Bir ürünü
alırken neye göre karar verirsiniz? İhtiyacınız vardır alırsınız, modeli veya rengi
sizi kendine çağırır alırsınız, malzemesi hoşunuza gider alırsınız, bir de
fiyatına bakar alırsınız. Ya da siz bu kadar basit olduğunu düşünüyorsunuz.
Aslında ona dokunduğunuz anda hissettiğiniz duygudur sizi almaya iten.
Kendinizi onu kullanırken veya giyerken düşlersiniz. Kendiniz için hayal
ettiğiniz ‘ideal ben’e daha yakın hissedersiniz. Çevrenizin olumlu tepkilerini
de düşler, beğeni dolu bakışlarını hayal edersiniz. İşte böyle hisler uyandıran
markalar bugün müşterilerine bir eşya veya giysiden çok daha fazlasını vaat ediyor.
Bir stil, imaj, hatta hayat tarzı sunuyor, farklı tasarımlarla dolu geniş
dünyalarına katılmanız için sizleri davet ediyor
Pazarlama
dersinin altın kuralı doğru hedef kitlesini tanımlamak, müşteri beklentilerini aşmak
ve en önemlisi sadakat yaratmak olarak sıralanabilir. Bir markaya ne kadar
bağlı olabilirsiniz demeyin. Bir ürün satın aldığınızda eğer size kalite
dışında bir yaşam tarzı da sunabiliyorsa, duygularınıza hitap edip sizi
şımartabiliyor ve iyi hissettirebiliyorsa müşteri sadakatini de kazanmayı
garantilemiş olur. Aynı fabrikadan, aynı malzeme ve aynı tasarıma sahip bir
ürüne ‘marka’ olduğu için daha fazla ödemeyi kabul etmenin altında yatan ana
sebep, bir markayı marka yapan asıl fark da yarattığı bu histe saklı.
Louis
Vuitton’un eski müdür yardımcısı, aynı gruba ait Fendi’nin CEO’su Pietro
Beccari, Louis Vuitton’da ilk işe başladığı gün patronuna “Bir markayı lüks
yapan nedir?” diye sormuş. Patronu cevap vermeden sadece ayağa kalkmış, arkasını
dönüp ofis camından gözüken muhteşem Paris manzarasını göstermiş; “İşte bunu
satıyoruz” demiş adeta. Olağanüstü manzaranın karşısında büyülenen Beccari lüks
markayı böyle tanımlıyor; güzel bir şehir manzarası gibi dokunamadığınız ama
kalbinizde ve düşüncelerinizde var olandır, hissettiğiniz, duygularınıza hitap
edendir.
Marka artık sadece ürünleriyle değil, güçlü tarihi, yansıttığı duygu, yarattığı dünya ile bir yaşam tarzı sunuyor. Tasarımcılar modanın katı kurallarını belirlemek yerine marka felsefesi, hikâyesi üzerine yoğunlaşıyor, markanın imajını oluştururken müşterilerini de bu yaşam tarzına davet ediyorlar. Böylece kendi imajlarıyla özdeşleşen markaya yakınlık duyan tüketici bu paylaşımı sadece kıyafetle sınırlandırmıyor ve her şeyine sahip olmaya çalışıyor. O tasarımcının ayakkabısını, çantasını, parfümünü de seçiyor. Markanın yarattığı dünyada kendini değerli ve ait olduğu yerde hissediyor. Markaların günümüzde yaratmaya çalıştığı duygu da aslında sadece bu. Lüksün de günümüzdeki yeni tanımı bu olsa gerek.
Karel Valansi
Şalom Dergi Ekim 2012
Yaşam
tarzı sunabilen markaların bir geçmişi, tarihi olması müşterinin kendini markayla
özleştirmesini sağlıyor. Takip ettiğiniz, beğendiğiniz markanın geleneksel veya
modern, eğlenceli veya sade, avangart veya klasik çizgisi bir diğer deyişle markanın
geleneği bu sadakati yaratıyor. Markanın ana işlevi ürün kalitesi hakkında
önceki deneyimlere dayanarak bilgi vermesi belki ama, marka kullanmak aynı
zamanda bir statü göstergesi olarak da kabul ediliyor.
Wall
Street Journal’ın bir haberine göre Çinliler pahalı ve lüks bisikletleri bir
statü göstergesi olarak kullanıyorlar. Çinli orta ve üst sınıf, 1950’lerin yani
komünist çağın simgesi siyah bisikletler yerine modern, zengin ve farklı olduklarını
gösterebilecekleri bisikletleri tercih ediyorlar. Asya Bisiklet Fuarı’nın
haziran ayında Çin’in Nanjing kentinde yapılması da bir tesadüf değil. Çin’de
büyümeyi hedefleten Mercedes-Smart, E-bike modeli ile fuarda yerini alırken,
fuarın en ilgi çeken bisikleti 44 bin dolarlık el yapımı kişiye özel tasarlanan
Pearson marka bisiklet oldu. Çin’de görülmeye başlayan bisiklet butiklerinin
önemli bir örneği ise BMW. 8600 Dolara kadar yükselen fiyatlarla satılan BMW
marka bisikletlerin en çok tercih edileni 2 bin Dolarlık Cruise modeli.
Bu
çılgınlık sırf Çin’e özgü sanmayın. Bisikletleri kendi dokunuşları ile değiştiren
modacılar lüks bisiklet kavramında şart olan teknik özelliklere estetik
anlayışını da eklediler. Chanel, Fendi, Hermes, Trussardi, Louis Vuitton, Ralph
Lauren, Kate Spade, Diesel, G-Star, Urban Outfitters bisiklet tasarlayan
markalardan bazıları. Gucci, Pekin Olimpiyatları için özel tasarladığı
bisikleti sadece Pekin ve Hong Kong’da satışa sunarken, Bianchi by Gucci model
bisiklet, 14 bin Dolara Gucci mağazalarında bulunabiliyor.
Tasarım
ürünler standart ürünlerden daha fazla ilgi çekiyor ve daha pahalıya satılabiliyor.
Ancak fiyatlandırmada Gucci örneği olduğu kadar Missoni örneği de var. Amerikan
mağazalar zinciri Target ile anlaşan Missoni, 60’ların bisikletini kendi
çizgisini yansıtarak yeniden tasarladı. 399 Dolar fiyat etiketi ile satışa
çıkan bisiklet birkaç saat içinde tükenirken, eBay’de 1280 dolara kadar yeniden
alıcı bulabiliyor.
Modacıların
giyimden sonra aksesuar, mücevher, parfüm ve kozmetik ürünlerine geçişleri
doğal karşılanır. Ancak günümüzde markaların yarattığı yaşam tarzı, farklı
sektörlerde bile takip edilmelerini sağlıyor. Missoni, Cynthia Rowley, Lulu
Guinness, Juicy Couture, Victor&Rolf ve Marc Jacobs tasarımı pusetler ilgi görürken,
Dior ve Prada cep telefonları, Marni koltuklar, Bottega Veneta köpek yatağı bu
sadakatin boyutlarını gösteriyor. Lüks denince akla ilk gelen Louis Vuitton da
müşteri ihtiyacına göre özel ürün üretiyor. Araba yedek lastiği için bavul ve
nargile çantası özel siparişlerin en ilginçlerinden.
Araba
tasarımında modacı imzası ise 1976 yılında Ford ve General Motors işbirliği ile
dikkat çekti. Dönemin önemli dört ismi olan Cartier, Givenchy, Bill Blass ve
Pucci standart arabanın iç tasarımını değiştirerek kendi isimlerini ve
zevklerini Lincoln-Mercury Mark V Designer Series’e eklediler. 1968’de Cartier
kronometrelerin Lincoln Continental’da standart olarak kullanılmaya başlanması,
Gucci’nin 1972’de GM Sportabout’ın dış boyasını tasarlaması bu gidişatın ilk
ipuçlarıydı. Daha sonraları Pierre Cardin, Levi’s, Oleg Cassini, Versace, Ed
Hardy, Lacoste, Yves Saint Laurent, Hermes de otomobil üreticilerinin işbirliği
yaptığı markalar oldu. 2003 yılından beri Mini, önemli modaevlerinin
tasarladığı özel ve sınırlı sayıda aracı AIDS Vakfı yararına satışa sunuyor. Bu
projede yer alan Missoni, Gianfranco Ferre, Versace, Diesel, Agent Provocateur,
Calvin Klein, Kenneth Cole, Diane von Furstenberg’in arabalara kattığı estetik
ise ciddi farklılıklar yaratıyor.
Modaevleri
ile en ilgi çekici işbirliği ise oteller zincirinde yaşanıyor. Kimi kral
dairesini, kimi tüm odaları tasarlarken, bazı oteller adlarını moda devlerinden
alıyor. Kalite kadar felsefelerini, zevk ve estetik anlayışlarını geniş bir
yaşam alanı ve sonsuz tasarım imkânı sunan otellerde hayata geçiren modacılar
şehir, dağ ve yazlık otelleri dokunuşları ile gelenekselden uzaklaştırıyorlar.
Dünyanın
en yüksek binası olan Burj Khalifa’da yer alan Armani Hotel Dubai, markanın
zarif ve sade çizgisini sürdürüyor. Giorgio Armani, tasarladığı oteli ‘Armani
tarzı yaşamın canlı örneği’ olarak tanımlıyor.
Casa
Camper, Barcelona’nın La Rambla Caddesinin hemen paralelinde dar bir sokakta
bulunuyor. Camper’ın rahat ve doğal tarzı otele de yansımış. Her odanın ekstra
bir oturma odası mevcut ve son teknoloji müzik sitemi ile donatılmış. Odalarda
bulunan hamak ise Camper’ın güzel bir sürprizi. Otelin girişinde tavana asılmış
bisikletler ise müşterilerin kullanımına sunuluyor.
Modacı
Christian Lacroix çocukluk hayalini Paris’teki Hotel du Petit Moulin’i tasarlarken
gerçekleştirdiğini söylüyor. Eski bir fırının renove edilmesiyle oluşturulan
otelde Lacroix’nın sanatsal ve dramatik tarzı, bir tiyatro dekoru gibi olan
odalarda hayat buluyor. Lacroix da “Tiyatro ve modanın bir karışımı” diye
özetliyor otel dekorasyonunu.
Versace’nin
altın varaklı, görkemli tarzını İtalyan el işçiliği örnekleri ile süslediği
Palazzo Versace, sörf meraklılarının uğrak yeri olan Avustralya’nın Gold Coast
şehrinde. Zigzaglar, çizgiler ve renkler Missoni’nin tasarladığı Edinburg’daki
Hotel Missoni’de karşımıza çıkıyor. Ralph Lauren’in şık ve sade çizgisi
Jamaika’daki Round Hill Hotel’de kendini gösteriyor. Ahşap panjurlar ve beyaz
renk Ralph Lauren’in İngiliz tarzı rahat ve şık konseptini tamamlıyor. Salvatore
Ferragamo ise en çok otel tasarlayan modacılardan. Floransa’daki Hotel Lungarno’yu
klasik, Gallery Hotel Art’ı çağdaş, Continentale’yi 1950’ler stilinde dizayn etti.
Aynı şehirdeki Villa Le Rose ise balo salonu olan eski bir Rönesans malikanesi.
Ferragamo içinde sadece beş odası olan şatoyu dönemine sadık kalarak yeniden
tasarladı.
Alberta
Ferretti İtalya’da 13. yüzyıla ait bir şatoya yeniden hayat verirken, mücevher
markası Bulgari Milano, Bali ve Londra’dan sonra Şangay’da dördüncü otelini
açmak üzere. Diane von Furstenberg Londra’da, Diesel Bahia’da, Elie Saab Dubai’de,
Karl Lagerfeld Berlin’de, Miss Sixty Riccione’de, Moschino Milano’da, Oscar de
la Renta Dominik’te, Louis Vuitton da Fransa’nın Courchevel kayak merkezinde
bir oteli tasarladılar. Bottega Veneta ise Floransa’da, Vera Wang Hawai’de, Vivienne
Tam Hong Kong’da kral dairesi tasarlayan modacılar.
Günümüzde
‘Modacıların el atmadığı alan kalmadı’ diyerek bu durumu basite indirgeyemeyiz.
Artık Louis Quinze, Kraliçe Elizabeth dönemi gibi asillerin elinde değil moda.
1960’lar, 1970’ler gibi keskin farklara da sahip değil. Vogue ve Anna
Wintour’un egemen olduğu bir dünyada da değiliz artık. Günümüzde tüketici
bilinçli ve her tür gelişmeyi takip edebiliyor. Sezon modası yerine rahat ve
kendi stiline uygun ürünleri seçiyor. İşte bu noktada modacılar yeniden devreye
giriyor.
Marka artık sadece ürünleriyle değil, güçlü tarihi, yansıttığı duygu, yarattığı dünya ile bir yaşam tarzı sunuyor. Tasarımcılar modanın katı kurallarını belirlemek yerine marka felsefesi, hikâyesi üzerine yoğunlaşıyor, markanın imajını oluştururken müşterilerini de bu yaşam tarzına davet ediyorlar. Böylece kendi imajlarıyla özdeşleşen markaya yakınlık duyan tüketici bu paylaşımı sadece kıyafetle sınırlandırmıyor ve her şeyine sahip olmaya çalışıyor. O tasarımcının ayakkabısını, çantasını, parfümünü de seçiyor. Markanın yarattığı dünyada kendini değerli ve ait olduğu yerde hissediyor. Markaların günümüzde yaratmaya çalıştığı duygu da aslında sadece bu. Lüksün de günümüzdeki yeni tanımı bu olsa gerek.
Yorumlar