Klos C gemisinin durdurulması, İsrail’in savunmasını ciddi bir şekilde etkileyebilecek olan İran’ın gizli planını ortaya çıkardı. Oldukça karmaşık bir yol takip eden geliştirilmiş roketlerin son destinasyona ulaşması da böylece engellendi.
İsrail’in yaptığı açıklamaya göre Suriye’de imal edilen roketler hava yoluyla İran’a yollandı. Orada Panama bandıralı gemiye yüklenen silahlar çimento torbalarının altına gizlendi. Irak limanından da mal alarak normal bir yük gemisi olduğu izlenimi verilmeye çalışıldı. Sudan’a doğru yol alırken durdurulan gemideki silahların Mısır üzerinden kara yoluyla Gazze’ye ulaştırılması planlanıyordu. Hafta sonu Eilat limanına çekilen gemideki mühimmatın Türk kaptan ve mürettebatın bilgisi dışında yüklendiği belirtiliyor.
Birçok ülkenin adının karıştığı bu olay, çıkarılabilecek sonuçları itibariyle de çok yönlü. Tahran ile Batı arasında süregelen görüşmelerden rahatsız olan İsrail, varoluşsal bir tehdit olarak algıladığı İran’ın hâlâ küresel terörü desteklediğini ispat ediyor, gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Ruhani’nin güzel sözlerine rağmen nükleer tehdidin azalmadığını bu nedenle İran’ı köşeye sıkıştıran yaptırımların kaldırılmaması ve uranyum zenginleştirmeye izin verilmemesi gerektiğini hatırlatıyor.
İran açısından bakıldığında eski alışkanlıkların sürdüğü bir kez daha tescil ediliyor. Bu durum Ruhani’nin ılımlı yapısının yaptırımları kaldırmaya yönelik bir maske olduğunu veya ılımlı olsa bile gerçek karar merciinin Hamaney olduğunu bir kez daha gösteriyor. Batı ile sürdürülen nükleer görüşmelerin çıkmaza girmesi durumunda İran’ın nükleer tesislerine düzenlenebilecek olası bir saldırıya karşılık İsrail’i kuşatmaya çalıştığı da söylenebilir.
Operasyon süresince askeri ve istihbarat desteği veren ABD, İsrail ile güçlü bir işbirliğine sahip olduğunun altını çizerken, İran’a da nükleer görüşmelere başlayarak diplomasiyi seçmesine rağmen aptal olmadığını, arkasından iş çevrilemeyeceğini gösterdi. ABD de tıpkı İsrail gibi İran’ın milli davası haline gelmiş nükleer projesinden vazgeçmeyeceğini biliyor, ancak bu durumu olabildiğince ertelemek ve kontrol altına almak istiyor.
Gemideki silahların varış noktası Gazze olduğu kadar Sina’daki teröristler de olabilir. Mühimmatın içerdiği ağır ve büyük M-302 tipi roketlerin Refah kapısını kapatmış, tünelleri yıkan, Hamas ile her türlü ilişkisini kesmiş Mısır ordusundan gizli nasıl Gazze’ye geçirilebileceği belirsizliğini koruyor. Ancak her şekilde roketlerin hedefinin İsrail şehirleri olduğu gerçeği değişmiyor.
Gazze’ye ulaşırsa roketler İran’ın bir numaralı destekçisi İslami Cihat’a veya Hamas’a gidebilir. Gazze’de kontrolü elinde tutan Hamas’ın bilgisi dışında böyle bir teslimat yapılamayacağına göre, Hamas’ın son zamanlardaki çabalarının meyvesini verdiğini ve İran ile aralarının yeniden düzelme yolunda olduğunu varsayabiliriz. Bu sırada Esad’ın hâlâ bölge oyunlarına aracılık ettiğini de unutmamak gerek.
Gemide bulunan mühimmattan uzun menzilli M-302 roketleri İsrail’in İkinci Lübnan Savaşı’ndan tanıdığı bir silah. Roketlerin Tel Aviv’i vurabilme kapasiteleri İsrail’in endişelerinin başlıca kaynağı. Demir Kubbe ise bu tür uzun menzilli roketleri durdurmada etkisiz kalıyor. Geliştirilmekte olan ‘David’in Sapanı’ veya Amerikalıların deyimiyle ‘Sihirli Değnek’ ise ancak 2016’da kullanılmaya başlanabilecek.
Bu bakımdan İsrail’in bu gemiyi tespit edip durdurabilmesi ciddi bir başarı. Böylece hiç istenmeyen ve sonuçları tahmin edilemeyecek bir savaş önlenmiş oldu. İsrail şehirlerinin hedef alındığı bu tür saldırıların engellenmesi için istihbaratın önemi bir kez daha ortaya çıkarken, gözler İsrail savunmasının en önemli kalemi füzesavarlara ABD kongresinin ayıracağı bütçe payına çevrildi.
İsrail bu operasyonun İran’ın gerçek yüzünü gösterebileceğini umuyor ancak Batı henüz diplomasinin İran üzerinde etkili olamayacağını kabullenmeye hazır değil. Bu yüzden Tahran’ın oyununu sürdürmeye kararlı gözüküyor. En azından bir süre daha.
Karel Valansı OBJEKTİF Şalom Gazetesi 12 Mart 2014
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=90338
Yorumlar