Ana içeriğe atla

Müslümanların masumiyeti

Niyetiniz kötü. İslam karşıtısınız ve bu dinin sözde ne kadar tahammülsüz ve sözde ne kadar zorba olduğunu tüm dünyaya göstermek amacınız. Ne yaparsınız?
En ucuzundan aktörleri, yönetmeni bulur bir de bir kamera edinirsiniz. Sanatı bırak film bile denemeyecek rezillikte ucuz, uyduruk, bayağı bir ‘şey’ çekersiniz. Müslümanların hassas olduğu tüm kutsallara hakaret ederek projenizi tamamlarsınız. İronik bir isim de seçtiğiniz filme gala yaparsınız 10 kişi gelir. YouTube’a eklersiniz dikkat bile çekmez. Sonunda iki Selefi televizyon kanalına yollarsınız.
Ne eksik? Kitleleri daha da kızdıracak ‘Yahudi’ öğesi. Sahte bir isimle demeçler verirsiniz. “İsrail asıllı Amerikalıyım, 5 milyon dolara filmi çektim, finansörüm de Yahudi zenginler” dersiniz. Yetmez. Tıpkı İran’ın İsrail için söylediği gibi “İslam kanserdir ve bu filmi İsrail adına çektim” diyerek bitirirsiniz rezil gösterinizi.
Sonucu az çok tahmin edersiniz. Ne de olsa Danimarka gazetesinin Hz Muhammed konulu karikatürleri ve Kuran yakma söylentilerinin sonuçlarını biliyorsunuz. Ve beklemeye başlarsınız devirdiğiniz domino taşının etkilerini.
11 Eylül’de patlar bomba. Her şey gibi bu da ‘özenle’ seçilmiş bir tarih. New York’ta ikiz kulelerin yıkıldığı, ABD’nin ‘Teröre karşı savaş’ı başlattığı, Batı ile İslam dünyasının kutuplaşıp, ilişkilerin kırılma noktasının simgesi. Ve ne mi oldu?
Provokasyon amacı ile çekildiği bariz olan ‘film’ ne yazık ki başarıya ulaştı. İnanç ve kutsal değerlerine yapılan aşağılamadan sonra Müslümanlar birçok ülkede konsolosluklardan dükkânlara Batılı gördükleri her şeye saldırdılar. ABD’nin Libya Büyükelçisi Christopher Stevens başta olmak üzere onlarca kişi hayatını kaybetti. Stevens’ın son görüntüleri Kaddafi’nin linç görüntülerini anımsatırken, Batı’nın gözünde İslam dünyasının imajı ‘korkutucu’, ‘tahammülsüz’, ‘vahşi’ olarak kaldı. Hem şeytani yapımcıya ‘bakın olanlara, haklıyım’ dedirtti hem de bu değersiz film yapılan saldırılardan sonra milyonlarca kişiye ulaşarak İslamofobiyi pekiştirdi.
Kalabalıklardan kaçı filmin adının bile geçmediği, 13 dakikalık kesiti seyretti bilinmez ama büyük bir çoğunluğun radikal gruplar tarafından kışkırtıldığı, El Kaide ve Hizbullah’ın ‘gösteri’ çağrılarından ve intihar saldırılarından anlaşılabiliyor. Bu tahrik ve kışkırtma, kendini hukukun koruması altında hissetmeyen, yoksulluktan, haksızlıktan patlamaya hazır öfkeli halkın dizginleri eline alıp her şeyin sorumlusu olarak gördüğü Batı simgelerine saldırmaya itiyor. Gerçek farklı da olsa, filmi ABD ve İsrail’in hazırladığına dair olan inanç ise değişmiyor.
Devletin her şeyin kontrolünü elinde tuttuğu ülkelerin bu son olayla rencide olmuş halkına ABD’nin istese bile bu filmi yasaklayamayacağını anlatabilmekse oldukça güç. ABD hükümeti desteklemediği gibi başına bela açan bu filmi durdurabilmeyi, sosyal ağlar aracılığı ile yayılmasını engellemeyi isterdi. Ancak günümüzde buna devletler değil ‘şirket politikalarına göre’ Google gibi teknoloji devleri karar veriyor, ABD Başkanı Obama’ya da ‘rica etmek’ düşüyor.
Son olayların ardından ABD’de ülkenin Ortadoğu politikası, düşünce özgürlüğünün sınırları ile sansür tartışılırken, İslam ülkelerinde Batı düşmanlığı artıyor, radikaller taraftar toplamaya devam ediyor.
Bu olay ile en hızlı olabilmek adına gerçeği araştırmadan veren dünya basınını manipüle etmenin ne kadar kolay olduğu da kanıtlanmış oldu. Bu hatalı bilgiyi tamamen düzeltmek olanaksızken, komplo teorisyenlerinin de ekmeğine yağ sürülmüş oldu.
Türkiye’nin yaptığı gibi sağduyulu ve rasyonel yaklaşım yerine ölümlere yol açan, şiddet içeren protestoların yaşanmış olması kadar, bu sonuçları bilerek, isteyerek tetikleyenlerin varlığı da insanlık adına üzüntü verici. Kimsenin kimseyi farklı inanç, din, düşünce, kişisel seçimlerinden dolayı aşağılamaya hakkı olamaz ve hiçbir suretle bu aşağılamayı haklı çıkaramaz. Her ne kadar farklı olsak da paylaştığımız ortak dünyada birbirimize ve değerlerimize -beraber yaşamak adına- saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Bir kesimi rencide eden hakaret veya saldırılara kayıtsız kalmak da suça ortak olmaktır, unutmayın.

Karel Valansi OBJEKTİF
Şalom Gazetesi 19 Eylül 2012
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=84149

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri