Ana içeriğe atla

Bir daha tekrarlanmasın, bir daha asla!

 Bir heyecan vardı yüreğimde. Hissettiğim duyguyu en iyi anlatabilecek kelime bu. Haftalardır hummalı bir çalışma yapılmış, organizasyonun eksiksiz olması için her detay düşünülmüştü. Ankara’ya gidiyorduk! Hem de Holokost’u anmaya, az şey mi? Holokost kurbanları tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi benim ülkemde de anılacaktı resmi bir törenle. Türkiye’nin kalbinin attığı Ankara’da üstelik!


Yahudilerin İbrani takvimine göre nisan ayında Holokost’u andığı Yom Aşoa günü var. 2005 yılında da BM Genel Kurulu’nda oybirliği ile alınan bir kararla Auschwitz’in kurtulduğu gün olan 27 Ocak, Uluslararası Holokost Anma Günü olarak ilan edildi. Son beş yıldır Türkiye’de de yapılan resmi törenler Neve Şalom ve Ortaköy sinagoglarında düzenlendi. Tören geçen sene Kadir Has Üniversitesi’ne, bu yıl da Bilkent Üniversitesi’nin salonlarına taşındı. Bu senenin bir diğer özelliği ise törene Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in de katılacak olmasıydı. Bu seneki tören, ilk kez Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kadar üst bir makam tarafından temsil edileceği için çok ayrı bir öneme sahipti.
Gelen haberlerin hepsi daha da umut veriyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 19 farklı ülkeden gelen yüz Holokost kurtulanının da katıldığı Polonya’daki Auschwitz kampında yapılan törende diğer dünya liderleri arasında yerini almıştı. Yayınladığı açıklamada herkesin Holokost’tan ders alması gerektiğini, böyle bir vahşetin tekrarlanmaması için birlikte hareket edilmesi gerektiğini söyleyip günümüzde halen süregelen antisemitizme karşı mücadelenin yılmadan sürdürülmesi gerektiğini vurguluyordu. Öte yandan TBMM Başkanı Cemil Çiçek iki gün boyunca Prag’da süren etkinliklere katılmış ve oradan direkt Ankara’daki törene gelmişti. Ankara’ya giden 170 kişilik kafiledeki atmosfer buydu genel anlamda; iyimserlik, umut, önemsenmenin verdiği gurur.
İlk durağımız Ata’mıza saygılarımızı iletmek için Anıtkabir oldu. Askeri bir törenle Ata’mızın huzuruna yürüdük ve saygı duruşunda bulunduk. İstiklal Marşı’nı bekledim o sırada ama çalmadı, belki de hiç çalmıyordur bu törenlerde bilmiyorum. Hahambaşımızın müze girişindeki konuşmasından ve müzeyi gezdikten sonra Ankara Sinagogu’na doğru yola çıktık.
Sinagogun çevresindeki mahallelerde pek sevilmediğimiz söylendi. Bu nedenle otobüsler oraya vardıklarında dar bir sokakta bulunan sinagoga doğru hızlı hareket etmemiz söylendi. O zaman fark ettim otobüslerimizin etrafındaki sıkı güvenlik tedbirlerini ve geçtiğimiz her yolda bizi bekleyen polisleri. İtiraf etmeliyim paranoyak bir tarafım var zaten benim. Mesela tüm günü Twitter’da anlatmama rağmen, tweet’leri ancak o mekândan ayrıldıktan sonra paylaştım. Ne olur ne olmaz…  
1905’te yapılan bu güzelim sinagogu görmediyseniz mutlaka gidin ve gezin. Ne bakımsız hali, ne sonradan eklenen floresan lambalar ve sobaların uyumsuzluğu tavanın ve avizelerin ihtişamını, mekânın güzelliğini gölgeleyememiş. Ankara Yahudi Cemaati Başkanı Can Özgön ile sohbetimde çatının acilen tamir edilmesinin gerektiğini öğrendim. Bir acı gerçeği daha öğrendim, 1948’de 3500 kişilik bir nüfusa sahip olan cemaat bugün sadece 30 kişi kalmış…
Holokost kurbanları için düzenlenen dini tören hem sinagogun böyle bir kalabalığa uzun zamandan beri ilk defa tanıklık etmesi açısından, hem de Türkiye’nin dört bir yanından gelen Yahudi cemaatlerini ve başkanlarını bir araya getirmesi bakımından büyük önem taşıyordu. Sinagogdan çıkarken mahallelinin gerçekten bizi sevmediğini ev ve işyerlerinden çıkmış seyreden erkek ağırlıklı kalabalıktan ve bakışlarındaki sertlikten hissettim, hissettikçe de otobüse doğru adımlarımı gittikçe hızlandırdım. Öte yandan İstanbul’da da durum farklı değil. Her tören bitiminde kapının önünde bekleme yapmamız, hızlıca mekândan uzaklaşmamız her seferinde anonslarla bizlere hatırlatılır. Alışığım, burada da durum farklı değil.
Bilkent otelindeki yemekten sonra Alberto Modiano’nun Holokost Simgeleri adlı fotoğraf sergisi misafirleri karşıladı. Törende Ordu mensupları dikkatimi çekerken, böyle bir törene ilk defa katıldıklarını öğrendim.
Bilkent Rektörü Abdullah Atalar, Paris saldırılarını örnek göstererek “Düşüncesi, dini inancı farklı diye katliam yapılıyor hala günümüzde,” dedi ve çözümün eğitimden geçtiğini söyledi. İTÜ öğretim görevlisi Doç. Dr. Umut Uzer, “Ülkemizde nefret söylemine karşı yasal düzenlemeler yapılmalı,” derken çözümün eğitimden geçtiğini söyledi. IHRA Türk Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Ertan Tezgör “Tüm kurbanları saygıyla anıyorum,” derken antisemitizm, ırkçılık ve İslamofobi ile savaşta o da çözümün eğitimden geçtiğini söyledi. Çözüm eğitimde. İkinci Dünya Savaşı eğitimi, Holokost eğitimi… Çözüm belli ama nasıl olacak? O bölüm henüz tam olarak belirlenmiş değil.
Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh “Çocuklarımıza yaşamayı seçebilecekleri bir gelecek sunmalıyız,” derken “Farklılıklarımızın zenginliğiyle birbirimize sahip çıkalım,” diye sesleniyordu herkese.  
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Holokost tecrübesi insani değerlerin kaybolduğu zaman nelerin yaşanabileceğinin en somut göstergesi,” diyerek başladı konuşmasına. Tören boyunca konuşmaların İngilizcesi daha önceden hazırlanmış, yabancı misafirler için duvara yansıtılıyor. İngilizce çevirisinde bir hata var mı diye hınzırca bu yazıları takip ederken birden belirlenen konuşmanın dışında, İsrail-Filistin meselesine, bu ihtilaf çözülmedikçe ne Ortadoğu sorunlarının ne de şikâyet ettiğimiz hususların çözülemeyeceği konusu açıldı. Çiçek, Filistin hakları, Kudüs, El Aksa, Gazze saldırıları, Mavi Marmara olayından bahsediyor.
Bir dakika, bir dakika, biz Holokost anmasında değil miydik?
Hani 70 yıl önce daha İsrail Devleti bile kurulmadan Avrupa’da meydana gelen ve Nazi rejiminin sistematik bir şekilde bir ırkı yok edebilmek için tüm zekâsını ve birikimini kullandığı, bilimin her türünden yararlanıp ölüm makineleri, fabrikaları inşa ettiği ve dünyanın pek geç inanabildiği o büyük vahşet değil miydi konumuz?
Tüm tören boyunca bu trajediden, sadece Yahudiler için değil tüm insanlık için ders alınması gerektiğini konuşmadık mı? ‘Her Yahudi eşittir İsrail’ anlayışı bugün de gerekli miydi? Ortadoğu’da yaşanan tüm vahim olayları, Gazze’yi, İsrail ile Filistinliler arasında süregelen ihtilafı, Türkiye-İsrail ilişkilerini bozan Mavi Marmara’yı konuşmak, tartışmak, çözüm yolu bulmak için başka platformlarda 364 günümüz yok muydu? Daha sonra söylenen ve duvara mükemmel bir İngilizce ile yansıyan “İsrail’in politikalarıyla ilgisi olmayan sadece dini aynı olan Musevi vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak boynumuzun borcudur,” sözüne güvenebilir miyiz içtenlikle?
Tören kim olduklarına bakılmaksızın sadece Yahudi oldukları için günlük yaşamlarından koparılan, sevdiklerinden ayrılan, isimleri 5 hanelik birer sayıya çevrilen, en kötü şartlarda çalışmaya ve yaşamaya mahkûm edilen, üzerlerinde deneyler yapılan ve acımasızca hayatlarına son verilen 6 milyonun anısına düzenlenen mum töreniyle sona erdi. Hahambaşı Rav İzak Haleva’nın sözleri tüm töreni özetler nitelikte; “Dünyamız bir daha böyle bir vahşete tanık olmasın!”
Bir Daha Asla!

Karel Valansi  T24  28 Ocak 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri