7 Nisan’da
İngiltere’nin başkenti Londra’da bir araya gelen Türk ve İsrailli yetkililer,
iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin normalleşmesi için görüşmelere devam
ettiler. İçeriği basına açıklanmayan bu görüşmenin ardından TC Dışişleri
Bakanlığı, mutabakat metninin son haline getirilmesi üzerinde çalışıldığını,
farklılıkların giderilmesi yönünde ilerleme sağlandığını ve iki hafta sonra
yapılması planlanan toplantıda anlaşmanın sonuçlanacağını duyurmuştu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise bu açıklamanın hemen ardından
görüşmelerin yakında sonuçlanacağı hakkında oluşan beklentileri düşürerek,
Gazze’de ablukanın kaldırılması talebinden vazgeçilmediğini belirterek Filistin
işgalinin sonlanması çağrısında bulunmuş, görüşmelere devam edileceğini
kaydetmişti.
İsrail tarafı ise genellikle suskunluğunu korumayı tercih
etti. İsrail tarafının bu konudaki suskunluğu, Türkiye’nin gösterdiği hevesi ve
iyimser tabloyu sergilememesi, Türkiye’nin İsrail’den daha istekli olduğu ve iplerin
İsrail’in elinde olduğu şeklinde bir algı oluşturdu. Öte yandan, İsrail’in 68. kuruluş yıldönümünün oldukça
kalabalık bir davetli sayısı ile, İstanbul ve Ankara’da iki ayrı davet ile
kutlanması, Mavi Marmara sorununun yakın bir zamanda iki ülke ilişkilerinde
geride kalma yolunda ilerlediğinin bir göstergesiydi.
Bir diğer gösterge ise 19 Mart
Taksim terör saldırısı sonrası, iki ülke arasındaki diplomatik sıkıntılara rağmen,
saldırıda vefat eden ve yaralanan İsraillilerin ülkelerine geri götürülmesi
için Türkiye’nin her türlü kolaylığı sağlaması gösterilebilir. İsrail ordusuna
ait iki uçağın İstanbul’da sivil bir havaalanına iniş yapması, Türkiye’nin çok
önemli bir jesti idi. Benzer bir jesti İsrail, Arap Baharı sonrası Türkiye’ye
Hayfa limanını kullandırması ile görmüştük. Son olarak İsrail Dışişleri
Bakanlığı Direktörü ve Türkiye ile görüşmelerin hızlanmasının mimarlarından
Dore Gold’un Türkiye ziyaretleri sayılabilir. Taksim terör saldırısı ardından
Türkiye’ye gelen Gold, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen Dünya İnsani
Zirvesi’nde de ülkesini temsil etti, zirvenin en büyük standı olduğu söylenen
İsrail standının açılışını yaptı. Tüm bu olumlu adımlara ticari ilişkilerin
tarihi rekorlar kırması, karşılıklı uçak seferlerinin yoğunluğunu da eklemek
gerekir. İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen ile görüşmemde, Türkiye ile
İsrail arasındaki görüşmelerin sonuçlanması için Başbakan Ahmet
Davutoğlu’nun istifasının ardından yeni hükümetin kurulmasının
beklenmesi gerektiğini söylemişti.
Yeni hükümetin kurulduğu günümüzde ise bu sefer benzer
bir politik hareketlilik İsrail’de yaşanıyor. Savunma Bakanı Moşe Yaalon’un
“Başbakan Binyamin Netanyahu’ya güvenimi yitirdim,” diyerek istifa etmesi ve
yerine eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın gelmesi, İsrail tarafında da,
tıpkı Türkiye gibi önemli değişiklikleri beraberinde getireceği öngörülebilir.
Genel anlamda ise tüm bu gelişmelere rağmen görüşmelerin devam edeceği
söylenebilir. Ancak, açıkta kalan maddelerin ağırlığının ne şekilde
değişebileceğini kestirmek için henüz çok erken.
İsrail’in üzerinde durduğu iki madde Türkiye’nin
Gazze’ye hangi yollarla yardım edeceği ve İsrail’in en büyük düşmanı olarak
tanımladığı Hamas ile ilişkileri. İsrail Gazze’ye uygulanan deniz ambargosunun
meşru olduğunu, kuruluş bildirgesinde İsrail’in yok edilmesi yazan ve
daha önce Filistin Yönetimi ile İsrail arasında imzalanmış anlaşmaları kabul
etmeyen Hamas’a silah sevkiyatını engellemek için gerekli olduğunu vurguluyor.
Bu da görüşmelerde Hamas’ın en önemli konu olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin
Gazze’ye yardım ulaştırması ile gelişmeler hakkında açıklamalar yapılırken, İsrail’in
bir diğer talebi olan Mavi Marmara’ya katılan İsrail askerleri hakkında açılan davaların
düşürülmesi konusunda nasıl bir yol izlendiği ise bilinmiyor. Mavi Marmara
davası görüşmelerinin devam etmesi ve İHH’nın açıklamaları da bu konuya bir
açıklık getirmekten oldukça uzak.
İlişkilerde normalleşme neden şimdi hız kazandı
sorusunun cevabı ise birçok farklı konuyu içeriyor. Doğalgaz da bunlardan biri.
Ancak İsrail’in konu ile ilgili kendi iç yönetmeliği ile ilgili bir mahkeme
kararı ihracata başlamasının önünde engel teşkil ediyor. Tekelleşmeyi önlemeyi
amaçlayan mahkeme kararı şartlarına göre yeniden düzenlenmesi gereken tasarı
onaylandıktan sonra ancak İsrail doğalgaz ihracatı için gerekli yeşil ışığı
yakalamış olacak. Ve ancak ondan sonra bugüne kadar birçok farklı ülke ile
yaptığı görüşmeler sonucunda bu stratejik ve uzun vadeli kararı verebilir.
Doğalgazın İsrail’e diplomatik bir güç de kazandıracağı önemli bir gerçek.
Enerji dışında bölgede yalnızlık, güvenlik,
istihbarat, İran tehdidi gibi birçok farklı sebep diplomatik ilişkilerde
normalleşme yolunun açılmasının sebepleri arasında sayılabilir. Özellikle Suriye
savaşı ile artan terör Türkiye’yi tehdit ediyor. Sınır kenti Kilis’e
düşen roketler, İsrail’in yıllardır sınır kentlerinde yaşadıklarını
anımsatıyor. Bu tecrübe doğrultusunda İsrail’in ABD desteğiyle geliştirdiği
Demir Kubbe ve geliştirilmekte olduğu Davut’un Sapanı Türkiye’nin kendini
savunabilmesi için gereken teknoloji. Her ne kadar İsrail bunu hiç bir yabancı
ülkeye satmadıysa dahi, ikili ilişkilerin düzelmesi halinde geleceğin ne
getireceği bilinmez.
Rusya tehdidi sabitken, ABD’nin Suriye’deki öncelikleri
ve tutumu belliyken, Türkiye ile İsrail’in bölgedeki işbirliği önem kazanıyor.
Her iki ülke güvenliği ve bölgesel istikrarı sağlamanın öncelikleri olduğunu
söylediği bir dönemde, Türkiye ve İsrail’in ilişkilerinde normalleşmeyi
sağlayacak önemli bir itici gücün de terör olduğu, yadsınamaz bir gerçek. Öte
yandan, iki ülke arasındaki ilişkilerin ağırlıkla -tüm olumsuz gelişmelere rağmen
artarak devam eden- ticaret ve ekonomik işbirliği üzerinden yürüyeceği söylenebilir.
İlişkilerin altın dönemi olarak tanımlanan 1990’ların askeri işbirliğinin
yerini ekonomik ve ticari işbirliğine bırakması, İsrail’in askeri anlamda
stratejik bir ortaktan çok ekonomik bir partnere dönüşmesi yeni bir döneme kapı
açarken, tüm bu gelişmelerin sonuçlanabilmesi için, her iki ülkede cereyan eden
politik sıkıntıların aşılması gerekir.
Yorumlar