Geçtiğimiz
sene bu günlerde Mısır’da ilk özgür seçimler düzenlendi. Katılımın oldukça
düşük (%47) olduğu ikinci tur seçimlerinde, halk ayaklanması sonucu devrilen
Mübarek’in son Başbakanı Ahmet Şefik ile bölgedeki tek örgütlenebilmiş güç olan
Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi yarıştı. Şeriat düzeni korkusuna
rağmen eski rejime tek alternatif olan Mursi, az bir oy farkla yeni
cumhurbaşkanı seçildi. Eski bir devrin kalıntıları üzerine göreve gelen Mursi, çökmüş
bir ekonomi, başta turizm olmak üzere azalmış gelir ve yatırımlar, yolsuzluk,
yoksul ve kötü hayat koşullarına sahip bir halk ile Mısır’ı teslim aldı.
Mursi’nin
seçilmesi sonrasında yazdığım yazıda şöyle demiştim; Bugünkü tabloda Mursi’nin cumhurbaşkanı olarak en
önemli görevi ülkede birliği sağlaması ve ilk demecinde söylediği gibi ‘Tüm
Mısırlıların başkanı’ olması. Kendisine oy verenler kadar vermeyenlere de
ulaşması gerekiyor. Bunu başarmak için hükümeti kurarken her kesimden, dinden
ve mezhepten isme görev vererek halktaki değişim korkusunu azaltmalı. Müslüman
Kardeşler’in ideolojisi her ne kadar din devleti oluşturmak üzerine kurulu olsa
da, ılımlı bir politika seçip laik hayatı güvence altına alır, ekonomik gelişmeye
önem verir ve en önemlisi halkın talebi olan demokratik reformları
gerçekleştirirse Mısır, olası büyük bir kaos ve derinleşen bölünmeden
kurtulabilir. (Şalom, 19 Temmuz 2012)
Bugün gelinen noktada Mursi’nin önceliğini yetkilerini kısıtlayan yasaları
kaldırıp, olası bir darbeye karşı orduyu engellemeye, kendisini desteklemesi
için ordu ile güç paylaşımına girmeye ve tartışmalı bir anayasa üzerinde
çalışmaya verdiğini, halkın içinde patlamaya hazır isyanı dikkate almadığını
görüyoruz. Mübarek’i deviren halk ise seçimlerde Tahrir ruhunu yansıtmayan iki
aday arasında seçim yapmak zorunda kalmanın hayal kırıklığını yaşadı geçen
sene. Demokrasi özlemi çeken Mısırlılar, Müslüman Kardeşler’in her kurumda
varlıklarını hissettirmesine, Mursi’nin kendisini olağanüstü yetkilerle
donatmasına, kutuplaşmanın artmasına, ifade özgürlüğünün daha da gerilemesine
tanık oldular. En çok ihtiyaç duyulan ancak bir türlü gerçekleşmeyen ekonomik
reformlar ve günlük hayata yansıyan sıkıntıları ise halkı bezdirip sabrını
taşıran en önemli damla oldu. Uzlaşı ve ılımlı bir yaklaşımla tüm Mısırlıların
kucaklanması gerekirken sosyal tansiyonun yükseltilmesi, Mursi’nin meşruiyetini
kaybettiğini savunan Tamarud (isyan) hareketini başlattı. Tamarud ve karşı
hareket olarak Mursi yandaşlarının başlattığı Tagarud (tarafsız) ise ülkedeki
ayrımın ve çatışmanın resmini gözler önüne şiddetli bir şekilde serdi.
Cumhurbaşkanı Mursi demokratik bir süreçle seçildi ve daha üç yıllık görev
süresi var, istifasını istemek demokratik sürece zarar verebilir diyenler
oldukça haklı. Ancak daha önce bir devrim gerçekleştiren halkın sabrı yok.
Üstelik Mübarek’i devirebilmiş olmanın özgüvenine de sahipler. Mursi’nin sorunlar
karşısında dış güçleri veya Mübarek’in adamlarını suçlaması ise Mısır’ı hiçbir
yere götürmüyor. Sokaktaki halkın isteği statükonun değişmesi. Belirsizlik ve
güvensizlik ortamı ise ülkeye büyük zarar veriyor. Tamarud Mursi’ye salı günü
akşam 5’e kadar süre verirken, ordu halkın taleplerini karşılaması için 48 saat
mühlet tanıdı. Bundan sonrasının nasıl olacağını kestirebilmek, hele sürprizlere
gebe Ortadoğu’da bir öngörü yapabilmek oldukça güç. Ancak, örgütlenmiş bir
muhalefetin ya da öne çıkan bir liderin eksikliğine, Mursi sonrası başa geçecek
kişinin daha iyi ve sorunları daha akılcı çözebileceği garantisinin yokluğuna
rağmen, yeni gelenin de bir halk isyanıyla devrilmesinin istenebileceğini de
göz önünde bulundurarak Mısır’ı okumak gerek. 30 Haziran’dan sonra bir
mutabakata varmak oldukça zorlaştı. Yapılabilecek en akılcı çözüm ise, doğabilecek
bir iç savaşa veya askeri müdahaleye mahal vermeden halkın sesine kulak verip
sorunu yine politik süreçte çözmek ve erken seçimlere gitmek olmalı.
Karel Valansi OBJEKTIF, Şalom Gazetesi 3 Temmuz 2013
Yorumlar