Hayim, çok
sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik
dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım.
Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık,
irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken,
sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de
sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen
lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman
oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür
ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının
bilinmeyenleri…
Hangi takımı tutuyorsun? Galatasaraylıyım.
Sence neye göre seçtiler seni?
Yarışma başlayalı 70 gün geçmiş ben hala aynı soruyu soruyorum. Neden beni seçtiniz? Söylenene göre hem bu saydıklarım hem de kamera karşısındaki rahatlığım yüzünden seçilmişim. Görüşmelerde herkes süklüm püklüm otururken ben çok rahatmışım.
“Hayim düştü”
Acun’un en çok kullandığı cümleymiş. Hayim düştü videosu var, bir de oyunu
çıktı…
Hayatım boyunca denge üzerine hiçbir başarım olmadı. Solak insanlar dengesizdir. Sağ elimle bıçağı zor tutarım, ismimi yazamam. Adadan çıkınca adımı Google’ladım ve “Hayim düştü” oyunu çıktı karşıma çok sevindim. Çünkü “Hayim düştü” olayı insanlara sempatik geldi. Düşme hikâyesi ile dikkatleri çektim, hayat hakkında görüşlerimi duydular ve bu sayede sevdiler. Düşmeseydim belki de silinip gidecektim.
Karel Valansi
Şalom Dergi Eylül 2012
Survivor maceran
nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi?
Arkadaşlarımla
uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona
çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları
yakından bile görememelerine rağmen inanılmaz bir ortam olduğunu anlattılar. Üç
sene önce Kanaryalar-Aslanlar diye bir yarışma vardı. Galatasaray ve Fenerbahçe
Survivor’ı diyebiliriz. O programa da başvurmuştum. Ama görüşme günü üniversitede
sınavım olduğu için gidememiştim. Hangi takımı tutuyorsun?
Bu seneki Survivor’a
başvurmaya nasıl karar verdin?
Survivor’a
katılma isteği oluşmuştu bende içten içe. Askerden döndükten birkaç hafta sonra,
bir arkadaşım arayıp yeni Survivor’ın başladığını haber verdi. Başvurunun son
günüydü. Hemen internete girdim ve formu doldurdum. Formda eğitim durumundan
hayatta yaptığın en çılgın şeye kadar soruyorlardı; yaptığın sporlar nedir, maceracı
bir insan mısın…
Öyle misin?
Değilim.
İçimde hep olan ama bunu aksiyona sokamamış biriyim. Oraya sportif başarımı
göstermek için gitmedim, öyle bir iddiam yok. Üniversitedeyken haftada bir
futbol oynayan, son 5 senedir hiç spor yapmamış biriyim. Oraya gitme amacım
tecrübe kazanmaktı. Her zaman yeni yerler tanımak isterim ve en çok gitmek
istediğim yer de Güney Amerika. Yarışmaya katılarak bu hayalimi başaracaktım. Hiçbir
beklentim yoktu yarışmaya katılırken. Görüşmeye katılmak bile benim için bir
tecrübe. Üstelik seçilme şansımı milyonda bir olarak bile görmüyordum.
Görüşmeler nasıl
geçti?
Beş
görüşmeye katıldım. Her seferinde kesin beni seçmezler diyerek çıktım salondan.
Görüşmelerde biri diyor ki kaptanım 60 gün kara görmeden yaşıyorum hayatım
zaten Survivor, biri milli boksör, biri hem model hem atlet, biri bankacı ama
dağcılık, rafting gibi extreme spor meraklısı. Katılan herkes spor yapan, dayanıklı,
güçlü insanlar. Bana sorduklarındaysa, hayatımda
hiç extreme spor yapmadım, iki tavuk lokantam var diyorum.
Katılma amacını
nasıl açıkladın bu görüşmelerde?
