Ana içeriğe atla

ABD kumar masasında

Ortadoğu gündemi hızla değişiyor. Bir gün Mısır’ın geleceğini tartışırken, ertesi gün Suriye’ye askeri operasyon seçeneğini masaya yatırıyoruz. Bu hızlı değişim beraberinde hızlı ve etkin karar almayı ve politika üretmeyi de zorunlu kılıyor. Dünyanın tek süper gücü ABD ise, böyle bir döngünün içinde, karışmak istemediği bir kavganın içine sürükleniyor.
ABD Başkanı seçildiğinde Obama’nın önceliği Amerikan askerlerinin eve dönmelerini sağlamaktı. Ortadoğu’dan uzaklaşmak, geleceğin şekilleneceği yer olarak gördüğü Asya’ya ve ülkesinin iç sorunlarına odaklanmak istiyordu. Ancak Arap Baharı’nın patlak vermesiyle kendini Ortadoğu hesaplaşmalarının içinde buldu.
Ağustos 2012’de söylediği “Esad rejiminin kimyasal silah kullanması kırmızı çizgidir” sözünün arkasında durma zorunluluğu, kontrol edemediği bir oyunun içine girmesine neden oldu. Sınırlı bir müdahale ile rejimin hedeflenmediği, yani Esad’ı koltuğunda bırakacak, sadece kimyasal silah kullanımını cezalandıracak bir operasyon planlanıyor. Bu durum Suriye’deki iç savaşın yönünü değiştirmeyecek. Sadece savaşın kurallarını belirleyecek: kitle imha silahlarının kullanımı yasak.
Ancak ne zaman biteceği meçhul, gittikçe sertleşen bir iç savaş ortamında Esad rejiminin bu müdahaleye nasıl tepki vereceği belirsiz. Kimyasal saldırıdan sorumlu tuttuğu muhaliflere karşı daha da sertleşebileceği gibi İsrail, Türkiye veya Ürdün’e saldırarak Suriye iç savaşını İran’ın da katılacağı geniş çaplı bir savaşa çevirebilir. Buna cesaret edemez desek de, ölüm-kalım savaşı veren bu rejimin, olasılığı düşük de olsa, her türlü deliliği göze alabileceğini unutmamak gerekiyor.
Savaş yorgunu Amerikan halkı, Suriye’ye yapılacak, sonucu kestirilemeyen yeni bir macerayı desteklemiyor. Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğunun sanıldığı Irak savaşının hatırası ise özellikle Rusya tarafından Suriye’ye karşı olası bir askeri operasyonu engellemek için kullanılıyor. Müdahale sınırlı, kara harekâtı yok, zayiat olasılığı düşük, süre kısıtlı açıklamalarına rağmen ABD destek alamıyor.
Almanya’nın çekimserliğinden sonra İngiltere parlamentosundan ret kararının çıkması ABD’nin her zaman tercih ettiği koalisyonu kurmasını engelliyor. NATO, 28 üyesinin desteği olmadan bir müdahaleye karşı olduğunu açıklarken, Arap Birliği Birleşmiş Milletler’in onayı dışında hareket etmeyeceğini söylüyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ise diplomasi çağrısı yapıyor.
Parlamentonun ret onayını bazı analistler İngiltere’nin dünya liderliği rolünü tamamen bıraktığı şeklinde yorumluyor. ABD’nin müdahalesini destekleyen Fransa ise ekonomik liderliği Almanya’ya kaptırmasının ardından Libya müdahalesi ile birlikte uluslararası arenada daha etkin rol alarak Avrupa’nın askeri liderliğine oynuyor olmalı.
ABD’nin isteksizliği ve strateji eksikliği, çelişen ifadeler ile kendini gösteriyor, dünya lideri olarak güvenilirliğini sorgulatıyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin güçlü konuşmasının ardından müdahale kararı beklenirken, Obama kararı Kongre’ye bıraktığını açıkladı.
Amaç zaman kazanmak. Ancak, Kongre’nin alacağı kararın ciddi bir faturası da var. Kongre’nin olumlu kararı Amerika’nın Esad’a karşı güçlü bir duruş sergilediğini gösterecek, ancak olumsuz bir karar Obama’nın tüm sorumluluğu yüklenmesini engellemesine rağmen ABD’nin süper güç olarak inandırıcılığını sarsacak. Obama’nın şimdiye kadarki tutumu başta İsrail olmak üzere müttefiklerinde soru işaretleri uyandırdı bile. İsrail, nükleer İran sorununda ABD’ye güvenip güvenemeyeceğini tartışıyor.
Bu hafta dünya liderleri St. Petersburg’da G20 Zirvesi için buluşuyor. Obama burada bir kez daha müdahale için destek arayacak ya da Ban Ki Moon’u dinleyip Suriye konusunda diplomasiye bir şans daha verecek. Ancak unutulmaması gereken acı bir gerçek var: savaşın üçüncü yılında Suriye’de ölü sayısı 110 bini geçti. Ve bunu durduracak kararı alma vakti çoktan geldi.
***
Tüm sevdiklerinizle bir arada olacağınız, neşe, sağlık, huzur, mutluluk ve BARIŞ dolu bir yeni yıl dilerim.

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 4 Eylül 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri