Eskiden çiftler kol kola yürürdü. Eski filmleri hatırlayın, aile albümlerini karıştırın dikkatinizi çekecek bu durum. Oysa günümüzde çiftler el ele yürüyorlar, kol kola yürüyenler parmakla gösterilecek kadar azaldı. Sokakta yaşanan bu değişimi Umberto Eco’nun bir makalesi ile fark ettim. Siz de çevrenize dikkatli bakın bana hak vereceksiniz
Bir kafenin
kaldırım masalarından birinde oturan İtalyan düşünür Umberto Eco çevresinden
geçenleri gözlemlediğinde bir şey fark etmiş; artık çiftler eskisi gibi kol
kola değil el ele yürüyorlar. Bu keşif sonrasında sokaktakileri daha da dikkatle
incelediğinde el ele yürüyenlerin genellikle 30 yaş üstü, burjuva sınıfına ait
olduklarını fark etmiş.
Umberto Eco bu
gözlemini yaptığında şöyle sormuş kendine, “Eskiden
çiftler kol kola yürürdü. Şimdilerde ise el ele tutuşmak neredeyse zorunlu.
Çocuklu erişkinlere ve gay’lere özgü duran el ele tutuşma onları cinsel ilgiyle
ödüllendiren tek kişiyi kaybetmeme yolu mu? Bozulmayacak ilişkiye boyun eğmek,
kadere teslim olmak mı? Yoksa yaşlılığın karşı konulmaz ilerlemesi ve yetersiz
gelir seviyesini dengeleyen bir şefkat göstergesi mi?”
Günlük hayatın
bu belki de önemsiz ancak ilginç detayı Umberto Eco’nun dikkatini çektiği gibi
Tempo Dergisi’nin eski bir sayısında yer alan makalesini okuduğumdan beri benim
de ilgimi çekiyor. Ne kadar ufak ancak merak uyandırıcı bir sosyal değişimi
yakalamış Eco!
İki resim var
karşımda; 1930’lu yıllarda Fred Astaire’in koluna girmiş Joan Crawford ve birkaç
yıl öncesine ait bir resimde el ele yürüyen Angelina Jolie ile Brad Pitt. Bu
iki resmi karşıma alıp baktığımda, arasındaki temel farkın ‘hız’ olduğunu fark
ettim. Kol kola olan Crawford ve Astaire şık kıyafetlerine rağmen sakin bir
tempoda ve sohbet ederek yürüdükleri izlenimini verirken, el ele yürüyen
Jolie-Pitt çiftinin aceleleri olduğu, bir yere geç kaldıkları veya bulundukları
ortamdan hızla uzaklaşmak istediklerini düşündürdü. Tabii ki benim yaptığım
gözleme dayalı bir varsayım sadece. Ancak günümüzdeki değişen yaşam tarzı ve
hep bir yere geç kalma durumu göz önüne alındığında çok da yanılmadığımı
düşünüyorum. Günlük hayatımızın artan koşuşturmasına el ele yürümek daha mı
uygun acaba?
Yazıyı
okuduğumdan beri sokaktaki çiftleri daha dikkatli inceler oldum. Gerçekten de
kol kola gezenlerin sayısı yok denilecek kadar azalmış durumda. Bu sayının
benim çocukluğumda daha çok olduğuna eminim. Şimdilerde ise genelde yaşlıca
çiftlerin kol kola gezdiğini, düşmemek veya kaymamak için birbirine tutunan
kişilerin kol kola yürüdüğünü fark ettim. Toplumun önemli bir kesiminin
sevgilisi veya eşiyle yan yana hiç fiziksel temas olmadan yürüdüğünü de not
etmeden geçmek olmaz.
Eski Türk
filmlerini düşündüğümde de nişanlı ve yeni evli çiftlerin kol kola yürüdüklerini
hatırlıyorum. Bir de sevgili iseler erkek kadına
kol atmış bir şekilde dolaştıklarını. Ataerkil topluma uygun, bu tür sahiplenici
sahneler geliyor aklıma.
Umberto Eco’nun
bu yazısından tek etkilenen ben değilim. Hürriyet Gazetesi yazarlarından Mehmet
Y. Yılmaz da konu ile ilgili yazısında, çocukluğu sırasında kentli kadın ve
erkeklerin aralarında bir ilişki varsa kol kola yürüdüklerini söylüyor.
Gençliğinde ise genç erkeklerin sevgililerine kol atarak dolaştıklarını
hatırlatıyor. Eco’nun tersine Yılmaz, el ele yürümeyi çağın ruhuna daha uygun,
demokratik, eşitlikçi bir davranış olarak tanımlıyor. Yılmaz’a göre kol kola
yürümek ‘bana ait’, kol atarak yürümek ‘sahiplenici kişi’, el ele yürümek ise
‘birlikte bu yolları aşacağız’ mesajını veriyor.
Benim içinse kol
kola yürümek zamanın genelde yavaş aktığı, sokakların şık giyimli kişilerle
dolu olduğu eski bir dönemi anımsatıyor ve gözümün önüne Pera geliyor. Oysa el
ele yürümek günümüzün hızlı ve yoğun yaşantısına daha uygun, daha eşitlikçi ama
aynı zamanda daha romantik, daha paylaşımcı ve daha güven verici geliyor.
Eco’ya göre bu
değişimin sebebi 30 yaş üstündekilerin aniden gençlik yıllarının erotik
heyecanlarının alevlenmesi, boşanmalara tepki olarak birbirine bağlı çift
görünümünü canlandırma hevesi veya televizyon programlarından dünyaya yayılan
yeni bir model olabilir.
Başta Hollywood olmak üzere bu tür kalıpların biz fark etmeden film endüstrisi ile aktarılması ve zamanla benimsenmesi de çok mümkün. Angelina Jolie ve Brad Pitt çifti de popülerlikleri ve tüm dünyanın gözü önünde bulunmalarıyla, kıyafet seçimlerinden aile yaşamlarına dek, benzersiz bir örnek oluşturuyorlar.
Başta Hollywood olmak üzere bu tür kalıpların biz fark etmeden film endüstrisi ile aktarılması ve zamanla benimsenmesi de çok mümkün. Angelina Jolie ve Brad Pitt çifti de popülerlikleri ve tüm dünyanın gözü önünde bulunmalarıyla, kıyafet seçimlerinden aile yaşamlarına dek, benzersiz bir örnek oluşturuyorlar.
Umberto Eco’nun
muhtemelen İtalya’da bir kafede, Yılmaz’ın Ankara’da, benim de İstanbul’da aynı
durumu gözlemlememiz, bu değişimin tek bir şehir veya ülkeye özgü olmadığını
gösteriyor. Her konuda olduğu gibi seçimlerimiz ve alışkanlıklarımız da sürekli
bir değişim halinde. Dünya küreselleşmeyle küçülüp, insanlar birbirleri ile
etkileşim halinde kaldıkça, bu basit örnekteki gibi ortak değerler ve
alışkanlıklar da oluşuyor.
Umberto Eco
yazısını şöyle bitirmiş; “Diyeceksiniz ki:
Sana ne? İlgilenecek daha önemli şeyler yok mu? Yok.”
Mehmet Yılmaz
ise yazısını şu şekilde tamamlamış;“Diyeceksiniz
ki: Başka konu mu yok? Evet, var kuşkusuz. Ama birbirini seven bir erkek ile
bir kadının el ele tutuşup kalabalıklar içinde kaybolmasından daha güzel ne
olabilir ki bir insanın hayatında?”
Bense şöyle
bitiriyorum; Diyeceksiniz ki: Niye bu konu? Çünkü sevgiliyle el ele yürürken
hissedilen mutluluk ve huzur hissi, o yolun hiç bitmemesi, ellerin hiç
ayrılmaması, dünyada sadece iki kişinin kaldığı duygusu başka nasıl bu kadar güzel
hissedilebilir?
Karel Valansi - Şalom Dergi Temmuz-Ağustos 2014 Sayısı
Yorumlar