Ana içeriğe atla

Edirne’de evlenmek artık mümkün



Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu tamamlanan Büyük Edirne Sinagogu, 26 Mart Perşembe günü görkemli ve kalabalık bir törenle kapılarını yeniden açtı. Türk Yahudi Cemaati tarihi bir gün yaşarken, sevinçli haber de yetkililerden geldi: Edirne Sinagogu’nda tören yapmak mümkün. Sinagog her gün ziyarete açık.

Büyük Edirne Sinagogu, açılışının yapıldığı günden beri, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından sürekli güvenlik altında tutuluyor. Sinagog, mesai saatleri içinde ziyarete açık; ziyaret için önceden randevu almak gerekmiyor. Açılışı takip eden dönemde, sinagogun her gün açık tutulması planlanıyor. Daha sonraları için ise bir gün kapalı kalacağı, ancak kapalı kalacağı günün henüz belirlenmediği açıklandı.
Türk Yahudi Cemaati yetkilileri, sinagogda tören gerçekleştirmenin mümkün olduğunu belirterek,  yapmak isteyenlerin kendileri ile temasa geçmelerini öneriyorlar.
1983 yılında kapıları kapandıktan sonra bakımsızlıktan yıkılan ve sadece ön cephesi ayakta kalan Büyük Edirne Sinagogu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 2010 yılında başlattığı restorasyon çalışmaları sayesinde yeniden kapılarını açtı. 26 Mart Perşembe günü yapılan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katıldığı görkemli açılış töreni, Türk Yahudilerinin tarihine özel bir gün olarak geçti. Büyük Sinagog’da tekrar dua edebilmek için otobüslerle Edirne’ye giden Yahudiler tarihi bir güne tanıklık ettiler. 
TARİHİ TÖREN - Karel Valansi
Büyük Edirne Sinagogu’ndaki tören saat 14.00’de başladı. Hahambaşı Genel Sekreteri Yusuf Altıntaş ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Aslı Ceren Demircan’ın sunuculuğunu üstlendiği tören Altıntaş’ın “Bugün burada, Türkler ve Yahudiler arasında yüzyıllara dayanan barış ve dostluğun, ortak kültür ve kaderin simgesi bir eserin tekrar hizmete girmesi için bulunmaktayız” sözleri ile başladı. Altıntaş tören süresince hem program akışı hem de dini ritüelleri izleyenlere açıkladı. Aslı Hanım’ın sinagogun restorasyonu ile ilgili bilgiler vermesinin ardından 500. Yıl Vakfı Başkan Veki li Naim Güleryüz Edirne sinagogunun tarihini anlattı. Güleryüz, Üçüncü Osmanlı padişahı Murad Hüdavendigar’ın 1361 yılında Edirne’yi fethettiğinde kentte, küçük ve fakir bir Yahudi cemaatin bulunduğundan, zamanla Balkanlardaki zulümden kaçan Yahudilerin Osmanlı’nın “Hilalli bayrağın adalet ve hoşgörü getirdiği” topraklara göç ettiği ve şehirde Yahudi nüfusunun arttığını anlattı. 2 Eylül 1905’deki Kaleiçi yangınının şehir Yahudileri için bir kırılma noktası olduğunu belirten Güleryüz, Sultan II. Abdülhamid’in fermanıyla yanan on üç sinagog yerine bugün yeniden açılışını yaptığımız Büyük Edirne Sinagogu’nun yapıldığını anlattı. 
Büyük Edirne Sinagogu’nun açılış töreni için yurtdışından da birçok misafir geldi. World Jewish Congress Üyesi Maram Stern ve Romanya Yahudileri azınlık milletvekili ve Cemaat Başkanı Aurel Vainer’in yanı sıra Yunanistan, Bulgaristan, Azerbaycan, Litvanya, İsrail, Hollanda, Romanya, Gürcistan, Rusya, İtalya ve Polonya’dan Yahudi cemaat başkanları, Yahudi dernek üyeleri ve din adamları bu tarihi açılışta hazır bulunmak için Edirne’deydiler. Tören sonrasında bu anlamlı günde Edirne’de bulunmaktan duydukları heyecanı gizleyemeyerek memnuniyetlerini paylaştılar, Edirne Sinagogu için ülkelerinden getirdikleri hediyeleri sundular.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, Fener Rum Patriği Bartholomeos, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Vakıflar Genel Meclisi Azınlık Vakıfları temsilcisi Toros Alcan, İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen, ABD Konsolos Yardımcısı Deborah Mennuti, Uluslararası Holokost Anma İttifakı Türk Heyeti Başkanı emekli Büyükelçi Ertan Tezgör, Dışişleri Bakanlığı Güvenlik ve İstihbarat Daire Başkanı Büyükelçi Tunç Üğdül ve Türkiye’nin Washington ve Tel Aviv Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Namık Tan ve eşi törene katılan isimlerdendi. Sinagog ile ilgili yaptığı uygunsuz çıkışla anılan Edirne Valisi Dursun Şahin de törende hazır bulundu.

Edirne’de doğmuş, giderek Türk/Osmanlı coğrafyasına, buradan da neredeyse tüm dünyaya yayılmış bulunan Klasik Türk Musikisi formundaki Maftirim ilahilerinden güzel örnekler dinlendi. Koronun Segâh makamında Yismah Ar Siyon ve Uşşak Makamında Meulal Şem Ad.’ı seslendirmesinden sonra Tevrat’ın salona gelmesi törenini için herkes ayağa kalktı. Evenu Şalom Alehem (Sizlere Selam Getirdik) şarkısının ardından hupa altında getirilen kutsal kitabımız salona girdiğinde hem hupanın önünde bulunan bir çocuk hem de salonun dört bir yanından Şofar sesleri yükseldi. Kutsal Tevrat metni Hz. Davud’un 29.  ve 30. Mezmurun okunmasının ardından Yusuf Altıntaş “33 asırdan beri hiçbir değişikliğe uğratılmadan nesiller boyu günümüze kadar ulaştığına tanıklığımızı ve bu İlahi Kelâma ezeli ve ebedi bağlılığımızı ifade eder” dedi. Sadece Yahudi olduğu için, levhadaki ismine bakılarak hedef seçilen ve Şişli’deki muayenesinde öldürülen Diş Hekimi Yasef Yahya’nın annesi Roza Yahya Ehal’in (Petiha) kapısını açtı, 1920 doğumlu en eski Edirneli David İlle ise Petiha’yı kapattı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın selameti için edilen duanın ardından, Ulus Musevi okullarından öğrenci korosu İbranice ve Ladino şarkılarla törene renk kattılar.
Türkiye Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh’nin gerçekleştirdiği konuşmanın ardından, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem ve Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç konuşmalarını gerçekleştirdiler.
Türk Musevi Cemaatinin Başbakan Yardımcısı ve Vakıflar Genel Müdürüne sundukları karşılıklı hediyelerin ardından tören Maftirim Korosu’nu ‘En Kolenu’ adlı ilahiyi icra etmesi ile sona erdi. Bahçede verilen kokteylin ardından eski Hahamhane binasında Türkiyeliler Birliği Edirneliler Grup Başkanı Nisso Kanetti’nin İsrail’den getirdiği Edirne’deki Yahudi yaşamı ile ilgili resim sergisi gezildi. Akşam duasının ardından İstanbul’a geri dönüldü.
EDİRNE’DE İLK DUA - Riva Hayim
26 Mart sabahı, erken saatlerde Edirne’ye gidenler, sinagogda sabah tefilası yapma imkânı elde ettiler.
Otobüsten iner inmez sinagoga doğru yöneldik. Kapıdan koşarak girip merdivenleri çıktım. İçeri girince sinagogdaki mutluluk yüzüme çarptı. İçerde herkes birbirlerini selamlayıp dua için hazırlanıyordu. Oradaki heyecanı, mutluluğu anlatamam.
Ortodoks kuralları geçerli olduğundan kadınları üst kata davet ettiler. Ben ise heyecandan merdivenlerden bir aşağıya bir yukarıya koşturuyordum.  Erkekler tallet ve tefilinlerini takarken sabah dualarına hazırlanırken sinagog mutluluk ve huzur kokuyordu. İçeride her dinden, ülkeden insan sabah duası hazırlığını izlemek için hazır bulunuyordu.
İçimden “Eskiden de böyleydi” diye düşündüm. Edirne halkı bizi kimliğimizle eskiden olduğu gibi kucaklıyordu.  Dua başladığında senelerdir sessiz duran duvarlarda hahamın sesi yankılandı. Sinagogun yanında oturan komşularımız seneler sonra bu sesleri tekrar dinliyordu.   İbadet başladığında duvarlardaki renkler dua sesleriyle daha da renklendi. Birbirimize sarıldık ve bu güzel anı yaşamaya koyulduk. Güne ne güzel başlamıştım!
SELİMİYE CAMİİ’SİNE  GİRİYORUM -  Riva Hayim
Daha önce defalarca camiiye gittiğimden yol yordam, adap nedir kısmen hâkimdim. Camiiye çok gittim. Cenazelerde Fatiha okunduğunda herkes ellerini açıp dua ederken ben de kendi dinime göre ellerimi kavuşturup ölüler için duamız olan Kadiş’i okurum. Daha iki ay evvel, bir cenaze sonrası gittiğimiz mezarlıkta imamla göz göze geldiğimizde dua ediş şeklimden beni tanıyıp, başıyla selamlamıştı.
Benim için normal durumlar tabi. Burgazadalıyım ben. Çocukluğumda Burgaz halkı olarak kilise, camii ve sinagoglara gidip gelirdik. İskelede haham, papaz ve imamın selamlaşıp sohbet ettiği bir ortamda büyüdüm. Büyürken nefret söylemleri ise benim hayatımın bir parçası oldu.
Otobüs bizi Selimiye Camii’ye götürürken arabada turistler fotoğraf makinelerini hazırlamaya başlamıştı bile. Hepimiz dünyanın dört bir tarafından gelmiş, Mimar Sinan’ın ustalık eserini görecektik. Elimde baş örtüsü vardı, bağlamayı tam beceremesem de kendimce bir şeyler yapmaya çalıştım. Ayakkabılarımızı çıkardık. İçeri girdiğimizde bizi Selimiye Camii Baş İmamı karşıladı ve şöyle seslendi: “Kıymetli misafirlerimiz, iyi ki geldiniz... İbadethaneniz hayırlı olsun! Hoş geldiniz, sefa getirdiniz.” Gerçekten muhteşem bir yapı karşımızda duruyordu. Camiilerin içi sinagoglara çok benzer. Resim ve tasvir yok, sadelik hakim. Hatta yanlış bilmiyorsam sırf bu sebepten sinagog olmayan yerlerde Yahudiler camiilere gidip dua eder.
Etrafına çember olmuş. Selimiye Camii’nin tarihçesini dinlerken Rav Naftali Haleva, imamın yanında ellerini hürmet ifadesi olarak kavuşturmuş duruyordu. Hep birlikte Selimiye Camii’nin hikâyesini dinledik. Rivayete göre caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi varmış. Bu arsanın sahibi başta arsasının satılmasına rıza göstermemiş fakat sonunda camiide lale motifi olması karşılığında Mimar Sinan’a arsasını satmış. Mimar Sinan da arsa sahibi kadının aksiliği ve tersliğini temsil etmek amacıyla lale motifini ters yapmış. Baş İmam’la vedalaştıktan sonra bu güzel yapıdan çıkarak avluya yöneldik. Avluda insanlar Ladino, İngilizce, Bulgarca, Türkçe, Fransızca ve Türkçe konuşuluyordu. Herkesin ağzından tek ortak kelime çıkıyordu: “Mimar Sinan”.
CEMAAT BAŞKANI'NDAN DUYGU YÜKLÜ KONUŞMA - Selin Nasi
Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh’nin açılış töreninde yaptığı konuşma sık sık alkışlarla bölündü. Sinagogun restorasyonunda başta hükümet temsilcileri ve Vakıflar Genel Müdürlüğü olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkürlerini bildiren İbrahimzadeh orada olmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu söyledi. Konuşmasında 102 yıl önce şehit olan askerlerimizi de andığını belirten İbrahimzadeh, “Burada da hepsinin şehadetlerinin önünde saygıyla eğiliyor, rahmetle anıyorum. İyi ki onlar vardı” dedi.
“Tarihimizde bir ilk olan ve öğrenilmiş çaresizliklere oluşmuş, oluşturulmuş önyargıların, mülk sahibi ile ev sahibinin bu kutsal mekânda bütünleşmesiyle kırıldığı bu törene cemaatim adına hepinize hoş geldiniz” diyen İsak İbrahimzadeh konuşmasında Osmanlı’nın çöküş yıllarında başlayıp daha sonra ulus devlet inşası için kullanışlı görülmesi sebebiyle azınlıkları vatan haini gören söylemlerin altını çizdi. Bu tip ithamların devletin bazı üst kurumlarınca dahi benimsenmiş olduğundan yakınan İbrahimzadeh, ayrımcı söylemlerin bugün halen Yahudi toplumuna bakışı şekillendirmeye devam ettiğini belirtti ve “Maalesef bizler de, maalesef halen devletimize bağlı kimi kurumlarda dahi varlığını sürdürebilen, bu tip itham ve her kötü olayın altında bir Yahudi aramak veya yaratmak, bunu genelleştirerek Yahudiliği vatanımızın düşmanı, bizleri de toplumun bilinçaltlarına vatan haini olarak  gösteren söylemler karşısında her seferinde kendimizi bu vatanın sadık ve faydalı vatandaşları olduğumuz açıklamaları yapmak zorunda hissetmişiz” dedi. İbrahimzadeh’nin bu sözleri uzun süre alkışlandı. Cemaat Başkanı sözlerini “İşte bu sebeple bugün hükümetimizin desteğiyle sinagogumuzun yeniden açılışı bu tip antisemit hareketlere verilmiş en iyi cevaptır” diyerek sürdürdü.
Yıllar önce imkansız gibi görünen Edirne Sinagogu’nun açılışının gerçekleşmesine söylemleri ve hareketleri ile yardımcı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Arınç ve Vakıflar Genel Müdürü Ertem’e teşekkür eden İbrahimzadeh, cemaat olarak son yıllarda yaşadığımız gelişmeleri de hatırlattı.
Cemaat Başkanı İbrahimzadeh konuşmasını “Bu birlikteliğimizin yurdumda sulha ve cihanda sulha katkı yapması” dileğiyle sonlandırdı. 
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan tarihi sinagog konuşması - Selin Kandiyoti
Sinagogu dolduran binden fazla Yahudi vatandaşın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşması esnasındaki pür dikkatini, coşkusunu, heyecanını ve şaşkınlığını, yeri geldiğinde de sessizliğiyle verdiği tepkiyi veya çıkardığı hafif uğultuyu tam olarak bilirseniz, bu konuşmanın tarihi konuşmalar arasına girmeye aday olduğunu tam olarak anlayabilirsiniz.
Sadece kendisinin bizde uyandırdığı duygulardan bahsetmek yetmez elbette. Tören boyunca yüzünden eksik etmediği tebessümünü üzerine basarak belirtmeliyim. 23 dakika süren konuşmasının son iki dakikasında elindeki hazır metnin dışına çıkıp “Yazılı konuşmamın dışında ben de İshak gibi sizlere içimden geçenleri ayrıca söylemek isterdim” diyerek dile getirdiği kendi sevincini ve bizler için sıraladığı temennileri de vurgulamam gerekiyor. Öte yandan Arınç’ın iki kez ‘Türkler ve Yahudiler’ ifadesini kullanmasının, kendisini hem Türk hem de Yahudi olarak görenlerde yarattığı hayal kırıklığı, salondaki mırıldanmalarla açığa çıktı. Bu topraklardaki Yahudi varlığından bahsederken, köklerimizi 1492’ye değil de Romanyotlara (100’lü yıllar) kadar dayandırması bizlerde ayrı bir hayranlık uyandırdı. Maalesef bu konuşmanın yalnızca bir şovdan ibaret olduğu korkusunu yaşayan o kadar çok insan var ki aramızda. Son yıllarda bize karşı iyice görünür olan nefret söylemlerini siyasilerin de ağızlarından eksik etmemesindedir ki, böyle bir konuşma karşısında salondakiler birbirini adeta çimdiklemek zorunda hissediyordu.
Arınç’ın sözleri final dışında tam 13 kez alkışlandı. Arınç Edirne’nin tarihi öneminden bahsederek açtığı konuşmada “Balkan Savaşları’nda Müslüman dostlarıyla birlikte hayatını kaybeden Yahudileri şükranla yâd ediyorum” derken son kelimesi alkışlar arasında kaybolmuştu.
Konuşmanın Türkiye ve İsrail hükümetleri arasında yaşanan sorunların toplumlar arası ilişkilerden ayrı tutulması gerektiğinin vurgulandığı bölümde, Arınç’ın peş peşe sıraladığı şu iki cümlenin her birinin noktasını adeta bizim alkışlarımız koyuyordu: “Bu toprakları vatanı olarak kabul etmiş Yahudiler Türkiye’ye her alanda çok değerli katkılarda bulunmuştur.” “Bu ülkede var olan her inanç ve kültürel grup aynı bahçenin gülleridir. Her biri bu toprakların asli unsurudur ve herhangi bir grubun bir başka gruba üstünlüğü de bulunmamaktadır.”
Arınç’ın, Avrupa’dan gelen Yahudilerin bu benzersiz şehrin kurulmasında büyük emek verdiklerine değinmesinin ardından “Bu vatanda bir Müslüman´ın ne kadar hakkı varsa, bir Yahudi´nin, bir Hıristiyan´ın veya bir başka inanç grubuna dâhil olan kişinin de o kadar hakkı vardır”  lafları yükselen “Bravo” sesleri arasında bitmek bilmeyen bir alkış aldı. Hemen ardından Arınç’ın dinlemiş olmaktan keyif aldığı Maftirim ilahileri için ‘birbirimizden et ve tırnak gibi ne kadar ayrılmaz olduğumuzun adeta bir göstergesi’ nitelendirmesi karşısında yine coşkumuzu gizlemedik.
Bülent Arınç’ın, Holokost’un öğretilmesi ve antisemitizmle mücadele kapsamında uluslararası faaliyetlere aktif biçimde katılan ülkemizin Auschwitz-Birkenau Müzesi’ne katkısını üç katına çıkardığına parmak basması bizleri yine coşturdu. Türkiye’nin Struma faciasında ebediyete göç eden 768 insanın acısını hâlâ yaşadığını söyleyen Arınç’ın benzer olayların yaşanmaması için facianın her yıl anılmasına dair iradesini ortaya koyması karşısında duyduğumuz minnettarlığı yine alkışlarımızla ifade ettik.
Kayınpederinin ani rahatsızlığı nedeniyle törene katılamayan, aynı zamanda Edirne Milletvekili olan Sağlık Bakanımızın selamına karşılık biz de alkışlarımızla selam verdik. Başbakan Yardımcımızın telefonla da görüşmüş olduğu ‘çok sevgili dostu’ Hahambaşımız İshak Haleva için acil şifa dualarına yine alkışlarımızla iştirak ettik.
Elbette Bülent Arınç, ‘Sinagog ibadethane değil yalnızca müze olacak’ çıkışıyla hafızalara kazınan Edirne Valisi Dursun Şahin’e teşekkür edecekti fakat o esnada herkes sessizliğini korudu. Hemen akabinde Arınç’ın ‘en büyük teşekkürü hak eden’, ‘Edirne’nin temsilcisi’, ‘ev sahibi’ ifadelerini kullandığı Belediye Başkanı için ise alkışlar koptu.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ve Türk Musevi Cemaatine de teşekkürlerini ilettiği konuşmasının sonuna geldiğinde Bülent Arınç pekâlâ yerine oturabilirdi. Ancak ‘yavrularımızın korosundan’, ‘beyefendilerin ilahilerinden’, dini merasimlerimizden ve Cumhurbaşkanımız için yapılan duaya birlikte ‘âmin’ demekten, kutsal kitaptan alınan dualarla tüm insanlara sağlık ve mutluluk dileklerimizden, kısacası törenden ne kadar etkilendiğini üstüne basa basa dile getirdi. Konuşmanın medyanın başlıklara taşıdığı ve ağzı açık kalan bizlerin artık dayanamayıp alkışlarımızın yanında ünlem sesleri çıkarmasına yol açan final sözü ise şöyleydi: “Yurtdışından gelenler için de bir küçük temennide bulunayım: Eğer buraya gelmek isterseniz, Türkiye’de yaşamak isterseniz, sizi kucaklayacak 78 milyon insan var.”
Arınç konuşmasını “İnanın ben de en az sizin kadar mutluyum ve sevinçliyim,” şeklinde sonlandırırken bile sözlerinin kalpten olduğuna az kişi de olsa, ihtimal vermeyenler olduğunu biliyorum. Lakin 2014 yazının antisemitizmin doruk yaptığı karanlık günlerinden henüz bir yıl bile geçmeden, her yerinden içeriye gün ışığı giren, kocaman, tıklım tıklım dolu bir sinagogda, düğünlerin vazgeçilmez İbranice pop şarkısı Balbeli Oto (Kafasını karıştır) eşliğinde göbek atacaksınız deseler inanır mıydınız? En azından Edirne’de bulunanların sergiledikleri coşkudan yola çıkarak bu ihtimale gönülden inanmak istediklerini söyleyebilirim. 
ERDOĞAN: “BU RESTORASYON TÜM VATANDAŞLARIMIZ  İÇİN BÜYÜK ANLAM TAŞIYOR”
Açılış törenine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bir mesaj gönderdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajında şu ifadeler yer aldı:
“Edirne Büyük Sinagogu’nun açılışına davetiniz için teşekkür ediyorum. Türkiye olarak bizler toplumsal ve kültürel yapımızdaki çeşitliliği dayanışmamızı kuvvetlendiren en büyük zenginliğimiz olarak görüyoruz. Bu çerçevede zenginlikleri bünyesinde barındıran kültürel mirasımızı ve değerlerimizi özenle muhafaza etmek ve gelecek nesillere aktarmak büyük önem arz ediyor.
Büyük Edirne Sinagogu’nun restorasyonunun ardından bugün tekrar ibadete açılışı, geçmişimizle geleceğimiz arasında köprü niteliği taşıyan eserlere sahip çıkma konusundaki kararlılığımızın en somut göstergelerinden biridir. Bizler her vatandaşımızın din, dil, ırk, etnik köken ve inanç ayrılığına maruz kalmadan eşit bireyler olarak, kendi kültür gelenek ve inançlarını özgür bir şekilde yaşayabilmelerinin temel haklardan biri olduğunu her vesileyle vurguluyoruz. Edirne Büyük Sinagogu’nun restorasyonu asırlardır bu topraklarda birlik beraberlik ve karşılıklı saygı içinde yaşadığımız, Musevi vatandaşlarımız başta olmak üzere, tüm vatandaşlarımız için büyük anlam taşımaktadır. Tarih boyunca birlik ve beraberliğimizden aldığımız güçle bugünümüzü inşa ettik.
Gelecekte de ülkemizdeki farklılıkları bir zenginlik olarak görmeye karşılıklı saygıyı esas alarak yarınlarımızı birlikte inşa etmeye devam edeceğiz. Bu düşüncelerle başta Vakıflar Genel Müdürlüğümüz olmak üzere Edirne Büyük Sinagogu’nun restorasyonunda emeği geçen tüm kişi ve kuruluşları tebrik ediyor, kıymetli misafirlerimizi en kalbi duygularımla selamlıyorum.”

Şalom Gazetesi 1 Nisan 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri