Ana içeriğe atla

Yeşil hareket

Ortadoğu önemli bir seçime hazırlanıyor. 14 Haziran’daki İran cumhurbaşkanlığı seçim süreci, bölgedeki tüm aktörler tarafından dikkatle takip ediliyor. Yeni bir cumhurbaşkanının göreve gelmesi ile ülkenin nükleer çalışmaları kadar, destekçisi olduğu Suriye’deki Esad rejimi ve bu çatışmaya katılan Lübnan’daki Hizbullah konusundaki olası gelişmeler tartışılıyor.
2009 seçimlerinde, ikinci kez seçilen Ahmedinejad’ın galibiyetinin henüz oyların tamamının sayılmadan açıklanması büyük bir halk protestosuyla karşılanmıştı. Reformist aday Mir Hüseyin Musavi’nin seçimlerde kullandığı yeşil renge bürünen İranlılar sokaklara inerek “Oyum nerede?” diye sormuşlardı. Hiç kimsenin beklemediği, kendiliğinden organize olan ve toplumun büyük bir kesiminden destek alan eylemlere hükümetin yanıtı oldukça sert oldu. Felsefe öğrencisi Nida’nın öldürülmesi üzerine internet üzerinden örgütlenen gençlerin hareketi şiddetle bastırıldı. Onlarca kişi hayatını haybetti, yüz kadar muhalif üç yıl boyunca hapiste tutuldu. Reformist adaylar Musavi ve Karrubi ise halen ev hapsinde bulunuyor.

İran’ın Ruhani Lideri Ayetullah Ali Hamaney bu seçimlerde bu tarz sürprizler istemiyor. Bu nedenle aldığı kararlarla işi baştan sıkı tuttu. Seçimler artık İçişleri Bakanlığı ile birlikte Hamaney’in üyelerini seçtiği Genel Seçim Merkezi tarafından yürütülüyor. Aday başvurularını yapan yaklaşık 700 kişiden sadece 8’i Hamaney’in atadığı Anayasayı Koruyucular Konseyi’nden onay aldı. Kararlarının sebebini açıklama zorunluluğu olmayan konseyin ardı ardına üçüncü kez seçilemeyecek olan Ahmedinejad’ın desteklediği İsfendiyar Meşai’yi reddetmesi bekleniyordu. Son yıllarda Hamaney ile Ahmedinejad’ın anlaşmazlıkları su yüzüne çıkmıştı. Ahmedinejad’ın İran’da bir Putin-Medvedev planını uygulamasına göz yumması da beklenmiyordu. 
Son anda yarışa giren eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin ‘yaşlı’ olması nedeniyle reddedilmesi ise reform yanlısı kesimi hayal kırıklığına uğrattı. 2009 protestoları sırasında hükümetin şiddetini eleştiren Rafsancani, halkın barışçıl protesto yapma hakkını savunmuştu. Daha sonra söylemini değiştirse de aday seçilmeyerek Hamaney tarafından affedilmediği görülüyor. Ancak cumhurbaşkanlığına uygun görülmeyen devrim liderlerinden Rafsancani’nin önemli bir kurum olan Düzenin Yararını Teşhis Konseyi’nin başkanı olması, siyasi bazı hesapların olduğu şüphesini doğuruyor. Rafsancani’nin reddedilmesine bir tepki de İran Devrimi’nin mimarı Humeyni’nin kızından geldi. Yayınladığı açık mektupta Zehra Mustafavi, babasının diktatörlüğe karşı olduğunu belirterek halkın taleplerini göz ardı etmemek gerektiğini hatırlattı. 
Adaylığı uygun görülen 8 kişiden öne çıkan isimler İran’ın Nükleer Başmüzakerecisi Sait Celili ve Tahran Belediye Başkanı Muhammed Bekir Kalibaf. Her iki aday da muhafazakâr ve ruhani lidere yakın isimler. 
Sonucun neredeyse önceden bilineceği, tüm seçim kararlarının ruhani lider tarafından verildiği bir ortamda 2009 protestolarında talep edilen demokrasi isteğinden uzaklaşıldığı açıkça görülüyor. 
Sosyal medya aracılığıyla organize olmamaları için seçim öncesi internet erişimi yavaşlatılan ve gmail, Twitter gibi programlara giremeyen İranlılar, kendilerini farklı bir ülkeden bağlanıyormuş gibi gösteren VPN sistemi ile hükümetin filtrelemelerini kırmaya çalışıyor. Bu gelişme üzerine ülkeye birçok yaptırım uygulayan ABD, hükümet hariç İranlılara yapılacak haberleşme cihazları satışını serbest bıraktı, internet servislerini ve sosyal medya kullanımını açtı. 
Demokrasi isteyen, ekonomik yaptırımlar ve yüksek enflasyon ile yaşam standardı gittikçe düşen İranlılar daha otokratik bir rejime doğru sürükleniyor. Bu seçimlerde Musavi gibi özelleştirmeyi, insan haklarını savunan reformist güçlü bir aday yok. Bu da İranlıları hem seçimlere katılmaya, hem de yeni bir Yeşil Hareket oluşturmaya isteksizleştiriyor. Ancak 2009 devrimini kimse tahmin edemediği gibi, bu seçimlerin sonucu şimdiden neredeyse belli bile olsa, yaratacağı etkiyi öngöremeyiz.

Karel Valansi, Objektif

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri