Ekim ayında Mario Levi ile Yazı Atölyesi'ne başladım, çok sevdiğim bir arkadaşımla beraber. Hem çok eğleniyoruz hem de ortak tutkumuz olan yazmak konusunda kendimizi geliştiriyoruz. Mario bey'in verdiği odevler de oldukça ilginç. Burada paylaşmak istiyorum.
İçinde 'hayat' kelimesi geçen bir yazı yaz. Ne uzunluğu ne de türü önemli.
Bu ödevi yaparken Kanyon'da beni çok etkileyen bir kadından esinlendim. Kadın belli ki yeni ağlamıştı ve işini yapmaya devam ediyordu zorlukla. Devamı benim hayal gücüm. Orijinal başlığı 'Çay bardağı' idi. Tabi ki bu kadar kötü bir başlığı Mario bey beğenmedi :)
Bir yaşam kesiti
Büyük alışveriş merkezlerinden birinde, ev eşyası satan bir dükkânda zaman öldürmeye çalışıyorum. Kahve içmek için sözleştiğim arkadaşımın gelmesine henüz yarım saat var. Bu zamanı yeni çay bardakları seçerek değerlendiriyorum. Birçok farklı seçenek arasında renkli cam tabakları olan büyükçe ve şeffaf bardaklı altılı bir set hoşuma gidiyor ve kasaya doğru yöneliyorum.
Sıramın gelmesini beklerken, işini profesyonelce yapan kasiyerler dikkatimi çekiyor. Sanki bu firmada çalışan herkes, iş ilanlarında hep aranan ‘prezantabl ve insan ilişkileri kuvvetli’ tanımlamasının canlı birer örneği.
İşini ciddiyetle ama aynı zamanda güler yüzle gerçekleştiren kasiyer, müşterisine sorularını hoş bir ses tonunda soruyor, cevapları aynı dikkatle bekliyor. Bu sırada bir diğeri önümdeki adamın seçtiği su bardaklarının üstlerinde parmağını gezdirip herhangi bir kırık olup olmadığını kontrol ediyor, sınavı geçenleri ise teker teker önce saman rengi kâğıda sarıyor daha sonra da kutulara yerleştiriyor. Bir fabrikada makine bandının düzenli ve kusursuz işleyişini seyrediyor gibiyim.
Çalan telefona sakin sesiyle cevap veren kasiyer, müdürünü anons ediyor. Bir işletmeyi bu kadar iyi yöneten ve çalışanlarını mutlu eden kişiyi merak ediyorum. İster istemez gözlerim gelişini beklemeye başlıyor.
Müdüre Hanım kasaya doğru yaklaşırken ise merakım şaşkınlığa dönüşüyor. Yüzünü biraz daha yakından gördüğümde ise artık ne bardakların, ne de düzenli kutuların bir önemi kalıyor. Gözleri çok şey anlatıyor o sırada. O gözler puslu ve şiş, yeni ağlamışçasına üzgün ve hüzünlü. Müşterisiyle ciddi bir tonda konuşurken, kontrol edercesine gözlerine dokunuyor arada bir. İstemsizce yeniden yaş gelmesinden korkuyor olmalı diye düşünüyorum.
Müşterisinin gitmesiyle yalnız başına kaldığında, tam ilerlerken duruyor, kaşları çatılıyor. Sanki bir anda gelen bu münasebetsiz anonsla en mahrem acısı gereksizce yarıda kesilmiş, birkaç saattir sığınağı yaptığı tuvalet keşfedilmiş gibi. Bu sahnenin devamını tahmin etmeye çalışıyorum. Hoparlörde adını duyması ile küfrederek yerinden kalkıp hırsla yüzünü yıkamış, yağlanmış saçlarını bir tokayla sıkıca toplamış, beyaz gömleğini eteğinin içine sokup ceketini düzeltmiş ve daha profesyonel bir görünüm sağlamaya çalışmış olmalı. Yüzüne yapabileceği fazla bir şey olmadığının bilinciyle akan rimelini ıslattığı tuvalet kâğıdıyla silmiş, yanaklarına ise birkaç cimcikle renk vermeye çalışmış olmalı.
Ödeme sırası bana gelmesine rağmen gözüm hala mağazanın ortasında duran Müdüre Hanım’da. Kendisini yeniden acılarıyla baş başa ama kalabalıkların ortasında savunmasız hissediyor olmalı. Sonunda kendini toparlayıp yavaşça yürümeye başlıyor. Bu iş gününü sağ salim bitirip evine dönmek isterken, yalnızlığının dostluğuna olan ihtiyacını biraz daha erteliyor, arka taraftaki camsız ofisine doğru gözden kayboluyor.
Birkaç dakikalığına hayatına dâhil olduğum bu kadının acısının sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğim gibi, birkaç dakika sonra onu tamamen unutup elimde yeni çay takımımın mutluluğuyla arkadaşımla geçireceğim güzel bir akşamüstüne doğru yürüyeceğim.
Karel Valansi, 18 Ekim 2012
İçinde 'hayat' kelimesi geçen bir yazı yaz. Ne uzunluğu ne de türü önemli.
Bu ödevi yaparken Kanyon'da beni çok etkileyen bir kadından esinlendim. Kadın belli ki yeni ağlamıştı ve işini yapmaya devam ediyordu zorlukla. Devamı benim hayal gücüm. Orijinal başlığı 'Çay bardağı' idi. Tabi ki bu kadar kötü bir başlığı Mario bey beğenmedi :)
Bir yaşam kesiti
Büyük alışveriş merkezlerinden birinde, ev eşyası satan bir dükkânda zaman öldürmeye çalışıyorum. Kahve içmek için sözleştiğim arkadaşımın gelmesine henüz yarım saat var. Bu zamanı yeni çay bardakları seçerek değerlendiriyorum. Birçok farklı seçenek arasında renkli cam tabakları olan büyükçe ve şeffaf bardaklı altılı bir set hoşuma gidiyor ve kasaya doğru yöneliyorum.
Sıramın gelmesini beklerken, işini profesyonelce yapan kasiyerler dikkatimi çekiyor. Sanki bu firmada çalışan herkes, iş ilanlarında hep aranan ‘prezantabl ve insan ilişkileri kuvvetli’ tanımlamasının canlı birer örneği.
İşini ciddiyetle ama aynı zamanda güler yüzle gerçekleştiren kasiyer, müşterisine sorularını hoş bir ses tonunda soruyor, cevapları aynı dikkatle bekliyor. Bu sırada bir diğeri önümdeki adamın seçtiği su bardaklarının üstlerinde parmağını gezdirip herhangi bir kırık olup olmadığını kontrol ediyor, sınavı geçenleri ise teker teker önce saman rengi kâğıda sarıyor daha sonra da kutulara yerleştiriyor. Bir fabrikada makine bandının düzenli ve kusursuz işleyişini seyrediyor gibiyim.
Çalan telefona sakin sesiyle cevap veren kasiyer, müdürünü anons ediyor. Bir işletmeyi bu kadar iyi yöneten ve çalışanlarını mutlu eden kişiyi merak ediyorum. İster istemez gözlerim gelişini beklemeye başlıyor.
Müdüre Hanım kasaya doğru yaklaşırken ise merakım şaşkınlığa dönüşüyor. Yüzünü biraz daha yakından gördüğümde ise artık ne bardakların, ne de düzenli kutuların bir önemi kalıyor. Gözleri çok şey anlatıyor o sırada. O gözler puslu ve şiş, yeni ağlamışçasına üzgün ve hüzünlü. Müşterisiyle ciddi bir tonda konuşurken, kontrol edercesine gözlerine dokunuyor arada bir. İstemsizce yeniden yaş gelmesinden korkuyor olmalı diye düşünüyorum.
Müşterisinin gitmesiyle yalnız başına kaldığında, tam ilerlerken duruyor, kaşları çatılıyor. Sanki bir anda gelen bu münasebetsiz anonsla en mahrem acısı gereksizce yarıda kesilmiş, birkaç saattir sığınağı yaptığı tuvalet keşfedilmiş gibi. Bu sahnenin devamını tahmin etmeye çalışıyorum. Hoparlörde adını duyması ile küfrederek yerinden kalkıp hırsla yüzünü yıkamış, yağlanmış saçlarını bir tokayla sıkıca toplamış, beyaz gömleğini eteğinin içine sokup ceketini düzeltmiş ve daha profesyonel bir görünüm sağlamaya çalışmış olmalı. Yüzüne yapabileceği fazla bir şey olmadığının bilinciyle akan rimelini ıslattığı tuvalet kâğıdıyla silmiş, yanaklarına ise birkaç cimcikle renk vermeye çalışmış olmalı.
Ödeme sırası bana gelmesine rağmen gözüm hala mağazanın ortasında duran Müdüre Hanım’da. Kendisini yeniden acılarıyla baş başa ama kalabalıkların ortasında savunmasız hissediyor olmalı. Sonunda kendini toparlayıp yavaşça yürümeye başlıyor. Bu iş gününü sağ salim bitirip evine dönmek isterken, yalnızlığının dostluğuna olan ihtiyacını biraz daha erteliyor, arka taraftaki camsız ofisine doğru gözden kayboluyor.
Birkaç dakikalığına hayatına dâhil olduğum bu kadının acısının sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğim gibi, birkaç dakika sonra onu tamamen unutup elimde yeni çay takımımın mutluluğuyla arkadaşımla geçireceğim güzel bir akşamüstüne doğru yürüyeceğim.
Karel Valansi, 18 Ekim 2012
Yorumlar