Ana içeriğe atla

Mısır’dan Suudi Arabistan’a

ABD koruyucu kanatlarını Ortadoğu’nun üzerinden uzaklaştırdığından, bölge ülkelerini sorumluluk almaya ve ellerini gerçek anlamda taşın altına sokmaya zorladığından beri, ortak tehdit algıları birçok ülkeyi birbirine yakınlaştırıyor. Örneğin, İran tehdidi İsrail ile Körfez ülkelerini, Müslüman Kardeşler tehdidi İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır’ı yakınlaştırabiliyor. Öte yandan IŞİD devlet kontrolünün azaldığı veya hiç kalmadığı yerlerden taşarak tüm çevre ülkeleri etkisi altına almaya çalıştıkça, bölge güçleri yeni bir başarısız devletin oluşmaması için başta güvenlik olmak üzere birçok konuda işbirliğine -daha önce hiç olmadığı kadar- hazırlar.
Mesela Mısır. Arap Baharı ile birlikte çalkantılı bir döneme giren Mısır, 2011 Şubat’ında Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından Muhammed Mursi’nin kısa süreli yönetimine geçti. Temmuz 2013’te ise başta artık Abdülfettah El Sisi vardı. Bu süreçte ülke ciddi bir türbülansa girerken, ekonomisi tüm sağlam temellerinden sarsıldı. Bu son dönemde Mısır’ın yanında hep Suudi Arabistan vardı. Müslüman Kardeşler’i kendi iktidarına sosyal ve siyasi açıdan bir tehdit olarak algılayan Riyad, aynı zamanda Mısır’ın geleceği belirsiz yeni bir Suriye olmaması için siyasi ve ekonomik desteğini esirgemedi. Mart 2015’te Şarm El Şeyh’de düzenlenen konferansta Mısır ekonomisini kurtarma planı birçok Körfez ülkesinden destek görürken, hemen ardından gerçekleşen Arap Birliği toplantısında İran tehdidine karşı ortak bir Arap ordusu kurma fikri şekillendi. İlişkilerin siyasi ve ekonomik boyutuna böylece askeri boyut da eklenmiş oldu.

Ancak, Kızıldeniz’deki stratejik öneme sahip Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a iade edilmesine ve iki ülkeyi bir köprü ile birbirine bağlamaya kadar varan projelerde bir pürüz vardı. Suudi Arabistan Mısır’a verdiği tüm bu desteğin onu kendi safında tutmaya yeteceğini düşündü. Bir zamanlar bölge politikasını elinde bulunduran Mısır’ın Suudi Arabistan’ın bir uydusu olabileceğini umdu. Bu, tahta geçtiği 2015 yılından itibaren ülkesinin dış politikasında ciddi değişimler gerçekleştiren Kral Selman’ın arzusuydu. Kendine güvenen ve askeri müdahaleden çekinmeyen ‘Yeni Suudi Arabistan’, ABD’ye olan kızgınlığı ve İran’ı engelleme isteği ile Yemen’e askeri müdahalede bulunmaktan çekinmemişti. Kendini belli eden ekonomik sıkıntılar ise bu proaktif dış politika değişikliğinin önemli bir sebebiydi. İran’ın bölgede artan etkisini, kendi etki alanını arttırarak bertaraf etmeye kararlı Suudi Arabistan, ilk defa askeri bir güç olarak sahneye çıktı.
Mısır ise daha pragmatik bir yaklaşım sergiledi ve egemenliğini korumaya, Suudi Arabistan ile ilişkilerinde bir denge oturtmaya çalıştı. Ancak fikir ayrılıkları en can alıcı konularda, Suriye ve Yemen’de ortaya çıktı.
Suudi Arabistan için Suriye konusunda Beşar Esad’ın gitmesi şarttı. Riyad’a göre Esad’ın varlığı en büyük rakibi İran’ı cesaretlendiriyordu. Mısır ise Esad’a karşı bir araya getirilen cihatçı örgütlerden rahatsız oluyordu. Suudilerin Esad konusunda hemfikir oldukları Türkiye ile yakınlaşması da Mısır’ı rahatsız ediyordu. Ne de olsa Ankara Sisi iktidarını açıkça reddediyordu. Kralın Müslüman Kardeşler ile görüşmeye başlaması ise gözlerden kaçmıyordu.
Mısır, Suudi Arabistan ile ilişkilerinde bir denge kurmaya çalıştı. Ancak Riyad’dan aldığı ekonomik yardım Yemen’e yapılan askeri müdahaleyi, sınırlı bile olsa, desteklemek zorunda kalmasına yol açtı. Öte yandan Körfez ülkelerinin Mısır’a mali yardımları, petrol fiyatlarının düşmesi ile yaşanan ekonomik açmazda, azalmaya başladı. Suriye konusunda Moskova’yı desteklediğini belli etmeye başlayan Mısır, IŞİD’i yenebilecek gücün Rusya olduğunu düşünüyordu. Mısır ve Rusya’nın ortak askeri tatbikat yapmaları ise ABD’yi rahatsız ediyor ve aynı zamanda Kahire’yi gözden çıkarmaması gerektiğini hatırlatıyordu.
Kendini askeri ve bölgesel güç olarak kanıtlamaya çalışan Suudi Arabistan ile yeniden Ortadoğu’nun lideri olmak isteyen ve diz çökmemeye kararlı Mısır arasında anlaşmazlık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde düzenlenen Halep oylamasında Mısır’ın Rus tasarısına oy vermesi ile açıkça su yüzüne çıktı. Yemen ve Suriye’deki isteksizliğinin üstüne Suudi Arabistan’ın reddettiği Rus tasarısına onay vermesi ile iki ülke arasında diplomatik bir kriz başladı.
Ancak ekonomik sorunlar var oldukça bu durum uzun sürmeyecektir. İncinen gururuna rağmen Mısır, ekonomik olarak ABD yardımının kat ve kat fazlasını sağlayan Suudi Arabistan ile ilişkilerini düzeltme yoluna gidecektir. Mısır’ın tek başına hüküm sürdüğü Arap liderliğini Suudi Arabistan ile paylaşması da gerekecek. Suudi bir gazeteci Mısır’ı ‘Arapların annesi’ olarak tanımlıyor. Bu romantik tanımlama Mısır’ın Körfez ülkelerine stratejik derinlik kazandıran, kaybedilmemesi gereken önemli bir müttefik olduğu gerçeğini ve bölgenin yeni bir başarısız devleti kaldıramayacağı gerçeğini değiştirmiyor.
Ortadoğu’da bildiğimiz düzen çökerken yerine neyin geleceğini henüz kestiremiyoruz. Ancak tüm gelişmelerden kendine pay çıkaran ülkeler en nihayetinde bölgenin geleceğinde söz sahibi olmak, tehditlere karşı güçlü durmak ve devlet dışı aktörlerin cirit attığı yeni bir çatışma ortamı yaratmamak için kendi aralarındaki husumeti kısa sürede çözme yolunu tercih edeceklerdir. Bunu da vakit kaybetmeden Mısır ve Suudi Arabistan’ın başarması gerekir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri