Ana içeriğe atla

Edirne Sinagogu’nda tarihi düğün ve tükenmeyen nefret söylemi

26 Mart 2015 Türk Yahudileri ve Trakya tarihi için önemli bir gündü. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihini bilenler, hatta o dönemi hatırlayanlar Trakya ve Türk Yahudilerinin çok acı ve sancılı bir ilişkisi olduğunu da bilirler.
1934 tarihi, Türk Yahudileri için önemli dönüm noktalarının başında gelir. Tarih kitaplarının soğuk sayfalarında ‘1934 Trakya Olayları’ olarak geçen bu olaylara Yahudiler, Fırtına (Fortuna) der. Fırtına gibi hızlı gelip geçmiş, önüne çıkan her şeyi devirip atmıştı. Kimse hazırlık yapacak, kendini koruyacak önlemler almaya vakit bulamamıştı. İki hafta içinde olup biten bu yağma, yıkım, tecavüz ve ölümden kaçanların çoğu İstanbul’a, bir bölümü ise İngiliz Mandası Filistin’e göç etmek zorunda kalmıştı. Geriye ise anılar ve kimi hikayeler kaldı; istasyonlarda İstanbul’a gitmek için hazır bekleyen trenler, halıya sarılarak saklanan ve korunmaya çalışılan genç kızlar, dağılan aileler, göçler...
Köklerinden ayrılmaya zorlanan, yurdundan edilen bu kişiler sessizliği seçtiler. Geçmişi, bu acıları, tıpkı daha öncekiler gibi susarak aşmaya çalıştılar. Yeni nesilden de sakladılar zarar görmesinler, isyan etmesinler, Türkiye’de yaşamaya devam etsinler diye. İkinci Dünya Savaşı arifesinde, faşizm yükselirken gidecek, sığınacak bir yer de yoktu ki... Sessizlikleri, bir türlü eşit vatandaş kabul edilemeyen gayrimüslimlere karşı gösterilen ‘hoşgörü’ tanımını destekler gibi gözükürken öte yandan Nihal Atsız, Cevat Rıfat Atılhan gibiler ırkçı ve antisemit yayınlarla toplum arasında Yahudi düşmanlığını körüklemek için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlardı.

26 Mart 2015 tarihi, tüm bu yıkımın, acılı tarihin üzerine bir merhem oldu. 1983 yılında kapandıktan sonra bakımsızlıktan yıkılan ve sadece ön cephesi ayakta kalan Büyük Edirne Sinagogu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 2010 yılında başlattığı restorasyon çalışmaları ile, görkemli bir törenle bu tarihte yeniden kapılarını açtı. Eski Yahudi mahallesinde bir güneş gibi parlayan bu binanın Avrupa’nın veya dünyanın kaçıncı büyük sinagogu olmasının hiç bir önemi yok. O, Türk kültürünün ve tarihinin bir parçası olarak yeniden kendi topraklarında hayat buldu.
Edirne Sinagogu 1983 yılında kapanmadan önce son düğünün gelin ve damadı Sara ve Rıfat Mitrani’nin kızları Güneş büyüyüp evlenmeye karar verdiğinde, o da anne ve babasının doğup büyüdüğü mahallede yer alan bu sinagogda evlenmek ister. Bu isteği sayesinde 41 yıl sonra Türk Yahudi Cemaati ve Trakya bir ilk daha yaşadı; Edirne Sinagogu geçtiğimiz pazar günü, Güneş Mitrani ve Harun Esentürk çiftinin düğününe ev sahipliği yaptı. Ancak bu mutlu günün Periscope’ta canlı yayınlanması, pek de derinde olmadığını bildiğimiz nefretin, ırkçılık ve antisemitizmin yüzeye çıkması için yeterli oldu. Bir gurur ve mutluluk paylaşımına gelen ırkçı mesajlar, bu tarihi güne gölge düşürmeyi başardı.
Ekilen nefret tohumları kolay kolay sökülemiyor beyinlerden ve kalplerden. Buna bir de bilinmeze karşı oluşan direnç ve önyargı da eklendiğinde, 18 bin kadar kalan Türk Yahudileri, Trakya olaylarından 82 yıl sonra bile, nefret söyleminin hedefi olmaktan kurtulamıyor. Ancak mücadeleye devam ediyorlar. Bu mücadeleyi kimlikleri için, bu toprakların bir parçası oldukları için veriyorlar. Dini inançları temel almayan, çağdaş vatandaşlık kriterlerine uygun ‘eşit vatandaş’ olmanın mücadelesi bu. Bu nedenle gelen tüm tepkilere rağmen kendilerini ‘Türk Yahudisi’ olarak tanımlamaya devam ediyorlar.

Zamanında İnönü’nün Trakya olaylarının ardından dediği gibi “Antisemitizm Türkiye zihniyeti değildir,” veya son zamanlarda devlet törenlerinde sıkça karşılaştığım gibi “Antisemitizm kimi marjinal çevrelerle sınırlıdır,” açıklamaları doğru ise soruyorum; açıkça nefret suçu işleyen bu kişilere karşı caydırıcı önlemler alınacak mı? Bir kamu davası açılacak mı? Özetle, dini inançları sebebiyle karşılaştıkları nefret söylemi nefret suçuna dönüşmeden durdurulacak mı?

Karel Valansi T24, 30 Mayıs 2016
http://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/edirne-sinagogunda-tarihi-dugun-ve-tukenmeyen-nefret-soylemi,14677

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri