Bu haftalarda karşıma daha çok İngiliz kraliyet düğünü ile ilgili haberler çıkıyor. İkinci bir Lady Diana olarak lanse edilmek istenen Kate Middleton ve 29 Nisan’da gerçekleşecek düğün hakkında o kadar çok bilgi var ki, dünyada hiç başka önemli bir olay olmuyor sanabilirsiniz. Meksikalı bir kız düğüne gidebilmek için açlık grevi yapmış, Amerika’da büyük ekran televizyon satışı artmış, model basına sızmasın diye birkaç gelinlik dikilmiş, çift adına yeni bir cins gül Windstor bahçesine diğer kraliyet güllerinin yanına ekilmiş. Ayrıca kim davetli, kim davetiyeyi satın almış, kim ne giymeyi planlıyor gibi tahmin edilebilir haberler de var. Halkın düğünle ilgili sorularını yanıtlayabilmek için kraliyet muhabirleri atanmış, özel hazırlanmış web sitesinden düğünü nasıl takip edebileceğimiz bile detaylıca anlatılmış. En son olarak da Bahreyn Veliaht Prensi'nin düğüne, “ülkesindeki huzursuzluk nedeniyle” katılamayacağı, son dakika gelişmesi olarak duyuruldu.
Medya tarafından yeni bir Sindirella masalı olarak dayatılmaya çalışılan bu birliktelik aslında hiç de öncekiler gibi yüzeysel bir peri masalı değil. Üniversitede tanışıp birlikte olmaya başlayan çift, birkaç defa ayrıldı ve sonunda evlenme kararı aldı, her modern çift gibi. Taht sırasında ikinci olan Prens William’ın, diğer akrabalarına kıyaslanınca gerçek bir işi var ve üniversite mezunu 29 yaşındaki müstakbel eşi ile ayakları yere basan, ‘gerçek’ bir çift oluşturuyorlar. Ancak bir şey dikkatlerden kaçmamalı. Sınıf ayrımının ‘sözde’ olmadığı Batı dünyasında büyük çoğunluk bu düğünü büyülenmiş halde bekliyor, uzun süredir beklenen bir düş gerçekleşiyor sanki.
İngilizler 11 günlük tatilin rehavetinde ve Batı dünyası tozpembe hayallerde yaşarken Ortadoğu’daki ‘gerçek’ dünyada ise hayat devam ediyor.
Tunus’ta bir gencin kendini yakmasıyla başlayan, bu coğrafyada devrim olarak nitelenebilecek halk isyanları son olarak Suriye’yi etkisi altına aldı.
Babası Hafız Esad’ın yerine geçtiğinde büyük umutlar bağlanan Beşar Esad, gerçekleştirdiği bazı reform ve dışa açılım politikalarına rağmen ülkesinde sükûneti koruyamadı. Geçtiğimiz hafta Esad, 48 yıldır yürürlükte olan olağanüstü hali kaldırdı ancak ‘Baas Partisi’nin Suriye’nin hem siyaset hem devletinde tek yönetici güçtür’ şeklindeki yasa ile ‘devlet başkanı anayasanın ve yasaların üzerindedir’ diyen kanun halen yürürlükte. Böylece Esad, her türlü müdahaleyi yasal kılıyor.
22 Nisan’da 20 kentte on binlerce kişi sokaklara döküldüğünde Esad tüm orduyu göstericilerin üzerine gönderdi. Tank, zırhlı araç ve keskin nişancıların da görev aldığı operasyonlarda, son üç günde 200 kişi hayatını kaybetti.
Arap isyanının en kanlı günlerinin yaşandığı Suriye’de, uluslararası baskıya rağmen Başer Esad babasının izinden gitmeye devam ediyor. Hafız Esad da Müslüman Kardeşler’in üyelerini ele geçirme bahanesiyle 1982’de Hama’ya girmiş, bu olayda 20 bine yakın sivil, ordu tarafından öldürülmüştü.
Oysa 2000 yılında 34 yaşındayken başa geçen Beşar Esad, halkı için beklenen bir kahramandı. Genç olması, siyasetten uzak olması, İngiltere’den gelmesi, Sünni bir eş seçmesi, halkın kendisinden beklentilerinin yüksek olmasını sağladı. Fakat son olaylarda da görüldüğü üzere, o da babası gibi, Esad hanedanlığını devam ettirecek kararlar aldı; muhalefete izin vermedi, olağanüstü halin devam etmesine göz yumdu, terörizmi destekledi. Suriye’yi ileriye götürecek o cesur adımları atmadı.
Başer Esad babası gibi asker değildi. Abisi bir kazada ölene kadar Londra’da uzman göz hekimi olmak için okuyordu. Ancak bu gelişme ile siyasetle ilgilenmeyen Beşar, Şam’da askeri okula kaydoldu. Babası ise 1967’de Suriye’nin İsrail’e Golan Tepeleri’ni kaptırdığı savaşta savunma bakanıydı. Yenilginin ardından bir darbe ile başa geçti ve 1971 yılında yapılan halk oylamasıyla devlet başkanı seçildi. Kendi iktidarını destekleyecek gizli bir polis teşkilatı kurdu. Muhalefete göz açtırmadı. Suriye’nin tek hakimi olarak, vefatına kadar, 30 yıl süreyle Suriye’yi yönetti. Ancak Suriye halkının isyanı bir diktatörlüğü daha devirecek gibi gözüküyor. Kırk yıldır iktidarda olan Esad ailesinin Suriye’si, yerini gerçek anlamda bir demokrasiye bırakabilecek mi bunu ancak zaman gösterecek.
Asil çiftimize gelince onlar tatilleriyle, çocuklarıyla, kavgalarıyla daha uzun süre göz önünde yaşamak zorundalar ilişkilerini.
Suriye’yi diktatörlükten kurtulmaya teşvik eden İngiltere ise bu hafta monarşiyi kutluyor.
İlginç bir ironi!
Karel Valansi / GÜNDEM
Şalom Gazetesi 27 Nisan 2011
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=78223
Medya tarafından yeni bir Sindirella masalı olarak dayatılmaya çalışılan bu birliktelik aslında hiç de öncekiler gibi yüzeysel bir peri masalı değil. Üniversitede tanışıp birlikte olmaya başlayan çift, birkaç defa ayrıldı ve sonunda evlenme kararı aldı, her modern çift gibi. Taht sırasında ikinci olan Prens William’ın, diğer akrabalarına kıyaslanınca gerçek bir işi var ve üniversite mezunu 29 yaşındaki müstakbel eşi ile ayakları yere basan, ‘gerçek’ bir çift oluşturuyorlar. Ancak bir şey dikkatlerden kaçmamalı. Sınıf ayrımının ‘sözde’ olmadığı Batı dünyasında büyük çoğunluk bu düğünü büyülenmiş halde bekliyor, uzun süredir beklenen bir düş gerçekleşiyor sanki.
İngilizler 11 günlük tatilin rehavetinde ve Batı dünyası tozpembe hayallerde yaşarken Ortadoğu’daki ‘gerçek’ dünyada ise hayat devam ediyor.
Tunus’ta bir gencin kendini yakmasıyla başlayan, bu coğrafyada devrim olarak nitelenebilecek halk isyanları son olarak Suriye’yi etkisi altına aldı.
Babası Hafız Esad’ın yerine geçtiğinde büyük umutlar bağlanan Beşar Esad, gerçekleştirdiği bazı reform ve dışa açılım politikalarına rağmen ülkesinde sükûneti koruyamadı. Geçtiğimiz hafta Esad, 48 yıldır yürürlükte olan olağanüstü hali kaldırdı ancak ‘Baas Partisi’nin Suriye’nin hem siyaset hem devletinde tek yönetici güçtür’ şeklindeki yasa ile ‘devlet başkanı anayasanın ve yasaların üzerindedir’ diyen kanun halen yürürlükte. Böylece Esad, her türlü müdahaleyi yasal kılıyor.
22 Nisan’da 20 kentte on binlerce kişi sokaklara döküldüğünde Esad tüm orduyu göstericilerin üzerine gönderdi. Tank, zırhlı araç ve keskin nişancıların da görev aldığı operasyonlarda, son üç günde 200 kişi hayatını kaybetti.
Arap isyanının en kanlı günlerinin yaşandığı Suriye’de, uluslararası baskıya rağmen Başer Esad babasının izinden gitmeye devam ediyor. Hafız Esad da Müslüman Kardeşler’in üyelerini ele geçirme bahanesiyle 1982’de Hama’ya girmiş, bu olayda 20 bine yakın sivil, ordu tarafından öldürülmüştü.
Oysa 2000 yılında 34 yaşındayken başa geçen Beşar Esad, halkı için beklenen bir kahramandı. Genç olması, siyasetten uzak olması, İngiltere’den gelmesi, Sünni bir eş seçmesi, halkın kendisinden beklentilerinin yüksek olmasını sağladı. Fakat son olaylarda da görüldüğü üzere, o da babası gibi, Esad hanedanlığını devam ettirecek kararlar aldı; muhalefete izin vermedi, olağanüstü halin devam etmesine göz yumdu, terörizmi destekledi. Suriye’yi ileriye götürecek o cesur adımları atmadı.
Başer Esad babası gibi asker değildi. Abisi bir kazada ölene kadar Londra’da uzman göz hekimi olmak için okuyordu. Ancak bu gelişme ile siyasetle ilgilenmeyen Beşar, Şam’da askeri okula kaydoldu. Babası ise 1967’de Suriye’nin İsrail’e Golan Tepeleri’ni kaptırdığı savaşta savunma bakanıydı. Yenilginin ardından bir darbe ile başa geçti ve 1971 yılında yapılan halk oylamasıyla devlet başkanı seçildi. Kendi iktidarını destekleyecek gizli bir polis teşkilatı kurdu. Muhalefete göz açtırmadı. Suriye’nin tek hakimi olarak, vefatına kadar, 30 yıl süreyle Suriye’yi yönetti. Ancak Suriye halkının isyanı bir diktatörlüğü daha devirecek gibi gözüküyor. Kırk yıldır iktidarda olan Esad ailesinin Suriye’si, yerini gerçek anlamda bir demokrasiye bırakabilecek mi bunu ancak zaman gösterecek.
Asil çiftimize gelince onlar tatilleriyle, çocuklarıyla, kavgalarıyla daha uzun süre göz önünde yaşamak zorundalar ilişkilerini.
Suriye’yi diktatörlükten kurtulmaya teşvik eden İngiltere ise bu hafta monarşiyi kutluyor.
İlginç bir ironi!
Karel Valansi / GÜNDEM
Şalom Gazetesi 27 Nisan 2011
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=78223
Yorumlar