Şehirlerin kendine özgü belirleyici
sesleri olduğunu fark ettiniz mi? Mesela İstanbul’u ezan sesinin yanı sıra
trafik ve inşaat gürültüsü ile anlatabilirim. Büyükada ise nalların yola çarpan
sesi, bisiklet kornası, deniz ve martı sesi ile aklımda yer etmiş. New York
ambülans sireni ve metalik bir uğultu ile kendini hatırlatırken, parklarından
hiç çıkmak istemediğimden olsa gerek Viyana ve Londra aklımda daha çok doğa ve
kuş sesleri ile yer etmiş.
Geçtiğimiz günlerde bulunduğum Kudüs için
en tanıtıcı sesin ne olduğunu düşünürken bunun sessizlik olduğunu fark ettim.
Şehrin kutsiyeti sakinlerini de etkilemiş olacak ki, Tel Aviv’in aksine ne
bağırıp çağıran, ne de kornaya basıp trafik sıkışıklığını protesto eden var.
Çok daha yavaş, çok daha dingin bir yaşam sürmekte, arka plandaki tüm gerilime
rağmen.
Bu nedenle pazar sabahı otelde otururken
gittikçe artan trafik sesi, polis ve ambülans sirenini duymamla bir şeylerin
yolunda gitmediğini anlamam zaman almadı. 2015’ten beri giderek artan, İsrail
Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “yeni tür terörizm” diye anlattığı, genelde yalnız
kurt diye tanımlanan, sıradan kişilerin işlediği saldırılardan bir tanesi ile
karşı karşıyaydım. Haber gazetecinin ayağına gelir ama, kullandığı araba ile
sağa sola ateş açan birinin varlığını duyduğumda, dört duvarın koruması altında
olmak haberi takip etme merakımı bastırdı.
Otelimin hemen yakınında meydana gelen
olayda zanlı, rastgele ateş açıp yolda yürümekte olan sivilleri yaraladıktan
sonra arabası ile bir kişiyi ezip kaçmaya başladı. Polis kovalamacası sonucunda
vurularak durdurulan bu kişinin İsrail vatandaşı bir Arap olduğu açıklandı.
Hamas’ın ‘cesaretini’ övdüğü ve ‘bizden’ dediği 39 yaşındaki Doğu Kudüs sakini
için evinin yakınında 100 kişilik bir kutlama yapıldı, helvalar dağıtıldı,
kovalamaca anı filme çekilip dağıtılmak istendi. Bir çok dünya liderinin
kınadığı saldırıda ise 29 yaşında, altı aylık yeni evli bir polis memuru ile 60
yaşında emekli bir hademe hayatını kaybetti, yaralanan birçok kişinin tedavisi
sürüyor.
Bu terör saldırısını İsrail’e karşı
direniş veya İsrail’e boyun eğdirtmek olarak yorumlayanlar olabilir. Yapılan
araştırmalar da Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’de oturan Arapların kayda değer bir
bölümünün (Palestinian Center for Policy
and Survey Research’ün haziran ayında açıkladığı verilere göre
katılımcıların yüzde 65’i) sivillere yönelik bu saldırıları desteklediğini
gösteriyor. İsrail’in son aldığı 98 konutluk yerleşim genişletme kararı da
bunda etkili oldu denilebilir. Ancak gerçekte bu olayı, bir polis memuruna
saldırdığı için 4 ay hapis cezasına mahkum olan ve o pazar günü teslim olması
gereken bu kişinin hayatını anlamlandırma çabasından başka bir şey olarak
görmüyorum. Artık cesareti övülecek bir ‘şehit’ olacak, ailesine maddi yardım
yapılacak. Ancak yine araştırmaların bize öğrettiği bu kişilerin de, pek vakit
geçmeden unutulduğu.
Bu saldırı sonrası düzenlenen kutlamanın
videosu elime geçti. Ölümü kutlayan kişiler arasındaki çocuklar gözüme
çarpıyor. Büyüklerine bakıp onları taklit etmeye çalışıyorlar. Büyüdüklerinde
onlara, öleceğini bile bile saldırı düzenleyen veya arkasında bıraktığı dul eş
olmak dışında bir seçenek verilebilmeli. Çünkü bu çocuklara nefret aşılamak
yerine bir gelecek vaat edilmediği sürece bu kısır döngü devam edecek. Bu
geleceği kimin verebileceği ise cevapsız bir sorun. İsrail ile doğrudan
görüşmelere sırtını dönmüş, uluslararası arenada diplomatik tanınma için çaba
harcayan ancak yolsuzluklar nedeniyle halkın güvenini kaybetmiş El Fetih ile,
İsrail’i yok etme arzusunu kuruluş bildirgesinde belirten direniş örgütlerinin
hamiliğini yapan Hamas arasında bölünmüş, iki devletli bir Filistin var. Bu
bölünmüş yolun tıkanıklığı bıçaklı intifada hareketine yol açsa da daha fazla
ölüm, daha fazla acıdan başka bir şey getirmiyor. Denklemin öbür ucunda statükoya
bel bağlayan İsrail’in de bu konuda yardımcı olduğu pek söylenemez. Tüm bu
nedenlerle iki devletli çözüm seçeneği bir hayal halini alıyor, bir seçenek
olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.
Saldırı sonrası Kudüs’te hayat yavaş
yavaş yeniden eski düzenine geçiyor. İkinci bir saldırı endişesi güvenlik
önlemlerini arttırıp, şehre giriş-çıkışları yavaşlatsa da, aynı sakin ve dingin
hava etrafı sarıyor. Ve şehirde yeni bir sessizlik başlıyor.
Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 11 Ekim 2016
Yorumlar