Ana içeriğe atla

Tatlı ayrılık

9 Temmuz’da yeni bir ülke doğdu: Güney Sudan Cumhuriyeti.
1956 yılına kadar İngiliz sömürgesi olan Sudan bağımsızlığına kavuştuğunda, çoğunluğu Hıristiyan ve yerli onlarca kabileden oluşan güney kesimi için Arap hâkimiyeti altında sancılı bir dönem başladı. John Grang liderliğinde birlik ve demokratik bir Sudan için savaşan güneyliler, sonunda bağımsız olmanın tek kurtuluş yolu olduğunu gördüler. Böylece 1800’lerde Avrupalılar tarafından sınırları çizilen Afrika’nın bu en büyük ülkesinde bölünme süreci başladı. İç savaşlarda 2 milyon kişinin öldüğü, 4 milyon kişinin göç etmek zorunda kaldığı Sudan’da 2005’te BM öncülüğünde ateşkes yapıldı ve altı yıllık bir deneme süreci sonrasında referanduma giden güneyliler yüzde 99’la kuzeyden ayrılmayı talep ettiler.
Dünyanın birçok yerindeki çatışmaları durdurmaya çalışan ancak pek de etkili olamayan BM’nin Sudan’daki başarısı, ana problem olan petrole odaklanması oldu. Petrol zengini güney ile petrol borularını elinde bulunduran kuzeyi kazançtan eşit pay almaya ikna eden BM, yarım asırdır süregelen iç savaşı da bitirmiş oldu. Örnek gösterilecek bir başarı olan Güney Sudan BM için çok önemli. Bu nedenle dünya ülkeleri hemen bu yeni ülkeyi tanıdı ve BM üyeliğine kabul etti. Oysa KKTC, Abhazya ve Güney Osetya gibi ülkeler aynı desteğe henüz erişemediler.
Bir de madalyonun diğer yüzü var. El Beşir sırf iyiliğinden veya imajını düzeltmek için güneyin ayrılmasına izin vermiş olamaz. Ona vaat edilen birçok şey olabilir. Finansman yardımı, borç silinmesi, ambargonun kaldırılması, hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kendisine verdiği soykırım suçlamasının düşmesi olasılığı El Beşir’e “Güney halkının kararına saygı duyuyorum” dedirtip Güney Sudan’ı ilk tanıyan devlet başkanı yapmış olabilir.
Petrol antlaşması güneye bağımsızlığı getirse de, iki ülke sıkı bir şekilde birbirine bağımlı. Gelecekte problem çıkarabilecek bu durum şimdilik göz ardı ediliyor. Ayrıca henüz çözülmemiş sınır noktaları, Darfur ve Güney Kordofan sorunu dışında bir de önemli petrol yatağı olan Abyei Bölgesi var. Sudan’a 20 milyon dolar yatırım yapan Çin’in de tüm bu gelişmelere onay veriyor olması lazım.
Güney Sudan’da ise fakirlik, eğitimsizlik, iç savaş dönemi ülkeden kaçan halkın geri dönmesi ve kabile savaşları listedeki en önemli sorunlar. Farklı kabilelerden oluşan halkın ortak bir etnik kimliği yok. Onları şimdiye kadar bir arada tutan kuzeye karşı olmalarıydı. El Beşir’in bu açığı kullanıp asileri destekleyerek ülkenin gelişmesini engellemeye çalışacağı göz ardı edilemez bir olasılık.
Her şeye rağmen özgürlüğüne kavuşan Güney Sudanlılar bu günlerde bağımsızlıklarının tadını çıkarıyorlar. Darısı diktatörlük rejimi altında eşit hak ve özgürlük isteyen, bu uğurda hayatını kaybeden ‘Arap Baharı’ yaşayan ülkelerin başına…

Karel Valansi /GÜNDEM
Şalom Gazetesi 20 Temmuz 2011
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=79150

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Zamanlar ve mekanlar arasında SARKAÇ misali salınırken…

Başak Baysallı, ´Fresko Apartmanı´ ile başladığı üçlemeye, ´Sarkaç´ ile devam ediyor. Aynı lezzette yaşam öyküleri tarihi arka plan ile bu sefer roman tarzında karşımıza çıkıyor. Roman 2003 sinagog saldırıları ile başlıyor. Cenaze törenine hazırlanan Eleni eski gardırobunu açarken, orada sakladığı eşyalar aracılığıyla ailesinin hikayesini anlatıyor. Bu sayede Fresko Apartmanı´nın sakinlerinden Eleni´nin hatıraları aracılığıyla 1940´ların İstanbul´una doğru bir seyahate çıkıyoruz. Fresko Apartmanı ’yla başlayan üçlemenin ikincisi Sarkaç, apartmanın bir sakini olarak tanıdığımız Eleni’nin ve ailesinin hayatına odaklanıyor. Öncelikle okuyucular ilk kitabı okumadan da ‘Sarkaç’ı okuyabilirler mi? Yolun başında üç kitabı ayrı ayrı ve birbirlerini bütünleyecek şekilde tasarladım, tasarının ardından da yazmaya koyuldum. Fresko Apartmanı ilk kitap olsun istedim; karakterler ve onların hikâyesi okurun hayal dünyasında yavaş yavaş belirsin diye düşündüm. Karakterlerin geçmişi ve ailelerinin yaşam