Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kudüs’te düzenlenen Yahudi Medya Zirvesi’nin ardından...

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Diaspora Bakanlığı ve Basın Ofisi tarafından Kudüs’te düzenlenen ve 4 gün süren ikinci Jewish Media Summit’e (Yahudi Medya Zirvesi) dünyanın birçok ülkesinden 50 Yahudi gazeteci katıldı. “İki Yahudinin olduğu yerde üç ayrı fikir vardır” diye boşuna söylenmemiş. Yahudi Medya Zirvesi’nin daha ilk saatlerinde bunun kesinlikle doğru bir deyiş olduğunu anladım. Kudüs’te düzenlenen İkinci Yahudi Medya Zirvesi’ne (Jewish Media Summit) ABD, Kanada, Brezilya, Romanya, Avusturya, Belçika, Fransa ve Yunanistan dahil dünyanın birçok ülkesinden 50 Yahudi gazeteci katıldı. Adı bile komplo teorisyenlerine malzeme olabilecek zirvenin amacı İsrail ve İsrail dışındaki gazetecileri bir araya getirmek ve Yahudilik, İsrail, antisemitizm, gazetecilik gibi konularda fikir alışverişinde bulunmaktı. Bu amaçla dört gün boyunca İsrail’in önde gelen politikacıları ve fikir önderleriyle bir araya geldik. Düzenlenen iki farklı gezi ile de İsrail’i daha yakından tanımamız sağlandı. Gez

Gazeteci Karel Valansi İsrail’de katıldığı ‘Yahudi Medya Zirvesi’ni yazmış.. İsrail ve Filistin ekseninde taze izlenimler..

Geçen hafta haberini Jerusalem Post’tan alıp vermiştik. İsrail hükümetinin davetiyle dünyanın değişik köşelerinde gazetecilik yapan 50 Yahudi, ‘Yahudi Medya Zirvesi’ için Kudüs’te toplanmıştı. Haberde Zirve’ye Türkiye’den de katılım olduğu ayrıntısı vardı. Türkiye’den Şalom gazetesi yazarı Karel Valansi katılmış Zirve’ye. Bugün yalnız toplantı izlenimleriyle yetinmemiş, bir de 2017’ye doğru gidilen bir zamanda “İsrail’de ne var, ne yok?” sorusuna da cevap vermiş.. Bu arada Başbakan Netanyahu ve rakibi Yeş Atid Partisi’nden Yair Lapid ile de özel konuşup görüş almış. İçinde Türkiye de geçiyor… Lapid’in “Bir konferans toplanmalı, Türkiye bunda aracı olmalı ve Gazze’nin durumunu hep beraber konuşmalıyız” fikri dikkatimizi çekti.. Biz merakla ve ilgiyle okuduk; size de sunuyoruz: http://www.ocakmedya.com/dunya/2016/12/14/gazeteci-karel-valansi-israilde-katildigi-yahudi-medya-zirvesini-yazmis-israil-filistin-ekseninde-taze-izlenimler/

Mavi Marmara davası düşürüldü

Mavi Marmara, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri derinden etkileyen bir dönüm noktası olmuştu. Cuma günü İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen duruşmada, Türkiye ile İsrail arasında yapılan anlaşma gereği davanın düşürülmesine, sanıklar hakkında yakalama kararının kaldırılmasına hükmedildi 2010 yılında, Gazze ablukasını kırmaya yönelik yola çıkan ve 10 Türk vatandaşının hayatını kaybettiği Mavi Marmara ile birlikte Türkiye ile İsrail arasında başlayan diplomatik kriz sonucunda ilişkiler ikinci katip seviyesine indirilmişti. Altı yılın ardından bu sene haziran ayında iki ülke arasında yürütülen müzakerelerde mutabakata varılmış ve bu sayede ilişkilerin normalleşmesinin en önemli göstergesi olan büyükelçi atamaları gerçekleşmişti. İsrail’in Ankara Büyükelçisi Eitan Na’eh geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a güven mektubunu sunup görevine resmi olarak başlarken, Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Kemal Ökem de 12 Aralık’ta İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivli

Domino etkisi Avusturya ve İtalya’dan başlamayacak, şimdilik

Geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimleri ve İtalya’daki anayasa referandumu, popülist politikacıların yükselişini sorgulayan bir ibre olarak kabul edildi ve yakından takip edildi. Aşırı sağcı partilerin aldıkları halk desteği sayesinde gittikçe normalleştiği bir dönemde, bu iki ülkedeki sonuçlar sağ popülizminin benzerlikler taşımasına rağmen her yerde aynı sonuçlar doğuran bir trend olmadığı tescilledi. Seçim sonuçları açıklandığında Avusturya’nın yeni Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen zaferini “ Avusturya'dan Avrupa'nın tüm başkentlerine giden umut ve değişimin sinyali ” olarak değerlendirdi. Gerçekten de öyleydi. Brexit, Trump derken aşırı sağ Özgürlük Partisi’nin adayı Norbert Hofer’in zaferi popülizmin ve İslamofobinin yükseldiği, küreselleşme karşıtlığının arttığı, mülteci sorununun öne plana çıkarıldığı ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemde belki de olağan karşılanacaktı. Kamuoyu yoklamalarının bu sefer de yanıldığının altını

Suudi Arabistan ve İran’ın petroldeki uzlaşması

Ortadoğu Suudi Arabistan ile İran arasındaki rekabet ve düşmanlık ağına saplanıp, IŞİD benzeri devlet dışı aktörlerin oyun arenasına dönüştüğünde, bildiğimiz anlamda yerleşik devletlerin de sonu gelmişti. Tüm bu yeniden yapılanma, ağırlıklı Arap coğrafyasının içinde yer almasına rağmen Batı zaman diliminde yaşayan İsrail’e de özlemini duyduğu işbirliklerini, yani kulübe üye olma şansını tanıdı. Değişmeyen tek şeyse Suudi Arabistan’ın elindeki en değerli silah olan petroldü. Suudi Arabistan artık daha proaktif bir dış politika sergiliyor, İran nükleer anlaşması nedeniyle ABD’ye dişlerini göstermekten çekinmiyordu. Dünyanın en büyük petrol üreticisi olmasını yıllardır etkili bir şekilde kullanan Suudiler, küresel ekonomideki durgunluk, talebin azalması ve arzın hiç olmadığı kadar artması nedeniyle radikal bir biçimde düşen petrol fiyatları ile baş edemedi. Daha önceki olumsuz tecrübelerine dayanarak bu konuda inisiyatif almayan ve petrol üretiminde kısıtlamaya gitmeyen Suudi Arabistan b

İsrail’in Ankara Maslahatgüzarı Amira Oron’a veda

2010 yılında Mavi Marmara olayı ile başlayan kriz sonucunda Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler büyükelçiden ikinci katip seviyesine düşürülmüştü. 2014 yazındaki Gazze’deki Hamas’a yönelik Koruyucu Hat Operasyonu ile ise ilişkiler yeni bir sıkıntılı döneme daha girmişti. Bu hassas zamanda tecrübeli diplomat Amira Oron İsrail’in Ankara’daki en üst düzey görevine, maslahatgüzarlık görevine getirildi. Görevi süresince iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesine, uzun zamandır beklenen normalleşme anlaşmasının imzalanmasına ve en nihayetinde altı yıl aradan sonra karşılıklı büyükelçi atanması ile başlayan ilişkilerdeki yeni döneme tanık oldu. Amira Oron ile bu dönemde karşılaştığı zorlukları ve fırsatları, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerdeki gelişmeleri, Türkiye sevgisini ve Beşiktaş hayranlığını konuştuk.    Çok hassas bir dönemde Ankara’ya maslahatgüzar olarak atandınız. Buraya gelirken beklentileriniz nasıldı ve neyle karşılaştınız? Ocak 2015’te bu göreve

Farewell to Amira Oron, chargé d’affaires of Israel in Turkey

The diplomatic crisis between Turkey and Israel in the wake of the Mavi Marmara incident in 2010 led to downgrade the diplomatic relations; to having a chargé d´affaires rather than an ambassador. During the Operation Protective Edge in the summer of 2014, relations between the two countries reached a new low. In this sensitive time, Amira Oron, a veteran diplomat, was appointed as the new chargé d´affaires at the Israeli Embassy in Ankara. She witnessed the improvement of the relations and at the end reaching the long waited reconciliation agreement which led both countries to appoint ambassadors for the first time in six years. We talked with Amira Oron the difficulties and opportunities encountered working in Turkey, the relations between Turkey and Israel, her love for Turkey and for Besiktas football team. You were appointed as  chargé d’affaires  in a very sensitive time. What were your expectations coming here to Turkey and how it turned out? I was appointed on January 20