Öncelikle
hayatımda yaşayamayacağım, parayla satın alınamayacak bir tecrübe olacağı için
katılmak istiyorum dedim. O kadar çok Survivor seyrettim ki orada ne oluyor ne
bitiyor biliyorum. Yarışmacılar genelde birbirinin kuyusunu kazarak bir yere
gelmeye çalışıyor. Benim amacım bunları yapmadan da, adam gibi durarak da bir
yerlere gelinebileceğini göstermek. Bir de benim yaşadığım çevre çok güvenli
bir ortam. Yediğim yemek, çıktığım mekân belli, kapalı bir çevrenin içindeyim
ve buradan çıkmak, uzaklaşmak istedim.Sence neye göre seçtiler seni?
Yarışma başlayalı 70 gün geçmiş ben hala aynı soruyu soruyorum. Neden beni seçtiniz? Söylenene göre hem bu saydıklarım hem de kamera karşısındaki rahatlığım yüzünden seçilmişim. Görüşmelerde herkes süklüm püklüm otururken ben çok rahatmışım.
Acun Ilıcalı sende
biraz da kendini gördüğü için seçti diye duydum
Çok
farklı yerlerden farklı insanlar seçildi bu yarışma için. Sanırım birine
söylemiş, Hayim bizim gibi biri diye. Finalde de söyledi “Hayim’i seçmemizin
nedeni bir mozaik var ve o da bizim çevremizi temsil ediyor.”
Katılacağını ailene
ne zaman söyledin, tepkileri ne oldu?
Son
görüşmeye çağrılınca söyledim çekinerek. Babam, “Ben yıkanmadan bir gün bile
duramam senin de duramayacağını biliyorum ama yaparım diyorsan sana git ya da
gitme diyemem 25 yaşındasın artık” dedi. Amcam itiraz edecek derken “kesin git”
diyerek bana en büyük desteği verdi. Annem de git dedi. Tepki beklerken ailede
hiç problem çıkmadı. Hatta birbirimizi Survivor ile tanımaya başladık diye
şakalaşıyoruz aramızda.
Adaya giderken yanına
ne aldın?
2
t-shirt, 1 mayo, 1 şort, 2 kazak bu kadar. Terliği bize 45. günde verdiler, hep
çıplak ayaktık. Ne kadar kıymık battı anlatamam. Dizimde 20. gün iki yara çıktı
90 gün boyunca kanadı çünkü hep nüksediyordu. Bir tırnağımı tamamen kaybettim,
baştan yenisi çıktı.
Adada ilk günler
nasıl geçti?
Yarışmaya
katılmak ütopik bir şeydi benim için. Üç gün kalsam bile adayı görürüm, ortamı
tanırım, yemek var mı, tuvalet var mı gibi hep merak ettiğim şeyleri öğrenip dönerim
diye düşündüm. Bir süre aç kalsam ne olur diye düşünerek gittim adaya. Tek
sıkıntım kısa süre kalırsam kendimi nasıl gösteririm oldu. Nitekim ilk bölümlerde
pek gözükmüyorum ekranlarda. Hatta arkadaşlarım “Hayim kameranın başına geçti o
çekiyor olmalı programı” diye dalga geçmişler. Adaya ilk geldiğimde şok
geçirdim. Bu sandık gerçek. Mataralar gerçek. Pirinç gerçek. Uçakta hala “herhalde
tuvalet vardır, herhalde yerde yatmayız” diyorduk. Öyle değilmiş. Tuvalet yok,
toprağın üstünde yatıyorsun yengeçler, fareler etrafında.
Askerden yeni
dönmüştün zor olmadı mı?
Herkes
bunu soruyor askerden sonra nasıl bu zorlu yarışmaya katıldın diye. Açıkçası
askere gitmemiş olsam buraya da gidemezdim sanırım.
Kişisel
ihtiyaçlarınızı nasıl gideriyordunuz?
Tuvalet
ihtiyacını ormanda gideriyorduk. Adada toplamda dört kez yıkandım. Saçlarım hiç
kesmedim, tıraş olmadım. Kızlara ilk haftadan sonra jilet verdiler, 45. günde
tırnak makası. Ayna yasaktı. 90 gün boyunca kendini göremiyorsun. Adada ilk
yardım ekibi vardı. Yarışlarda ise ünlü bir cerrah her şeyle ilgileniyordu.
Nasıl alıştın bu
ortama?
Aslında
fare, yengeç, yağmur, çamur, ter, yıkanmamak bunlar işin binde biri. Özlem,
açlığın verdiği baskı, insanların seni izleyip senin hiçbir şeyden haberinin
olmaması, oradaki insanların öne çıkmak için oynadığı psikolojik oyunlar,
insanların nasıl bir anda değişebileceği -nasıl Begüm beni New York’a götürmedi!-
bunları yenebiliyorsan orada yaparsın.
Sizi arkadaş
hatta sevgili diye düşünürken neden götürmedi gerçekten? Aranızda bir şey var
mıydı?
Tabi
ki bir şey yoktu. Maslow Teorisi vardır, bir ihtiyacını gidermeden bir üst
ihtiyacını gideremezsin. Orada bizim için açlık ve barınma ihtiyacı vardı. Böyle
bir ortamda duygusal olarak bir şey hissetmek mümkün değil. Biz aramızda “Acaba
şap mı attılar” diye konuşuyorduk. Benim açlığım bitseydi belki Begüm’e karşı
bir şey hissedebilirdim. Ama adada öyle bir ihtimal dahi olmadı çünkü hep
açtım.
Niye seni
götürmedi New York'a?
Biz
söz vermiştik birbirimizi götüreceğiz diye. Götürmedikten sonra hatasını anladı
buna pişman oldu. Ama söylediğine göre Hasan’ı seçti çünkü Hasan’ın oyundaki
performansı çok iyiydi ve en büyük hayali müzikal görmekti. Sonraki hafta Hasan
Begüm’ü yazmadı, bu jest olmasaydı Begüm’ü yazardı diye düşünüyorum. New York’a
gitti, 10 bin dolar harcadı, gezip müzikal gördükten sonra Begüm’ün ismini yazamazdı
tabi ki.
Stratejik bir
seçim yani.
Benim
için ne müzikal, ne New York, ne para harcamak önemliydi, sadece yemek yemek
istiyordum. Bana yemek ver adada kalayım. Begüm’ün yerinde değilim, onu
yargılayamam. Çok üzüldüm bu kararına ama küsecek halim yok. Nefret besleyen
biri değilim. Onu böyle kabul ediyorum, o da beni başka türlü kabul ediyor.
Oradaki en büyük
sıkıntı neydi?
Adada
kaldığın süre boyunca yarışma dışında hiçbir şeyden haberin yok. Senin hakkında
insanlar sürekli konuşuyor ama neyin nasıl göründüğünü, seyircilerin seni sevip
sevmediğini, kendini doğru yansıtıp yansıtmadığını bilmiyorsun. Bir de neler
oluyor İstanbul’da. Annem babam nasıl, ablam, anneannem nasıl? Dünya dönüyor
bir de senin başka bir dünyan var. Senin dünyanı herkes izliyor ama sen onları izleyemiyorsun.
Truman Show gibi…
Truman
Show’un aynısı. Ada dönüşü Facebook’uma Tru‘e’man
Show yazdım.
Seni en çok
sevindiren ne oldu?
Anneler
ödülü. Hiç ödül kazanamadım ama o ödülü kazanmak her şeye değdi. Yarışma öncesi
Acun abi bir anda “Anneleriniz şu an burada!” dedi. Heyecandan öleceğimi sandım.
Hep bir aile ödülü olması lazım diyordum. Hatta böyle bir ödül olursa ve bunu
kaybedersem bırakırım bu yarışmayı demiştim.
Bırakma şansın
var mı?
Bırakma
şansın yok. Bu çok ilginç bir psikoloji. Kendimi eleyebilecek olsam belki de
ayrılabilirdim. Ama insanların seni yazacağını düşünmek seni orada tutuyor. Burada
istenmiyorum duygusu yüzünden acıya rağmen kalmak istiyorsun.
Annenle
karşılaşman nasıl oldu?
65.
gündü annemi gördüğümde. Ağladım, sarıldım, çıldırdım sevinçten. Herkesin nasıl
olduğunu sordum, kuzenimin nişanlandığını öğrendim. Üç dakika görüşebildik. İlk
defa kendi hakkımda, tv’de nasıl göründüğümle ilgili bir şey duydum. Eğer
yarışmayı kazanırsam annemle baş başa bir gece geçireceğim, sohbet
edebileceğiz, ona sarılarak uyuyacağım, bunun değeri paha biçilemez. O haftaki
yarışma denge üzerine. Ben denge konusunda aşırı sıkıntılıyım, hep
düşüyorum. Ama bu ödülü kazanmayı çok
istediğimden Tanrı bir güç vermiş olmalı, kazanıyorum. Beş dakika sonra annemle
beraberiz ve yemek yiyoruz deli gibi. O gece balıklar, etler, patatesler, ne
bulduysam yedim. 8 top dondurma yedim.
Bağırsak
düğümlenmesi yaşamışın orada, çok yemekten mi oldu?
Televizyona
çıkmadı bu. Annelerden ayrılıp adaya dönerken kendimi iyi hissetmedim, galiba hemoroit
oluyorum dedim. Bir merhem verdi doktor. Ağrım vardı ve o halde dokunulmazlık
oyununa daha sonra da konseye katıldım. Konsey sonrası doktor muayene etti ve
ameliyat lazım dedi. Lokal anestezi ile hemoroiti aldı.
Böyle bir sağlık
sorunu yaşandığı neden hiç konuşulmadı?
Hiç
düşünmedim ancak gösterilecek bir şey olmadığı içindir. Bacağım kırılsa, kramp
girse gösterirler ama burada görüntü olarak kullanılacak bir şey olmadığı için
sanırım.
Sanal ortamda en
çok konuşulan konulardan biri de annenin adaya gelişiydi.
Hepsini
okuyamadım ama ‘Hayim’in annesi anneyse benimki ne’, ‘Bu anneden Hayim nasıl
çıktı’, ‘Hayim gitsin annesi kalsın’ gibi tweet’ler atıldı. Anneme “Gelininiz
olmak istiyorum, kayınvalidem diyebilir miyim size” diyorlar. Annem de herkese
cevap verdi, her şeyi takip etti. Hem çok pozitif bir kişidir hem de anne
olarak korumacı. Sağ olsun, o da benim PR’ımı yaptı bu şekilde.
Kazanmak için gruplaşma
gibi bir strateji şart mı?
Birçok
kişi gruplaştı ben ve Begüm hariç. Herkesle anlaşabileceğimi düşündüm, böyle
bir gruplaşmanın içinde olmak istemiyorum dedim. Gruplaşma stratejik bir karar
ama o kişiler de hırsına yenik düşüyor. Strateji ile bir yere kadar gidiyorsun
ama kısa süre sonra asıl yüzün ortaya çıkıyor ve karşındakine koz veriyorsun
seni yazmaları için. Alp Kırşan mesela. Çok seviliyordu, çok hayranı vardı, yarışmalarda
da başarılıydı. Ama normalde böyle bir kişi olmamasına rağmen ona laf etti, bunun
arkasından konuştu, aramızda sevilmeyen kişi oldu ve elendi.
Açlık, özlem
gibi zorlu durumlardan da olabilir mi?
Ben
buna çok katılmıyorum. İnsan neyse odur, açlıktan insanın karakterinin
değişeceğini düşünmüyorum. Açken bunları yapıyorsan bu senin karakterinin bir
parçası diye düşünürüm. Bir de sen açsın da ben tok değilim ki.
Merve’nin Acun
Medya’ya açtığı dava ile ilgili ne düşünüyorsun? Gizlice yemek verdiler mi size
gerçekten?
Merve’nin
söyledikleri yalan. Ama nasıl yalan? Birinin tansiyonu düştüğü zaman bisküvi
veriyorlar şekeri yerine gelsin diye. Eğer bu bisküviyi vermek yemek vermekse
evet verdiler. Kimseye torpil geçilmedi. Hasan 15kg, Nihat 12kg, Anıl 10kg, ben
8kg vermişim, nasıl gizlice yemek vermiş olabilirler? Ayrıca adada yediklerimiz
kilo aldıracak yemekler; pirinç, un, yağ. Hindistan cevizi ise sırf yağ. Bir de
muz var, normalde yemeyeceğin bir şey. Bunların hepsi aşırı kalorili şeyler,
buna rağmen kilo kaybettim. Bunlar da olmasa 15kg verirdim herhalde. Merve
ekranlara kötü yansıdı. Siz beni kötü yansıttınız, siz her şeyi göstermiyorsunuz
dedi. Nasıl orayı karalarım da ben aklanırım hikâyesi.
Farklı
yansıtıldı mı peki?
Hayır.
Anneme şu yarışmacı hakkında ne düşünüyorsun dediğimde benle aynısını söyledi.
Çıktıktan sonra da aynı şeyi gördüm. On tane olay oluyordu adada, bu olayın iki
tanesi tv’ye yansıyor belki ama o iki olay neyse yansımayan o sekiz olay da benzer,
fark yok. Her şeyi gösterme ihtimalleri yok. Ben orada 7 gün 24 saat yaşıyorum.
Sen haftada 3 gün 3 saat görüyorsun. Montajla hiçbir şey değişmiyor.
Kendini iyi
göstermek için bir yere kadar rol yapabiliyorsun yani
Aynen.
Sen neysen osun. O kadar çok şey yaşıyorsun ki orada bir yerde kendini farklı
göstersen başka yerden ortaya çıkar. 5 senedir bu programı çekenler şöyle der;
orada herkes en fazla on gün rol yapabilir. Özlem, açlık, psikoloji eklendikten
sonra istersen en iyi tiyatrocu ol içindeki gerçek insan ortaya çıkar. Hayatım boyunca denge üzerine hiçbir başarım olmadı. Solak insanlar dengesizdir. Sağ elimle bıçağı zor tutarım, ismimi yazamam. Adadan çıkınca adımı Google’ladım ve “Hayim düştü” oyunu çıktı karşıma çok sevindim. Çünkü “Hayim düştü” olayı insanlara sempatik geldi. Düşme hikâyesi ile dikkatleri çektim, hayat hakkında görüşlerimi duydular ve bu sayede sevdiler. Düşmeseydim belki de silinip gidecektim.
Belki sportif
olmayanlar da katılabilir bu yarışmaya senden sonra
Olabilir.
Acun’un dediğine göre Musevi cemaatinden bayağı kişi katılmak istiyormuş, inanılmaz
talep var diyor.
Bundan sonra ne
yapmayı düşünüyorsun?
Yarışma
sonrası Acun abi “Kesinlikle televizyonla ilgili bir şey yapman lazım” dedi. En
çok istediğim şey dünyayı gezmek. Bu konuyla ilgili bir program olabilir diye
düşünüyorum. Herkesin yaşam amaçları var. Benim de en çok istediğim şey
duyularımı tatmin etmek. Farklı ülkelere gidip farklı yemekler yemek, lokal
müziğini dinlemek, insanlarıyla tanışıp o kültürü tanımak. Bu bir hayal şu an
ama Survivor’da bir hayaldi.
‘Acun firarda’
gibi bir şey mi yapmak istiyorsun?
Daha
farklı. Mesela New York'a gidince 5th Avenue’ye değil de Harlem’e gitmek,
Hindistan’a gidip devenin üzerinde gezip kamp kurmak veya her hafta bir
çılgınlığın olduğu bir program; uçaktan atlamak, köpek balığı beslemek, bungee
jumping gibi.
Adın neden Hayim
Kohen diye sordular mı?
Orada
kendimi Musevi olarak anlattım. Bana çok sordular nereden geldin, kimsin,
Musevilik nedir diye. Hiç birinin daha önce Musevi arkadaşı olmamış. Ben de onlara
anlattım 1400’lü yıllarda buraya geldiğimizi, çoğu belki de Türkiye’de yokken bizim
burada olduğumuzu. Bana İsrail-Türkiye maçı olsa kimi tutarsın diye sordular.
Tabi ki Türkiye’yi tutarım dedim. Türküm, Türkiye kültürüyle büyüdüm. Atatürk’ün
bir sözü vardır ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye, ‘Ne mutlu Türk olana’ değil. Ben
Türküm diyorum ve Türküm. 6 yüz yıldır burada yaşıyorum. Konu ister istemez İsrail-
Filistinlilere de dönüyordu. Beni İsrail’in politikası ilgilendirmiyor, ben
kendimi Türkiye’ye ait hissediyorum. Ben ezan çaldığında duygulanan bir
insanım. Onlar cumayı kılarken su tutup abdest almalarına yardım ettim. Benim
için dil, din, ırk fark etmiyor. Ben iyi insan kötü insan bilirim. Kötü insan
olduğuna da çok fazla inanmam, kötü insan yaptırıldığına inanırım. Benim için
kimliği karakteridir. Onun nerede, nasıl yaşadığı, nereye ait olduğu önemli değil.
Toplam kaç gün
kaldın adada?
88
gece. Türk Survivor dünyada çekilmiş en uzun Survivor programı ve son beşe
kalanlar rekor kırdı. Ama bu son 5 içinde elenmeme rağmen tatil ödülü
kazanamayarak adada en çok zaman geçirmiş kişi benim.
Ada dönüşünde “Nutella
havuzunda yüzsem keşke” diye bir tweet atmıştın. En çok Nutella’yı mı özledin?
Nutella,
en çok Nutella. Orada her gün Nutella diye bağırıyordum. Bin dolar vereceğim
yeter ki bana Nutella verin diye yalvarıyordum.
Survivor bakış
açına ne kattı?
Daha
önce işimi büyüteyim, daha çok para kazanayım ve daha çok tüketeyim diye
düşünürdüm. Bu hepimizin yaşadığı hayat sanırım sadece bana özgü değil. Survivor’da
sadece kendimdim. Ne bir şey almaya, ne de satmaya çalışıyordum. Hayatımın bir
bölümünde Bodrum mu olur Hindistan mı olur bilmiyorum ama oralarda yaşamak istediğime
karar verdim. Bunu yapabilmek için de para lazım. O yüzden de şimdi çalışıyorum.
Başka ne kattı dersen bu yarışmada daha sabırlı olmayı öğrendim diyemem ama
sabrettim. Demek ki ben dayanma konusunda sabırlı bir insanmışım, bu ortaya
çıktı. Daha cesurum da diyemem ama şimdi yağmur yağıyorsa yağsın, yerde yatacaksak
yatalım diye düşünüyorum. Karakter değil ama fiziksel özelliklerimi
güçlendirdi.
Şimdi spora başladın
mı peki?
Valla
daha hiç yapmadım.
The Tru“e”man Show - 13 haziran 2012
90 gece,
90 gece,
İnanılmaz uçta deneyimler,
duygular…
85 aç gece
Her yemekten sonra yine
acıkacağını bilmek,
Tokken bile yarın aç olacağını
bilerek yemek.
Rüyanda çikolata havuzları görüp
sabah açlık hissini düşünmemek için uyanmayı istememek,
Ama açlıktan uyuyamamak...
Özlemi en dibine kadar yasamak;
Ulaşamadığını bilmek,
Daha kötüsü ulaşamayacağını
bilmek...
Çaresiz kalmak;
Doğaya karsı gelememek,
Yağmurla savaşamamak,
Yani doğayla iç içe yasayıp;
Karsı geleceğine, ayak
uydurmak...
Yatakta sadece iki gece yatmak;
Rutin hayata dair hiçbir şeyi yapmamak,
Ve bunun verdiği keyfi anlamak...
Her saniyenin hayatında daha önce
yaşamadığın bir saniye olmasını yaşamak...
Teknolojiye dair hiçbir şeye
erişememek...
Zaman kavramanı kaybetmek, tarihi
bile bilememek
Kendini bir zaman sonra adalı
hissetmek...
Kendini anlatmaya çalışmak için
çalışmamak;
Kendin olmak...
Ve ödün vermeyip gerisinin yalan
olduğuna inanmak...
Ve hayata şükretmek;
Her saniyenin keyfini çıkarmayı
bir daha öğrenmek,
Aile ve dostların hayat olduğunu,
gerisinin boş olduğunu daha da içten hissetmek...
Daha büyük bir tecrübe olamazdı…
Bekle hayat yine geliyorum…
Teşekkürler Hayim
Survivor'da kulis yapmadan da, dolap çevirmeden de, çete üyesi olmadan da
yarışılabileceğini gösterdiğin için...
Üç aylık açlığa, uykusuzluğa, yorgunluğa rağmen kimsenin kalbini kırmadığın, sesini bir kez bile yükseltmediğin için...
Survivor'ı şöhrete kavuşmanın, para pul sahibi olmanın yolu gibi görmeyip bir sufinin çilehanesine dönüştürdüğün için...
Yenildiğin, elendiğin anlarda bile beyefendiliğinden bir gram ödün vermediğin için...
En yakın gördüğün arkadaşların, seni ödül organizasyonuna götürmeyip adeta arkandan hançerlediğinde bile onlara duyduğun sevgi ve saygıyı muhafaza edebildiğin için...
Ve hepsinden önemlisi; kökeni, dini ne olursa olsun, insanlık adına giderek ıssızlaşan bu yarımadada; barış ve huzur içinde yaşayabilmenin mümkün olduğunu hepimize ispatladığın için...
Teşekkürler Hayim kardeşim...
Yüksel Aytuğ - Sabah Gazetesi, 13 Haziran 2012
Üç aylık açlığa, uykusuzluğa, yorgunluğa rağmen kimsenin kalbini kırmadığın, sesini bir kez bile yükseltmediğin için...
Survivor'ı şöhrete kavuşmanın, para pul sahibi olmanın yolu gibi görmeyip bir sufinin çilehanesine dönüştürdüğün için...
Yenildiğin, elendiğin anlarda bile beyefendiliğinden bir gram ödün vermediğin için...
En yakın gördüğün arkadaşların, seni ödül organizasyonuna götürmeyip adeta arkandan hançerlediğinde bile onlara duyduğun sevgi ve saygıyı muhafaza edebildiğin için...
Ve hepsinden önemlisi; kökeni, dini ne olursa olsun, insanlık adına giderek ıssızlaşan bu yarımadada; barış ve huzur içinde yaşayabilmenin mümkün olduğunu hepimize ispatladığın için...
Teşekkürler Hayim kardeşim...
Yüksel Aytuğ - Sabah Gazetesi, 13 Haziran 2012
Merhaba Yuksel Bey,
Adadan elendikten sonra,
internette yazılanlara baktım. İnsanlar beni anladı mı, bu yarışmaya girerken
edindiğim misyonu gerçekleştirebildim mi diye çok merak ettim. Evet, kendi
adıma bu misyonu gerçekleştirmiştim, önemli olan da buydu. Ama karsında seni izleyen
büyük bir kitlenin seni anlaması da önemliydi. Elendikten sonra Dominik'teyken,
bir sabah annem aradı ve sizin yazınızı yolladı. Okurken dakikalarca ağladım.
Yazdıklarınız için değil, beni anladığınız için teşekkür ederim. Herhalde bana
kendini yaz deselerdi, bu kadar iyi betimleyemezdim. Duygularıma tercüman
oldunuz. Ne kadar teşekkür etsem az.
Sevgiler,
Hayim
Şalom Dergi Eylül 2012
Yorumlar