Ana içeriğe atla

Tarihe geçen farklı bir direniş

Yıllar önce kaleme aldığım Gandhi ve pasif direnişi Satyagraha'yı anlatan bu yazı günümüzde yaşanan değişimin ışığında yeniden gündemde

Taşın kalbini eriten direniş 
11 Eylül 1906 yılında Gandhi, Güney Afrika’nın Johannensburg kentinin bir tiyatro salonunda toplanan üç bin Hintliye kendilerine uygulanan ırkçı ve ayrılıkçı politikayı protesto etmek için yeni bir strateji tanıttı. Satyagraha adını verdiği bu direnişin diğerlerinden en önemli farkı şiddet içermemesi. Protestolarını düşman ile işbirliği içinde bulunmama, açlık grevi, aylar süren yürüyüşler gibi önemli kişisel fedakarlıklar gerektiren bir yöntemle yapmak ise seçilebilecek yöntemlerden bazıları. Bu şekilde şiddet içermeyen bir şekilde protestolarını gerçekleştirmedeki ana amaçları ise zora ve silaha başvurmadan düşmanın fikrini değiştirmeyi başarmak. 

Amerikalı yazar, düşünür ve çevreci Henry David Thoreau’nun literatüre kazandırdığı sivil itaatsizlik, Gandi tarafından geliştirilerek baskıcı yönetime karşı uygulanan son derece etkili bir şekle dönüştü. Bu  direniş esnasında protestocular şiddet kullanmasalar bile şiddete maruz kalma riskini göze almışlardır.
1869’da Porbandar’da Vaşiya Kastı'na ait bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen ve daha sonra Mahatma (Ulu Ruh) ismini alan Mohondas Karamçand Gandhi, Londra’da aldığı hukuk eğitiminden sonra ülkesine dönüp iki yıl avukatlık yaptı. 1893 yılında genç bir avukat olarak gittiği Güney Afrika’da ise beyaz rejimin ırkçı uygulamalarıyla karşılaştı. Gandi, burada ırkçı Apartheid rejiminin politikalarına maruz kalan Hintli işçilerin haklarının savunuculuğunu yüklendi.
Gandhi’nin Güney Afrika’da geçirdiği yıllarda oluşturduğu ideolojisinin temellerini, şiddet karşıtlığı, sivil itaatsizlik, pasifizm, uzlaşmacılık, çilecilik dışında Hinduizm dinsel öğeleri, dinlere saygı ve teknoloji karşıtlığı oluşturur.
Gandi Güney Afrika'da pek çok benzer pasif direniş eylemi düzenledi. 1914'te döndüğü Hindistan'da İngiliz sömürge yönetimine karşı da aynı yöntemi kullandı. Mahatma (büyük, yüce ruh) adını çok sonradan alan Gandhi Hindistan'ın Büyük Britanya İmparatorluğu'ndan bağımsızlık kazanma mücadelesinin önde gelen lideri oldu. Kısa sürede milliyetçi direnişin simgesi ve lideri olan Gandi, 1947'de İngilizlerin Hindistan'dan çekilmesinde büyük rol oynadı. Avrupa ürünlerini boykot, sivil itaatsizlik gibi eylemler gerçekleştiren Gandhi, ayaklanmaya ve ulusal kurtuluş için savaşa girmeye ise karşı çıktı.
Pasif direnişi bir hayat felsefesi olarak benimseyen Gandi bu eylemi hayatı boyunca çeşitli şekillerde uygulamıştır. Örneğin Güney Afrika’da yaşadığı dönemde hükümet göçmenlerin sınırdan izinsiz geçmesini yasakladı ve uymayanların hapisle cezalandırılacağını açıkladı. Pasaportun kullanılmadığı o dönemde ülkede yaşayan Hintlileri hedef alan bu kanunu protesto etmek için Gandi binlerce taraftarı ile izinsiz sınırı geçmeye başladılar ve bunun sonucunda hapishaneye atılıyorlardı. Gandi’nin teşviki ile sayısız kişinin izinsiz sınırı geçmesi sonucunda durum öyle bir hal aldı ki hükümet mahkumları yerleştirebileceği hapishane bulamaz hale geldi ve yasayı iptal etmek zorunda kaldı.
Hindistan’da gittikçe ünlenen Gandi sonunda İngilizlerin baskıcı yönetimine karşı direnişi yönetebilmek için ülkesine geri dönmeye karar verdi. İngiliz yönetimi tuz üretiminde tekel olabilmek için Hintlilerin tuz üretimi yapmalarını yasaklayan bir kanun çıkardı. Gandi deniz kenarında bir tas deniz suyunu buharlaştırarak sembolik bir tuz üretimi yaparak yasayı deldi ve hapse atıldı. Gandi’nin ardından binlerce kişi bu harekete katılarak Gandi’nin eylemini tekrarladı. Baskılar sonucu Gandi hapisten çıkarıldı ve yasa yürürlükten kaldırıldı. Fakat bu durum İngiliz yönetiminin otoritesinin zayıfladığının kanıtı oldu ve Gandi’nin önderliğinde birçok haksız yasa geri çekildi.
Mahatma Gandi tüm dünyada tanınan bir insan hakları savunucusu örneği haline geldi. Gandi'ye göre tüm çatışmaları kaybedip sonunda yine de savaşı kazanmak mümkündü. Zaman zaman yalnızca Hintlilerin hakları için mücadele etmekle suçlanmış olsa bile, 11 Eylül 1906'da, Johannesburg'da bir tiyatroda başlayan direniş bir çok lidere ilham kaynağı oldu. Nelson Mandela bu düşünce tarzını Güney Afrika’daki ırkçı Apartheid rejimini sona erdirmek için kullandı. Gandi aynı şekilde ABD’de beyazların ırk ayrımcılığına karşı savaşan pek çok siyahi lidere de ilham kaynağı oldu. Bunlar arasında en önemlisi olan Martin Luther King de onun ilkelerinden etkilendiğini açıkladı. Gandi ayrıca Türk Kurtuluş Savaşı'nı desteklemiş ve Atatürk'ün fikirlerinin benzer üçüncü dünya ülkeleri için yol gösterici olduğunu söylemiştir.
Pasifizm akımının en önemli figürü olan Gandi’nin Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler için asker toplaması ise en büyük hatası olmuştur. Hayatı boyunca şiddet ve terörizmi reddeden Gandi, Hindistan bağımsızlığını kazandıktan bir yıl sonra, 30 Ocak 1948 tarihinde radikal milliyetçi bir Hintli tarafından gerçekleştirilen bir suikastla hayatını kaybetti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri