Ana içeriğe atla

Türkiye-İsrail ilişkilerinde ikinci bahar

1948’deki kuruluşundan birkaç ay sonra Yahudi devletini tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye ile İsrail, hayalet ittifak ya da metres ilişkisi olarak da adlandırılan gözlerden uzak bir işbirliği geliştirdiler. 1990’larda Oslo süreci ile birlikte balayı dönemine giren iki ülke, birçok konuda işbirliğini geliştirdi. İki halk arasındaki sıcak ilişkiler İbrahim Tatlıses’in şarkılarının İsrail’de her yerde çalınması, Fenerbahçe’nin efsane oyuncusu Haim Revivo için tribünlerde İsrail bayrağı açılması ile sürdü. Turizm ve ticaret arttı.
Davos, ardından Mavi Marmara iki ülke ilişkilerini bir anda kopma noktasına getirdi. Diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması için gereken üç şarttan özür yerine geldi, tazminatta rakamlar telaffuz edildi, Gazze ablukası hafifletildi. Ancak Arap Baharı, Suriye iç savaşı, iki ülkedeki yoğun seçim takvimi ve iç meseleler derken bu konudaki ilerlemeler durdu. Öte yandan ticaret tarihi rekorlara koşarken, Suriye savaşı nedeniyle kesilen Türkiye’nin Arap ülkelerine yönelik ticaret yoluna İsrail limanlarını kullandırarak köprü oldu. İki ülke ilişkilerini artık bu ‘yeni normal’ tanımlarken, değişmeyen tek şey Filistin konusunun ilişkilerdeki belirleyiciliği oldu.
Daha sonra bir değişim oldu; suçlayıcı açıklamalar yerini sessizliğe bıraktı. 2014 yazındaki Gazze Savaşı süresince, Türkiye’nin antisemitizmin uç noktalarına varan suçlamaları karşısında İsrail sessizliğini korudu. ABD iki müttefikinin ilişkilerini düzeltmek için özür meselesindeki gibi araya girdi, İsrail’e muhtemelen ‘suçlamalara cevap verme’ telkininden sonra Ankara’yı ‘antisemitizm belası ile mücadeleye’ çağırdı. Daha sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan Türkiye’nin Tel Aviv Maslahatgüzarı Doğan Işık’a İsrail ile ilgili pozitif açıklamalarda bulunuldu, önemli bir oy kazandırma potansiyeli olarak görülen İsrail karşıtı söylem son seçimlerde terk edildi.
İlişkilerde değişimin anahtarı İsrail dışişlerindeki önemli bir atamayla hız kazandı. İsrail Dışişleri Direktörü Dore Gold, hemen haziran ayında Roma’da dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu ile görüştü. Halen bu görüşmenin detaylarını bilmesek de normalleşmenin bu olumlu geçtiği açıklanan görüşme ile hız kazandığı söylenebilir. Hemen ardından Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu İsrail ile görüşmelerin hiç kesilmediğini açıkladı.

İlişkilerin önünün açılmasında önce Suriye’deki gelişmeler ardından İran nükleer anlaşması önemli rol oynadı. Ankara’nın Esad’ın gitmesi üzerine kurguladığı Suriye politikası ciddi yara alırken, Suriye konusuna kendi kırmızı çizgileri aşılmadığı sürece bulaşmayan İsrail için de Esad rejimi çoktan meşruiyetini kaybetmişti. Ortadoğu’da geleneksel devlet düzeni bozulup, yaşanan otorite boşluğunun IŞ(İD) gibi devlet dışı aktörlerce doldurulmasının yarattığı tehlike, terör konusunda benzer deneyimlere sahip iki ülkenin ortak hareketini zorunlu kıldı. IŞ(İD) konusunda iki ülkenin sınırlı istihbarat paylaşımında bulunduğu haberleri artmaya başladı. 
IŞ(İD) tehlikesi ve yaşadıkları çatışmalar, Ortadoğu’daki ülkelerin ana hedef tahtasında bulunan İsrail’in üzerindeki ‘ilgiyi’ azalttı. Nükleer anlaşma ile ekonomik yaptırımlardan kurtulan, dünyaya entegre bir nükleer İran endişesi ise Suudi Arabistan gibi bir bölge liderini İsrail’e açıkça yakınlaştırdı. Bu da kuruluşundan beri Arap ülkelerinin yarattığı dışlanmayı ve düşmanlığı Türkiye ile kıran İsrail’in artık Ortadoğu’da pek de yalnız olmadığını gösterdi.
Doğu Akdeniz’in önemli enerji oyuncusu haline gelen İsrail, son Rusya krizinden sonra tedarikçi alternatiflerini arttırmak isteyen Türkiye için önemli bir kurtuluş kapısı olarak görülmeye başlandı yeniden. İsrail için hem ekonomik hem de diplomatik bir hazine olan doğalgazın ihracatı için en ekonomik yol Türkiye’nin Avrupa’ya uzanan mevcut boru hatlarına bağlanmak. Türkiye için de bu konu öncelikli çünkü Ukrayna krizi sırasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın da dikkat çektiği gibi Türkiye’nin Rusya’nın yerine koyabileceği bir alternatifi yok. İki tarafın da menfaatine olacak bu uzun vadeli işbirliğinin ideolojiye yenik düşmemesi, güvenin yeniden karşılıklı telkin edilmesiyle olabilir ancak. Bu da diplomatik ilişkilerde normalleşmeyi zorunlu kılıyor.
Tüm bu tablo göz önüne alındığında, Netanyahu’nun “Diplomatik ilişkilerdeki zor duruma rağmen ticaret tarihin en üst seviyesinde, Akdeniz’deki doğalgaz rezervleriyle ilgili Türkiye ile işbirliği olanakları araştırılabilir” ve Erdoğan’ın İsrail radyosuna yaptığı “İlişkiler düzelebilir neden olmasın” açıklamaları, olumlu niyet göstergeleri olarak algılanabilir. Hemen ardından İsrail Dışişleri Müsteşarı Aviv Shir-Or’un Türkiye ziyareti, İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’in “Türkiye’ye yönelik gaz ihracatını ilerletmeyi planlıyoruz” açıklaması da ilişkilerde normalleşme sürecinin var olduğunu gösteriyor.
Ortak çıkarlar duygusal kararlara galip gelecek sadece doğru zamanı bekliyor, demiştik. Seçimlerin ardından AKP’nin yerini sağlamlaştırması bu adımın atılmasına olanak verdi. Filistin özellikle de Gazze konusunda ciddi bir olumsuz gelişme yaşanmazsa iki ülke ilişkilerinde -oldukça geç kalınmış normalleşme- Ortadoğu’nun tehlikeli ve dolambaçlı yollarında yavaş adımlarla ilerleyecektir.

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 9 Aralık 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri