Yom Kipur Savaşı’nda İsrail’i destekleyen ülkeleri cezalandırmak için OPEC’in Ekim 1973’te başlattığı petrol ambargosu, dünyanın enerji dengelerini radikal bir şekilde değiştirmişti. Petrol talebinin yükselişte olduğu, dünyanın Körfez ve Kuzey Afrika petrolüne bağımlı olduğu bir dönemde petrol politikalarının siyasallaştırılması, petrol ithalatçısı ülkeler için bir uyarı ışığı olmuş, bağımlılığı azaltmak için yeni üretim alanları araştırmalarına verilen önem artmıştı.
Ambargo sırasında durma noktasına gelen ekonomisi ile ABD, Ortadoğu petrolünün üretici ülkelerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar önemli olduğuna karar vermişti. Petrol o dönemden beri ABD’nin güvenlik ve dış politikasının ana belirleyici maddelerinden biri oldu. Kasım 1973’teki ulusa sesleniş konuşmasında Başkan Nixon, Amerikalılara yedi yıl içinde enerjide bağımsızlık sözü vermişti. Ancak o dönemde dünya petrolünün üçte birini tüketen ABD için bu hedef ulaşılmazdı.
OPEC ambargosunun 40. yıldönümünde enerji dengeleri ikinci defa radikal bir şekilde değişime hazırlanıyor. OPEC’in petrolü diplomatik bir silah olarak kullanması ve ABD’nin petrole bağımlılığının yarattığı Ortadoğu’nun jeopolitik sorumluluğu, yani bölgenin jandarması olma durumu da değişmeye mahkûm.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) verilerine göre ABD 2020’de doğalgazda Rusya’yı, petrolde Suudi Arabistan’ı geçerek dünya lideri olacak. ABD’nin azalan petrol ithalatıyla Kuzey Amerika’nın 2030’da petrol ihracatçısı konumuna geçmesi bekleniyor.
ABD’nin bazı kalemleri ithal etmeye devam etmesi beklense de, kaya gazı devrimi sayesinde önümüzdeki yirmi yılda enerjide yarı bağımsız hale gelecek. Bunun en önemli sonucu enerji güvenliğini sağlama alacak olması. Ekonomide ise yeni iş alanlarıyla işsizliğin düşmesi beklenebilir.
Dış politikada ise enerji haritaları yeniden şekilleneceği için kökten bir değişim olması bekleniyor. Günümüz üreticilerinin kartelinin yıkılması onları yeni stratejiler belirlemeye zorlarken, yeni oluşan arz ile düşmesi muhtemel petrol fiyatları Rusya, İran gibi ülkelerin ekonomilerini tehlikeye atabilir. İç politikada rejim desteğini kaybedebilir, dış politikada ise daha agresif bir yol izleyebilirler.
En önemli soru ise Asya’ya açılmak isteyen ancak hep Ortadoğu’nun sorunlarına yönelmek zorunda kalan ABD’nin nasıl bir yol izleyeceği.
Ortadoğu, bölge petrolüne bağımlılığı kalmasa bile ABD için önemini koruyacak. İsrail’in güvenliği ve diğer müttefiklerine destek vermenin yanı sıra, petrol fiyatının istikrarını korumak için ABD’nin Ortadoğu’dan tamamen kopması mümkün değil. Kazanacağı ekonomik güç ile ABD hegemonyasının düşüşte olduğu algısını kıracak öncelikle. Bu durumda dünyanın lideri unvanını da kimseye kaptırmak istemeyecek, petrol ticaret yollarını denetiminde tutmaya devam edecektir. Ancak sonu belli olmayan maceralardan ve yüksek maliyetli askeri müdahalelerden kaçınmaya devam etmesi muhtemel. Polislik rolünden tamamen sıyrılmayacaksa da, diğer dünya güçlerini de bu yükü paylaşmaya davet edecektir. UEA öngörülerine göre ekonomik dev Çin, 2020’de petrol ihtiyacının yüzde 80’nini Ortadoğu’dan ithal etmek zorunda kalacak. Bu durumda her ne kadar bir isteği veya tecrübesi olmasa da bölgesel sorunlara çözüm aramak zorunda kalacak.
Avrupa ise alternatif peşinde. AB ülkeleri İpek Yolu’nu yeniden canlandırmak için Orta Asya’ya çok büyük kara ve demiryolu yatırımları yapıyor. Buradaki amaç petrol zengini Kazakistan ve Azerbaycan’a yakınlaşmak, Çin ile işbirliğini arttırabilmek. Kırk yıllık enerji bağımsızlığı hayalini gerçekleştirmek üzere olan ABD’nin İran ile yakınlaşması veya İsrail-Filistin barış görüşmelerine aracı olmasının altında yatan bir sebep de bu. Kronik sorunları çözebilirse Asya’ya daha rahat yoğunlaşabilecek. Çünkü güneş artık yeniden Doğu’dan yükselmeye başladı.
Karel Valansi OBJEKTİF 6 Kasım 2013
Yorumlar