Geçen sene bu zamanlarda Palmer Raporu açıklanmış, Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceği çok tartışılmıştı. Ancak bir süredir bu konu, hem ilişkilerde normalleşme ihtimalinin düşüklüğünden, hem de Arap Baharı’nın tüm dünyaya aksettirdiği etkilerinden dolayı ikinci plana itildi.
Türkiye ile olan ilişkilerini onarmak isteğiyle bu hafta başında İsrail, Türk basınından bir grup gazeteciyi en üst düzeyde ağırladı. Gazeteciler önce İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, daha sonra da Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüştüler. İki ülke ilişkilerini bitirme noktasına getiren Mavi Marmara olayı ile ilgili yetkililer bilinenden pek farklı bir şey söylemeseler de, bu ziyaret verilen mesajlar açısından oldukça önemli.
İsrail’in politikacı veya diplomatlar yerine görüşmek için gazetecileri seçmesi, amacının bu yolla Türk halkına ulaşmak olduğunu gösteriyor. “Türkiye’den özür dilenirse istifa ederim” diyen Lieberman’ın gazetecileri Türk kahvesiyle karşılaması da bunun ilk şaşırtıcı örneği oldu. Lieberman kahveyle Doğu’nun konukseverliğine gönderme yaparken, ‘Bir fincan acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ sözünü hatırlatırcasına iki ülke arasında yıllarca süren dostluğa işaret ediyordu. Görüşmeler için ulusal güvenlik toplantılarının yapıldığı salonun seçilmesi ise alçak koltuk krizini unutturacak bir jestti. İsrail ve Türk bayraklarının eşliğinde yapılan toplantılar samimi bir ortamda dostça gerçekleşirken, iki ülke ilişkilerinin son yıllarda sıkıntılı olduğuna inanmak oldukça güç.
Türkiye-İsrail arasında ilk büyük sorunun çıktığı Dökme Kurşun Operasyonu’nun eski Başbakan Ehud Olmert dönemine ait olduğu konuşmalarda hatırlatılırken Netanyahu’nun iki ülke ilişkilerine her zaman önem verdiğinin altı çizildi. İlişkileri düzeltmek amacıyla taraflar arasındaki görüşmelerin hiç kesilmediğinin söylenmesi ise düşünüldüğünün aksine iki ülkenin de süregelen bu durumu düzeltmek için gizli bir çaba içinde olduğunu açıklıyordu. Lieberman pek de diplomatik olmayan üslubuyla özür dilemenin ilişkileri eski haline getirmek için yeterli olmayacağını söylerken, Türkiye’nin Gazze ablukasının kaldırılmasını ve 1967 sınırlarına dönülmesini şart koşmasının özür ve tazminat içeren anlaşmayı onaylamayı imkânsızlaştırdığını anlattı. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor ise hem bu anlaşmanın özür dileme ile ilgili bölümünü açıklığa kavuşturdu hem de Netanyahu ile Erdoğan arasındaki “kişisel hoşnutsuzluk ve güvensizliğin” iki ülke ilişkilerine zarar verdiğini belirtti. Görüşmelerde Türkiye ve İsrail’in hiçbir zaman tarihsel veya sınırsal bir çatışması olmadığı söylenirken, Yahudilerin II. Dünya Savaşı yılları dâhil, yüzyıllardır Türkiye’de güven içinde yaşadıkları belirtildi, iki halk arasındaki dostluğun çok eskilere dayandığı hatırlatıldı.
Bu davetle Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek için bir adım atan İsrail’in belirli bir yol planı yok. Netanyahu, “Türkiye ve İsrail, istikrarsız bir bölgede istikrarlı olan iki önemli ülkedir” diyerek açıkça ilişkileri onarmak isteğini öncelikle Türk halkına duyurmuş oldu.
Ancak bu konuda Türkiye tarafından pek de olumlu bir gelişme yok. Geçtiğimiz gün gerçekleşen iftar yemeğine davet edilmeyerek İsrail’e, çağrılmayan diğer ülke olan Suriye ile aynı kategoriye konulduğu hatırlatılmış oldu. Hamas Lideri Halid Meşal ise üst düzey yetkililerle bir başka iftar yemeğinde ağırlandı.
Hızla değişen Ortadoğu’da, Suriye, Irak, İran gibi ortak ve büyük sorunları olan, bunları çözebilmek için her zamankinden daha fazla istihbarat, teknoloji ve askeri işbirliğine ihtiyaç duyan bir zamanların iki dost ülkesinin, ilişkilerini normalleştirmeye, en azından kendi stratejik çıkarları için doğrudan diyaloga başlaması kaçınılmaz oldu. İki ülkenin aralarındaki soğuk savaşı sonlandırarak üst düzeyde bu konuyu ele alıp bir çözüme ulaştırmaları gerekiyor.
İsrail bir adım attı, artık top Türkiye’de.
Karel Valansi
Türkiye ile olan ilişkilerini onarmak isteğiyle bu hafta başında İsrail, Türk basınından bir grup gazeteciyi en üst düzeyde ağırladı. Gazeteciler önce İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, daha sonra da Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüştüler. İki ülke ilişkilerini bitirme noktasına getiren Mavi Marmara olayı ile ilgili yetkililer bilinenden pek farklı bir şey söylemeseler de, bu ziyaret verilen mesajlar açısından oldukça önemli.
İsrail’in politikacı veya diplomatlar yerine görüşmek için gazetecileri seçmesi, amacının bu yolla Türk halkına ulaşmak olduğunu gösteriyor. “Türkiye’den özür dilenirse istifa ederim” diyen Lieberman’ın gazetecileri Türk kahvesiyle karşılaması da bunun ilk şaşırtıcı örneği oldu. Lieberman kahveyle Doğu’nun konukseverliğine gönderme yaparken, ‘Bir fincan acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ sözünü hatırlatırcasına iki ülke arasında yıllarca süren dostluğa işaret ediyordu. Görüşmeler için ulusal güvenlik toplantılarının yapıldığı salonun seçilmesi ise alçak koltuk krizini unutturacak bir jestti. İsrail ve Türk bayraklarının eşliğinde yapılan toplantılar samimi bir ortamda dostça gerçekleşirken, iki ülke ilişkilerinin son yıllarda sıkıntılı olduğuna inanmak oldukça güç.
Türkiye-İsrail arasında ilk büyük sorunun çıktığı Dökme Kurşun Operasyonu’nun eski Başbakan Ehud Olmert dönemine ait olduğu konuşmalarda hatırlatılırken Netanyahu’nun iki ülke ilişkilerine her zaman önem verdiğinin altı çizildi. İlişkileri düzeltmek amacıyla taraflar arasındaki görüşmelerin hiç kesilmediğinin söylenmesi ise düşünüldüğünün aksine iki ülkenin de süregelen bu durumu düzeltmek için gizli bir çaba içinde olduğunu açıklıyordu. Lieberman pek de diplomatik olmayan üslubuyla özür dilemenin ilişkileri eski haline getirmek için yeterli olmayacağını söylerken, Türkiye’nin Gazze ablukasının kaldırılmasını ve 1967 sınırlarına dönülmesini şart koşmasının özür ve tazminat içeren anlaşmayı onaylamayı imkânsızlaştırdığını anlattı. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor ise hem bu anlaşmanın özür dileme ile ilgili bölümünü açıklığa kavuşturdu hem de Netanyahu ile Erdoğan arasındaki “kişisel hoşnutsuzluk ve güvensizliğin” iki ülke ilişkilerine zarar verdiğini belirtti. Görüşmelerde Türkiye ve İsrail’in hiçbir zaman tarihsel veya sınırsal bir çatışması olmadığı söylenirken, Yahudilerin II. Dünya Savaşı yılları dâhil, yüzyıllardır Türkiye’de güven içinde yaşadıkları belirtildi, iki halk arasındaki dostluğun çok eskilere dayandığı hatırlatıldı.
Bu davetle Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek için bir adım atan İsrail’in belirli bir yol planı yok. Netanyahu, “Türkiye ve İsrail, istikrarsız bir bölgede istikrarlı olan iki önemli ülkedir” diyerek açıkça ilişkileri onarmak isteğini öncelikle Türk halkına duyurmuş oldu.
Ancak bu konuda Türkiye tarafından pek de olumlu bir gelişme yok. Geçtiğimiz gün gerçekleşen iftar yemeğine davet edilmeyerek İsrail’e, çağrılmayan diğer ülke olan Suriye ile aynı kategoriye konulduğu hatırlatılmış oldu. Hamas Lideri Halid Meşal ise üst düzey yetkililerle bir başka iftar yemeğinde ağırlandı.
Hızla değişen Ortadoğu’da, Suriye, Irak, İran gibi ortak ve büyük sorunları olan, bunları çözebilmek için her zamankinden daha fazla istihbarat, teknoloji ve askeri işbirliğine ihtiyaç duyan bir zamanların iki dost ülkesinin, ilişkilerini normalleştirmeye, en azından kendi stratejik çıkarları için doğrudan diyaloga başlaması kaçınılmaz oldu. İki ülkenin aralarındaki soğuk savaşı sonlandırarak üst düzeyde bu konuyu ele alıp bir çözüme ulaştırmaları gerekiyor.
İsrail bir adım attı, artık top Türkiye’de.
Karel Valansi
Yorumlar