Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

15 Kasım kurbanları New York’da anıldı

Türk Yahudilerinin Amerikalı Dostları Derneği’nin, 23 Ekim akşamı New York’taki Congregation Magen David Sinagogu’nda düzenledikleri tören ile 15 Kasım 2003 terör kurbanları ile başka bir terör olayında öldürülen Yasef Yahya ve geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Alp Alkaş da anıldı. 15 Kasım 2003 tarihinde bomba yüklü araçlar Neve Şalom ve Şişli Sinagoglarına saldırdıklarında 27 kişinin ölümüne sebep olmuş, 300’den fazla kişiyi yaralamıştı. Bu acı saldırıların üzerinden tam on yıl geçti. İbrani takvimine göre 23 Ekim çarşamba gününe denk gelen tarihte terör kurbanları İstanbul’da olduğu gibi New York’ta da anıldılar.

Oyun sırası İran’da

Zaman ilerledikçe içinden çıkılamaz hale gelen sorunlara rağmen, bir iyimserlik havası esiyor bu günlerde. Suriye’ye karşı askeri bir operasyona ramak kala ortaya çıkan Rusya’nın teklifi sayesinde Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılması kararıyla başladı bu his. Hemen ardından Nobel Ödüllerine yansıdı ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) görevi gereği üstlendiği Suriye’deki silahları imha süreci nedeniyle Nobel’e layık görüldü. Daha doğrusu barışa bir umut olduğu gerekçesiyle ödülü kazandı. Tıpkı 2009’da henüz yeni seçilen Barack Obama’nın bu umutla barış ödülünü alması gibi. ABD ve İran arasındaki yakınlaşma ile bu iyimserlik havası tam hız devam ediyor.

Emek Sineması´nın mimarı Rafael Alguadiş

Mühendis-mimar Rafael Alguadiş’in adı Haziran ayında Nişantaşı’na asılan bir plaketle ölümsüzleştirilmişti. Ailesinin çabasıyla asılan bu plaketle İstanbul, unutulmuş bir mimarını yeniden hatırlama fırsatına kavuştu. Rafael Alguadiş’i biraz daha yakından tanımak için güzel bir sonbahar sabahı oğlu yazar Jak Alguadiş ile Nişantaşı’nda buluştuk ve eskilere daldık… Başta Emek Sineması olmak üzere (eski adıyla Melek), Opera (daha sonra İpek, Yeni Komedi Tiyatrosu) ve Artistik (daha sonra Sümer, Küçük Emek, Rüya) sinemaları Rafael Alguadiş’in İstanbul’a kattığı kültür hazinelerinin başında geliyor. Plaket ise Valikonağı’nın tam karşısında yer alan ve 1930’da yaptığı Marmara ve Sümer apartmanlarının ortasında yer alıyor. Karşıya geçip binalara baktığınızda balkon, pencere ve alınlık süslemelerinin güzelliğini görebilir, daha sonradan eklenen ek katın uyumsuzluğunun bile bu güzelliği gölgeleyemediğini fark edebilirsiniz. Babanız Rafael Alguadiş’i anlatır mısınız? Babam 1894’te Lül

Gerçek bir Akdenizli Georges Moustaki

Özgürlük tutkunu, hümanist, asi. Aynı zamanda aşka aşık, biraz kaderci, biraz romantik. Onu tanımlamada sözler hep eksik kalıyor. Bir mayıs sabahı Georges Moustaki’nin gidişiyle büyük bir ozanı ve müzisyeni kaybettik. Edith Piaf’ın büyük aşkı, Milord, Le Métèque şarkılarının babası ayrıldı aramızdan geçen baharda. Bu yazı onun anısına… Mayıs ayında, bir sabah erken saatte geldi ölüm haberi. Sürpriz değildi, uzun süredir hasta olduğu biliniyordu. 2009’da Barcelona’da, sadece üç şarkı seslendirdiği kariyerinin son konserinde, solunum yolları rahatsızlığı nedeniyle artık şarkı söyleyemeyeceğini, sahneleri bırakmak zorunda olduğunu açıklamıştı izleyicilerine. O, “ Duşta şarkı söylemeyi özlüyorum ” diyordu ama hayranları için çok daha büyüktü eksikliği. Onun şarkılarında kendini bulmuş, ayrılığın acısını paylaşmış, aşkın büyüsüne kapılmış, özgürlüğü, hatta tembellik hakkını onunla birlikte savunmuşlardı. Moustaki’nin şarkılarını dinlemek günlük hayatın sıradanlığından bir kaçış yol

Mario Levi: “Coğrafya kaderdir”

Mario Levi yeni kitabı ‘Size Pandispanya Yaptım’ın tanıtımı için geçen perşembe günü Pera Palas’taydı. Kitabın yazım aşamasından bir sonraki projesine kadar değindiği söyleşiyi, her okuruyla teker teker sohbet ettiği imza günü takip etti. Yazdan kalma, güneşli bir eylül öğleden sonrasında birçok edebiyat aşığı ile Pera Palas Oteli’nin çay salonunda bir araya geldik. Yüksek tavanı, geniş kadife koltukları ile artık geride kalmış büyülü bir zaman dilimine ait bu salonda, elimizde cay fincanlarımızla ev sahibimizi beklemeye başladık. Sokakta süregelen koşuşturmadan sıyrılıp, zamanın daha yavaş aktığını hissettiren bu mekân çok doğru bir seçim edebiyat buluşmaları için. Sanki ilk kitabı henüz yayınlanmış yeni bir yazar gibi heyecanlı Mario Levi. Oysa bu onun onuncu kitabı, altıncı romanı. Kendi de itiraf ediyor, on yedi yıllık üniversite hocalığının bile yeni bir kitabın yarattığı heyecanı yenemediğini.

Büyük Şeytan ile Şer Ekseni’nin dostluğu

K oridorda mı karşılaşacaklar yoksa öğle yemeğinde mi buluşacaklar derken, 1979 devriminden beri ilk defa, ABD ve İran liderleri bir telefon görüşmesi ile doğrudan konuştular. Cumhurbaşkanı seçilmesinden beri Ruhani’nin İran’ın ihtiyacı olan taze kan, Batı ile ilişkilerini düzeltecek ılımlı isim olacağı belliydi. Bir imaj yenileme sürecine girmişti İran. Hem halkın kabul edeceği, hem de Ahmedinejad’ın sert ve tehditkâr söylemleri ile zedelediği İran’ın saygınlığını uluslararası kamuoyunda düzeltecek bir ismin görevi devralması gerekiyordu. Dini Lider Hamaney’in onayladığı adaylar arasında Batı dünyasında uzlaşmacı olarak tanınan Nükleer eski Başmüzakereci Ruhani’nin ismi hemen öne çıkıyordu. Önce BM eski Temsilcisi Cevad Zarif’i dışişleri bakanı yaparak eski dönemin kapandığına işaret eden Ruhani, bazı siyasi mahkûmları serbest bırakarak, Facebook ve Twitter gibi programlardaki erişim kısıtlamalarını kısmi olarak kaldırarak Batı’yı değişimden haberdar etti. Ancak asıl şaşkınlık, R