Şalom yazarları da ‘Meçhul Yahudiler´in hikâyelerini anlattı

Rıfat N. Bali tarafından derlenen ve geçtiğimiz ay raflarda yerini alan ‘Meçhul Yahudiler Ansiklopedisi’ kitabında birbirinden farklı 33 hayat hikâyesi yer alıyor. Bu hikâyelerin hepsi Türk Yahudi’si hakkında. Bir kısmı hayatta olmayan bu kahramanların yaşadıkları, yakınlarının gözlemleriyle aktarıldı. Hayatta olanların bir kısmı ya kendi hayat hikâyelerini kaleme aldı ya da yakınları onları anlattı. Bu kişilerin bir ortak özelliği Türk Yahudi’si olmalarının yanısıra bir diğer ortak özellikleri de ünlü olmamaları. Yani sokakta her gün rastlayabileceğimiz sıradan kişiler. Bu da hikâyelerini daha ilginç kılıyor. Bu kitap bu sıradan kişilerin hayatını aralıyor. Bu derlemede anlatılan her bir hayat Türk Yahudi toplumuna açılan küçük birer pencere. Bu pencerelerde sıradan Türk Yahudi’sinin gündelik hayatı hakkında son derece ilginç ve değerli bilgiler bulabilirsiniz. Sosyal bilimcilerin, tarihçilerin ve azınlıkların hayatları ve tarihleriyle ilgilenen herkes için okumaya değer bu kitapt

Estreyikas d'Estambol Mitzva Günü'nde yaşlıları ziyaret etti

27 Kasım’da, Mitzvah Day kapsamında Ulus Özel Musevi Lisesi İlkokul öğrencilerinden oluşan, İzzet Bana önderliğindeki Estreyikas d’Estambol Sefarad Çocuk Korosu, Or Ahayim Hastanesinde konaklayan yaşlıları ziyaret etti. Dünya Yahudileri-nin başlattığı bir sosyal eylem günü olan Mitzvah Day’in amacı toplumda birlik ve beraberliği sağlamak ve farkındalık yaratmak. Aynı gün içerisinde farklı ülkelerdeki Yahudi toplumları, Yahudi kurum ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte gönüllü çalışmalar yürütüyor. Bu projeye destek verenler hiç bir şekilde para bağışı yapmadan, ortak hedefte insanlara neşe katmak, sıkıntı ve yoksulluğu azaltmak ve birlikteliği hissettirebilmek için çalışıyorlar. Sami Levi’nin organizasyonunda düzenlenen bu günde, Cem Barut, Alegra Cibili, Vanessa Cibili, Daniel Gabay, Aksel Gülkon, Sedrik Koyuncu, Tanel Kohen, Eran Moşkatel, Liya Sevevi, Albert Tovim, Yoel Tovim, İsel Valansi, Zaki Valansi ve Leo Yanni, Estreyikas d’Estambol ilkokul kulübünde öğrendikleri Ju

Diyanet, Yeni Camii’yi ‘anlatıyor’: Pis bir Yahudi mahallesiydi

istanbulmuftulugu.gov.tr’de *  ‘Tarihi Camilerimiz’  kısmında Yeni Camii’den bahseden müftülük caminin temelinin Safiye Sultan’ın talimatıyla 1597 yılında atıldığı ifade edildi. Tanıtımda, cami inşaatının yapıldığı mahalleden şu sözlerle bahsedildi:  “Caminin inşası için seçilen Bahçekapı çevresi o tarihlerde gümrüğe ve limana yakınlığı dolayısıyla bir ticaret yeri, oldukça sıkışık, aynı zamanda pis bir Yahudi ve Hıristiyan mahallesiydi. Caminin inşaat sınırları içinde bir kilise ve bir sinagog vardı. İstimlâk edilecek evlere iki kat bedel verilmesi; sinagog ve kilise yerine de iki harap mabedin tamiri kararlaştırıldı.” Yahudiler gelince ortalık çöplüğe dönmüş! Metnin devamında, 1603 yılında Safiye Sultan’ın ölümülyle cami inşaatınır yarım kalmasının ardından  ‘vaziyet’  anlatıldı:  “Yapı ilk pencere taklarına kadar yükselmişti. Aradan yıllar geçti ve çevreyi yine Yahudi evleri kapladı, her yer mezbelelik halini aldı.”  Mezbelelik,  ‘çöplük’  anlamına geliyor. Metin değiştirilec