Ana içeriğe atla

Müzik devriminin altın yıldönümü

1962 yılında okyanusun bir yanında Bob Dylan kendi adını taşıyan ilk albümünü piyasaya çıkarırken, Kaliforniya’da Beach Boys ilk profesyonel konserini veriyordu. Okyanusun diğer yanında ise İngiliz istilasının mimarı Beatles ilk single’ı ‘Love Me Do’ ile müzik dünyasına adımını atarken, Rolling Stones o yıl kuruluyordu. Bob Dylan, The Beach Boys, The Beatles ve The Rolling Stones, hayranı oldukları Elvis Presley’den devraldıkları Rock’n Roll müziğini çok daha üst seviyelere taşıdılar. Şarkıları ile olduğu kadar düşünceleri, söylemleri, inançları, tepkileri hatta kıyafet ve saç modelleri ile hem sanat dünyasının sınırlarını genişlettiler, hem de toplumda sosyal ve kültürel değişimi başlattılar. İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini yaşayan Avrupa gençliği ve Vietnam Savaşı’nın acı yüzü ile tanışan Amerikan gençliği hayata, düzene, ailelerine ve topluma karşı isyanlarını, korkularını, umutlarını bu müzisyenlerle ve şarkılarıyla dile getirdiler. Dünyayı değiştiren 1962 yılının ellinci yıldönümünde bu müzisyenlerin müziğe başladıkları yıllara doğru bir gezintiye çıkmaya hazır mısınız?


Efsanevi ozan Bob Dylan
Rus göçmeni Yahudi bir ailenin torunu olan ve otobiyografisinde babaannesinin Kars’a bağlı Kağızman ilçesinden olduğunu belirten Robert Allen Zimmerman, 1941 yılında Minnesota’da doğdu. Lise partilerinde hayranı olduğu Little Richard’ı taklit eden, Elvis Presley ve Jerry Lee Lewis gibi ilk rock yıldızlarından etkilenen Zimmerman, üniversite yıllarında folk söylemeye başladı. Galli şair Dylan Thomas’dan etkilenerek adını Bob Dylan olarak değiştiren şarkıcı, üniversitenin ilk yılından sonra okulu bırakıp New York’a yerleşti. Burada ‘This land is your land’ şarkısı ile tanınan önemli folk şarkıcısı Woody Guthrie ile tanışan ve hastalığı boyunca onu ziyaret eden Dylan, öğretmeni kabul ettiği Guthrie’nin günümüzdeki müzikal varisi olarak görülüyor.
New York’ta folk kulüplerinin müdavimi olan ve bu dönemde şarkı sözü de yazmaya başlayan Dylon’ın performansı The New York Times’dan iyi bir eleştiri alarak dikkat çekti. 1962 yılında Dylan, kendi adını verdiği ve geleneksel folk ve blues parçalarının yanı sıra iki orijinal şarkının da bulunduğu ilk albümünü çıkardı. Asıl çıkışını ise günümüzde klasikleşmiş olan ‘Blowing in the wind’ şarkısı ile yaptı. 1963 yılında protest müziğin önemli bir sözcüsü olan Joan Baez ile tanışan ve iki yıl süren bir birliktelik yaşayan Dylan, Baez’in popülerliği sayesinde sesini daha büyük kitlelere duyurabildi. Baez verdiği konserlerde sevgilisini sahneye davet ederken, Dylan da Baez için unutulmaz şarkılar yazdı.
1965 yılında politik ve insan hakları savunucusu olarak tanımlanan müziğinde radikal değişiklik yapmaya başlayan Dylan yarı akustik, yarı elektrogitar kullandığı ‘Bringing it all back home’ ile dinleyenlerini şaşırttı. Folk şarkılar bekleyen hayranları pop ve rock’a yaklaşan yeni tarzı nedeniyle hayal kırıklığına uğradılar ve Newport Folk Festivalinde ünlü şarkıcıyı yuhaladılar.
60’ların ikinci yarısına kendini yenileyerek giren Dylan ABD listelerinde iki numaraya kadar yükselen ‘Like a Rolling Stone’ ile müziğinde yenilikçi bir tarz geliştirirdi, eskimiş jean pantolonları bir kenara bırakarak her daim taktığı güneş gözlükleri, dağınık saç stili ve yeni gardırobuyla imajını tazeledi. Farklı ses rengi ve edebi değerdeki şarkı sözleri ile Bob Dylan kısıtlamalara karşı koyan gençliğin idolü oldu.
1966 yılında bir motosiklet kazası geçiren Dylan 19 ay boyunca stüdyodan, sekiz sene boyunca da turnelerden uzak kaldı. Dylan’ın kaza sonrası hastaneye gitmemesi kazanın, üzerinde oluşan baskıdan ve iş yükünden kurtulmak için bir bahane olduğunu düşündürdü. Bu dönemde The Band grubunun bodrum katında müzik yapan Bob Dylan, daha sonra country, blues ve geleneksel folk tarzındaki bu 107 parçayı ‘The Genuine Basement Tapes’ olarak piyasaya çıkardı. 1970’li yıllara gelindiğinde Dylan ‘Forever Young’ ve ‘Knockin’ on Heaven’s Door’ gibi şimdi klasikleşmiş parçalarla dönemin en ünlü müzisyenleri arasındaydı.
Sanatta 50. yılını kutlayan 71 yaşındaki Bob Dylan, Mayıs 2012’de dünya barışı ve kültürüne olan üstün katkılarından dolayı ABD Başkanı Barack Obama’dan ABD’nin en yüksek sivil nişanı olan Özgürlük Madalyasını almaya hak kazandı. Eylül 2012’de 35. stüdyo albümü ‘Tempest’i çıkaran Dylan, modern zamanların asi ozanı olarak değerini ve üretkenliğini koruyor. Dylan’ın ilk albümünün 50. yılı şerefine, Pete Seeger’dan Miley Cyres’a, Diana Krall’dan Kronos Quartet’e kadar 80 farklı sanatçı tarafından seslendirilen 75 Bob Dylan şarkısı ‘Chimes of freedom’ albümünde toplandı.
 
"Bob zihninizi tıpkı Elvis’in vücudunuzu özgürleştirmesi gibi özgürleştirdi. Müziğin fiziksel olduğu kadar entelektüel olduğunu da bize gösterdi.”
Bruce Springsteen, Los Angeles Ocak 1988

“Ben öncelikle şairim sonra müzisyenim. Şair gibi yaşıyorum, şair gibi öleceğim.”
Bob Dylan

Kaliforniya güneşinin bir yansıması The Beach Boys
Şarkı sözü yazarı babasının piyano çalışı ve müzik sevgisi ile büyüyen Brian Wilson, 16 yaşına geldiğinde dönemin ünlü şarkıcılarını kardeşleriyle birlikte taklit etmeye başladı. Anne ve babaları uyuduktan sonra paylaştıkları yatak odasında saatlerce prova yapan üç erkek kardeş günün birinde sahneye çıkabilmek için hazırlanıyorlardı. O dönem çok meşhur olan Pendleton’un kareli gömleklerinden esinlenerek ‘Pendletones’ adıyla bir grup kuran Brian, Dennis ve Carl Wilson kardeşlere daha sonra kuzenleri Mike Love ve arkadaşları Al Jardin de eklendi. Wilson kardeşlerin yatak odasında süren yoğun prova ve çalışmalar sonrasında grubun müzik tarzı da ortaya çıkmaya başladı. Kaygısız, tasasız yeni bir gençliği simgeleyen Kaliforniya tarzı yaşamı anlatan şarkı sözlerine ağırlık verdiler. Farklı gitar soundları, içerdiği dalga sesleri ile Sörf Rock 60'lı yıllarda Amerika’daki en önemli Rock’n Roll formlarından biriydi ve gençlerin özgürlüğünü haykırıyordu. Bu akıma kapılan grup üyelerinden ironik olarak sadece Dennis sörf yapmayı biliyordu.
Çocuklardaki ışığı gören baba Murry her ne kadar müzik tarzlarını beğenmese de onlara yardım etti. İlk seçmelerde başarılı olamayan grup, ikinci bir şans yakaladıklarında Brian’ın müzik dersi için hazırladığı ‘Surfin’ parçasını çaldılar. Beğenilen şarkı single olarak basıldı ve 75. sıraya yükseldiler. Adları ise yapımcı firma tarafından The Beach Boys olarak değiştirildi. Grubun adı değişse de, bej pantolon ve t-shirt üzerine giydikleri mavi kalın çizgili Pendleton gömlekten vazgeçmediler. Yılbaşında Ike & Tina Turner’ın öncesinde sahne alan grup ilk 50’şer dolarlarını da böylece kazanmış oldular.
1965 sonunda Beatles’ın çıkardığı ve tümü orijinal şarkılardan oluşan ‘Rubber soul’ albümü Brian’ı çok daha iyi bir albüm yapmaya hırslandırdı. “Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi rock albümünü yapacağım!” diyen Brian, 1966’da altı ay boyunca üç farklı stüdyoda çalışarak tüm zamanların en iyi rock singles’larından biri olarak kabul edilen ‘Good Vibrations’ı çıkardı. Aynı yıl popüler müzik tarihinin en etkili albümlerinden biri olarak tanımlanan ‘Pet Sounds’ı hazırladı. Bisiklet zili, köpek havlaması, trenler, kutular ve benzeri ses efektlerini klavye ve gitar ile harmanlayan ve üstüne eklediği vokal ile farklı katmanların birleştirilmesi ile oluşturduğu şarkılar, dönemin en ilerici müzik albümünü oluşturdu. Gelişmekte olan psychedelic rock tarzını müjdeleyen albüm, dramatik ve devrimci barok yapısıyla Rolling Stone Dergisinin ‘tüm zamanların en iyi 500 albümü’ listesinin ikinci sırasında. Pet Sounds’a hayran kalan Paul McCartney, ‘Sgt. Pepper’ albümünde bu tarzı yakalamaya çalıştı.
The Beach Boys, Dennis (1983) ve Carl’ın (1998) ölümleri, uyuşturucu bağımlılıkları ve Brian’ın psikolojik sorunları ile birçok kez sarsıldılar. Pet Sounds’un devamı olarak tasarlanan Smile albümü tamamlanamayıp rafa kalkarken, farklı müzik tarzlarını denedikleri yeni şarkı ve albümleri genelde pek beğeni kazanamadı.
Şubat 2012’deki Grammy ödül töreninde yeniden beraber sahne alan The Beach Boys, ABD, Avrupa, Avustralya ve bazı Asya ülkelerini de kapsayan dünya turu ile grubun 50. yılını kutluyor. Konserlerde ayrıca Wilson kardeşler ile Mike Love ve Al Jardine’in çocuklarından kurulu California Saga da yer alıyor. Aile geleneğini sürdürmeye kararlı bu grup babalarının hit olmamış, pek bilinmeyen şarkılarının cover’ları ile dikkat çekiyor.

Pet Sounds albümü ve Good Vibrations, Heroes and Villains gibi şarkılara imzasını atan Brian Wilson, popüler müziğin sınırlarını genişleten yeteneği ile Beatles’ın Amerikan eşdeğeri olmuştu.”
Robin Denselow, The Guardian Eylül 1976

“Bir dalga yakalayabilirsen, dünyanın tepesinde olursun.”
The Beach Boys

İngiliz istilasının mimarı The Beatles
1957 yılında Elvis Presley hayranı on altı yaşındaki John Lennon, lise arkadaşları ve bir partide tanıştığı Paul McCartney ile birlikte bir grup kurarak müziğe adımını attı. McCartney provalara arkadaşı on dört yaşındaki George Harrison’u da getirmeye başladı. Ancak yaşı küçük olduğundan gruba alınmak istenmeyen Harrison, bir aylık çaba sonunda mükemmel gitar çalışıyla kendini kabul ettirebildi. Okul arkadaşları gruptan ayrılınca, Lennon, McCartney ve Harrison gruba Stu Sutcliffe’ı davet ettiler. Dört gitarcıdan oluşan grup, her davulcu bulabildiklerinde sahneye çıkmaya başladılar. Sutcliffe’in önerisiyle grubun adı önce Beatals, sonra Silver Beatals ve en sonunda da The Beatles olarak değişti.
Hamburg’dan bir teklif alan Beatles, davulcu olarak Pete Best’i işe alarak Almanya’ya doğru yola çıktılar. Hamburg’un genelevlerle dolu bölgesinde, eski bir striptiz kulübünden bozma Indra Club’de sahne almaya başladılar.
Grubun ilk profesyonel resimlerini çeken Astrid Kirchherr, sevgilisi Sutcliffe’in saçlarını keserek daha sonra tüm grup üyelerinin kullanacağı küt, düz ve tamamen alnı kapatan saç modelini yaratmış oldu. Rakip kulüpte de gizlice sahneye çıkan grup, patronları tarafından kovulup polise şikayet edildiler. Bunu üzerine önce Almanya’da çalışabilmek için yaşı hakkında yalan söyleyen Harrison, daha sonra da otel halısını ateşe veren McCartney ve Best sınır dışı edildiler. Sutcliffe ise Almanya’da kalarak gruptan ayrılacağını açıkladı.
Liverpool’daki Cavern Club’da sahneye çıkmaya başlayan grup, orada menajerleri olmayı kabul edecek olan müzik yazarı Brian Epstein ile tanıştı. Ocak 1962’de Decca Records gitar gruplarının artık moda olmadığını söyleyerek Beatles ile kontrat yapmayı reddederken, EMI gruba bir şans vermeye ikna oldu.
Best’in davul çalışından tatmin olmayan Epstein yerine Ringo Starr’ı getirince efsanevi dörtlü de kurulmuş oldu. Ekim 1962’de piyasaya çıkan grubun ilk single’ları ‘Love me do’ 17 numara olarak listelere hızlı bir giriş yaptı. İlk albümleri ‘Please please me’ ise tüm İngiliz müzik listelerinde bir numaraya yükseldi.
Grubun imajını oturtmak isteyen Epstein, The Beatles’ın müziğin temiz ve efendi çocukları olmalarına karar verdi. Grup üyelerinin sahnede yemek yemesini, küfretmesini ve sigara içmesini yasaklayan menajerleri, takım elbise ve kumaş pantolon giymeleri konusunda teşvik etti. Tasarımcı Ivor Arbiter ise grubun ismini karalarken The Beatles’ın logosunu yarattı.
‘With the Beatles’ albümü içerdiği ‘I want to hold your hand’ ile tüm dikkatleri çekerken, gruptan Harika Dörtlü (The Fab Four) olarak bahsedilmeye başlandı. İsveç konserinden dönen grubu yoğun yağmur yağışı altında karşılamaya gelen yüzlerce çığlık atan hayranı ise ileride ‘Beatlemania’ olarak anılacak çılgınlığın ilk göstergesiydi.
Epstein ABD’nin önemli dj’lerinden Carrol James ile anlaşıp radyo programında Beatles’ın şarkılarını çalmasını sağladı. Bu sayede ABD’deki hayranları hızla artan Beatles’ın başarısı, birçok İngiliz grubunun da okyanusun öbür tarafında şansını açtı. 1964’te New York’ta dört bin hayranı tarafından karşılanan grup, katıldıkları The Ed Sullivan Show’da 73 milyon Amerikalı izleyiciye ulaştı. ABD’deyken birçok film anlaşması da yapan grup için dönüm noktası ise Bob Dylan ile tanışmalarıyla oldu. Farklı müzik türlerinin, farklı dinleyici kitlesine sahip bu büyük isimleri, tarihi buluşmanın ardından önemli bir değişim geçirdiler. Dylan folk müziğinin sınırlarını genişletip elektrogitar kullanmaya ve rock müziğe kaymaya başlarken, Lennon şarkı söyleyiş şekliyle Dylan’a benzemeye ve grup olarak sosyal sorunlara daha duyarlı olmaya başladılar.
1970’de yollarını ayıran grubun kurucusu John Lennon 1980’de öldürüldü, Harrison ise 2001 yılında kanserden hayatını kaybetti. İlk müzik klibini yayınlayan, ilk yardım konserini ve ilk stadyum konserini düzenleyen, konserini ilk kez uydu aracılığıyla dünyaya naklen yayınlayan The Beatles, İngiliz Şövalyelik Nişanının da sahibi. Time Dergisine göre yirminci yüzyılın en etkili yüz kişisinin arasında gösterilen grup halen ‘En çok satan müzik grubu’ ünvanını koruyor.

“Picasso gibi, kendi döneminin sınırlarını aşan, benzersiz ve orijinal eserler yaratan sanatçılar vardır. Popüler müzik anlamında hiç kimse Beatles kadar devrimci, yaratıcı ve farklı olamayacaktır.”
Robert Greenfield, Rolling Stone Dergisi 1972

“The Beatles Hz İsa’dan daha popüler”
John Lennon, Londra 1966

Rock’un kötü ama şanslı çocukları The Rolling Stones
İlkokul arkadaşı olan Mick Jagger ve Keith Richards’ın yolları ailelerinin farklı semtlere taşınmalarıyla ayrılsa da, yıllar sonra bir metro istasyonunda iki üniversite öğrencisi olarak karşılaşan ikili, ortak tutkuları olan müzikten bahsederek yeniden arkadaşlıklarını canlandırdılar. Bu tarihi karşılaşmada Jagger’ın elinde taşıdığı Chuck Berry ve Muddy Waters plakları Richards’ın dikkatini çekti ve o gün başlayan sohbet, aralarına Dick Taylor ve Brian Jones’u da alarak kısa sürede bir müzik grubu kurmalarıyla sonuçlandı. Grubun adını seçen ise, bir telefon konuşmasında “adınız ne?” diye soran gazeteciye, gözüne takılan Muddy Waters plağının üzerindeki Rollin’ Stone şarkısından ilhamla “Rollin’ Stones” diyen Jones oldu.
12 Haziran 1962’de ünlü Marquee Club’de ilk kez sahneye çıkan grup, Chuck Berry ve Bob Diddley şarkıları veya Blues söylemek konusunda hala kararsızdılar. 1963 yılında her pazar öğleden sonraları Crawdaddy Club’da sahneye çıkan Rollin’ Stones ve The Beatles, müzik eleştirmenlerine göre Blues müziğinin rönesansını orada başlattılar.
Sadece 19 yaşında olmasına rağmen daha önce Bob Dylan’ın İngiltere ziyaretini organize eden ve Beatles için çalışan Andrew Loog Oldham gelecek gördüğü bu yeni grubun menajeri oldu. Grubun adını ‘Rollin’ Stones’dan ‘The Rolling Stones’a değiştiren Oldham, Beatles ile kontrat yapma şansını kaçırdığına pişman olan Decca Records ile şarkıların telif haklarının grupta kalmasını ve ücretsiz özel stüdyo kullanımını da içeren oldukça avantajlı bir kontrat imzaladı. Oldham Rolling Stones’u anti-Beatles olarak lanse ederken grubun ‘kötü çocuk’ imajını vurguladı.
İlk single’larını Chuck Berry’nin ‘Come on’ şarkısının cover’ı olarak çıkaran grup, Oldham sayesinde John Lennon ve Paul McCartney’nin ‘I Wanna Be Your Man’ şarkısını ikinci single’ları olarak kullanabildiler. Oldham’ın en önemli başarısı ise Jagger ve Richards’ı kendi şarkılarını yazmaları için teşvik etmesi oldu. Ortak yazdıkları ilk şarkı olan ‘Tell me’ çoğunluğu cover’lardan oluşan ilk albümleri ‘The Rolling Stones’ın (1963) tek orijinal parçası oldu. ‘The last time’ ise ikilinin yazdığı ve bir numaraya yükselen ilk parçaları oldu. Mayıs 1965’te Kuzey Amerika turnesi sırasında yazdıkları ‘(I can’t get no) Satisfaction’ ile grup ilk uluslararası başarısını kazandı. 1967 yılında New York’ta The Ed Sullivan Show’a davet edilen Rolling Stones’tan istenen tek şart, ‘Let’s spend the night together’ şarkısının sözlerini ‘Let’s spend some time together’ olarak değiştirmeleri oldu.
1967 yılından itibaren birçok kez uyuşturucu bulundurmak, yetiştirmek ve kullanmaktan tutuklanan grup üyeleri, müzik stüdyosu kadar hapishane ve mahkeme salonlarında da zaman geçirdiler.
Grammy ve MTV Hayat Boyu Başarı Ödülü gibi birçok ödül kazanan Rolling Stones, 1994’te internette konserlerini yayınlayarak bir ilke imza attılar. 2012’de, 50. kuruluş yıldönümlerini ‘50’ adında bir kitap çıkararak kutlayan Rolling Stones, sembolleri olan dil çıkaran dudak logosunu da modernize ettiler. HBO grubun 50 yılını anlatan bir belgesel çekimlerine devam ederken, ‘Crossfire Hurricane’ adlı bir belgesel ekim ayında İngiltere’de gösterime girdi. 50. Yıl şerefine bir seri konsere hazırlanan Rolling Stones’un 12 Kasım’da piyasaya çıkacak son albümü ‘GRRR!’dan ekim ayında yayınlanan ilk single ‘Doom and Gloom’ büyük beğeniyle karşılandı.

“Müzik grubu olarak geçirdikleri 50 yıl boyunca hiç kimse Rolling Stones’un elinden ‘Dünyanın en iyi Rock & Roll grubu’ ünvanını söküp alamadı”
Rock & Roll Hall of Fame Museum, Cleveland 2012

“Hayalini kaybedersen, aklını kaybedersin.”
The Rolling Stones

Karel Valansi
Şalom Dergi Kasım 2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri