Ana içeriğe atla

Dış politikada yalnızlık, din ve kimlik

Bir ülkenin kendine dost edindiği ülkeler olur mu veya olmalı mı? Bana sorarsanız olmamalı. Ne dost, ne düşman. Ne siyah, ne beyaz. Hiçbir ülkeyi ne en tepeye yerleştirmek, ne de en dibe atmak gerekir. Zaman değişir, koşullar değişir, çıkar öncelikleri farklılaşır. Ve dost bildiğiniz sizi şaşırtır; halk tabiriyle, arkadan hançerler. Oysa dış politikada bu kadar dramaya yer yok. Başarılı bir dış politika için her ülke ile konuşabilmek, her ülke ile diyalogda olabilmek gerekir. Güçlü bir dış politikanın, itibarlı bir konumun ilk kuralı bu olmalı.
Ancak gelin görün ki “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” deyişi hâlâ geçerliliğini koruyor. Kadir Has Üniversitesinin ‘Türk Dış Politikası Kamuoyu Algısı Araştırması’ haziran ayı içerisinde, Türkiye’nin nüfus yapısını temsil eden 26 ilde 18 yaş üstü bin kişi ile yüz yüze yapılan mülakatlar sonucunda ortaya çıkan verilerde yalnızlık hissi ve kimseye güvenmeme kendini açıkça belli ediyor.

Türklerin işbirliği için kendine en yakın gördüğü ‘dost’ ülke Azerbaycan (yüzde 71,3). Ve o kadar. Bu listeye eklenebilecek ikinci bir ülke yok. En yakın Pakistan var ama o da ancak yüzde 2,2. Dostumuz yok diyenler ise yüzde 17,2.
Bu tutkulu karakterimiz ancak Akdenizli olmamızla açıklanabilir diyorsanız, yanılıyorsunuz. Türkiye’yi Akdenizli olarak tanımlayanlar sadece yüzde 2,5. Büyük bir çoğunluğa göre Türkiye bir İslam (yüzde 39,9) ve Ortadoğu ülkesi (yüzde 23). Türkiye’yi Avrupalı diye tanımlayan bir kesim (yüzde 32,7) halen var. Ancak, Almanya ve AB ile ilişkiler gerildikçe, Türkiye’nin AB’ye üye olma hayalleri de yok oluyor. Yüzde 81,3 hiçbir zaman üye olunmayacağını düşünüyor, bunun sebebi olarak da dinsel kimlik farklılığı öne çıkıyor (yüzde 73). Her ne kadar her iki tarafın da üyelik müzakerelerini bırakmayacağı düşünülse de, ilk defa bu sene AB üyeliğine karşı çıkanların oranı yüzde 51,6 ile ‘evet’ diyenleri geçti. AB’nin ise pek bir alternatifi yok. Bu konuda geçen seneye göre tehdit algısı bir nebze düşen Rusya ve Şangay İşbirliği örgütü ön sıralarda yer alsa da, yüzde 10,3 AB’nin alternatifi olmadığını, yüzde 12,2 ise hiçbir birliğe üye olunmaması gerektiğini belirtiyor. Ve işte yalnızlık hissi yine karşımıza çıkıyor.
Kendini İslam ve Ortadoğu ülkesi olarak tanımlayınca, işbirliği yapmak istediğin ülkeler de Azerbaycan, Türki Cumhuriyetler ve Müslüman ülkeler oluyor. AB’ye alternatif düşünülen Rusya ise hem tehdit algısında dördüncü sırada, hem de tıpkı üyesi olduğumuz NATO’ya bağlı ülkeler gibi bu listenin ancak gerilerinde kendine yer bulabiliyor.
Tek dostumuz olabilir ama algıda bolca düşmanımız var. İlk iki sırayı tutan ülkeler pek değişmiyor: ABD ve İsrail. Geçen seneki normalleşme anlaşmasıyla tehdit algısı azalan İsrail, bu sene eski seviyelerine geri gelse de, dış politika sorunu olarak algılanması yarı yarıya azalmış. En büyük fark ise, tehdit algısında geçen yıl Ortadoğu ülkeleri öne çıkarken bu sene ABD ve AB’de ciddi bir artış olması. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bu ülkelerden yeterli destek gelmemesi ve yaşanan hayal kırıklığının değişen bu algıda etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yüzde 44,2 ile terörle mücadele sadece iç değil dış politikanın da en büyük sorunu olarak görülürken, tehdit algısında en üst sıradaki ABD ile en önemli işbirliklerimiz tam da bu alanda. ABD ile terörle mücadelenin (yüzde 26,9) yanı sıra, askeri (yüzde 50,4), ekonomik (40,6) işbirliğinin olduğu belirtiliyor. İkili ilişkilerde bir sorun olduğu kabul edilirken (yüzde 64,5), bu sorunların başında terörle mücadele, Fethullah Gülen’in iadesi ve ABD’nin Ortadoğu’daki Kürt politikası görülüyor. Ortadoğu’yu etkileyen birincil ülke olarak da tanımlanan ABD (yüzde 57,4), aynı zamanda güvenilmez (yüzde 48,5), sömürgeci (yüzde 26,2) olarak algılanıyor. Stratejik ülke olarak tanımlayanların oranı ise ancak yüzde 14,1. Bu da içerdiği çelişkilerin yanı sıra, bölgenin en önemli aktörü olarak gördüğümüz bir ülke hakkında ve ikili ilişkilerin geleceği için pek de olumlu bir tablo çizmiyor.
Son iki yıldır Türkiye’nin izlediği dış politika başarılı bulunuyor (yüzde 38,5), veriler bunu gösteriyor. Yani İsrail ile normalleşme, Rusya ile düşen tansiyon kabul görüyor denilebilir. Öte yandan halk barışçıl adımlardan yana. Suriye konusunda müdahaleden kaçınılması gerektiğinin düşünüldüğünün (yüzde 49,9) altını çizmek gerekir. Artık pek ilgi görmese de, Müslüman ülkelere model olabileceğimizi düşünenler de bir hayli fazla (yüzde 74,5). Arap-İsrail sorununda ise Türkiye’nin tarafsız arabulucu olmasını isteyenlerin oranı gayet yüksek, yüzde 51,1. Bunu başarabilmek için her iki tarafa da eşit mesafede durabilmek gerekir ancak, konu İsrail olduğunda Türkiye’de din ve kimlik ağır basıyor.
Verilere göre Türkiye kendini yalnız hissediyor ve pek dostu olmadığı algısı halen gücünü koruyor. İşbirliği gerektiğinde ise din ve kimlik tercihlerde ön plana çıkıyor. Türk halkının askeri müdahaleye karşı, barış yanlısı tutumu ve model ülke, yani güçlü ve itibarlı ülke olma isteği ise not alınması gereken önemli bir nokta. Raporun tamamına http://www.khas.edu.tr/news/1588 linkinden ulaşabilirsiniz.
Karel Valansi, Şalom Gazetesi OBJEKTİF 26 Temmuz 2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

‘Atatürk akılcılığına sıkı sıkı sarılalım’

Sıra dışı bir adam: Celâl Şengör Dr. Ali Mehmet Celâl Şengör, jeoloji dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Bu konuda 19 kitap, 276 bilimsel makale yayınlamış bir bilim insanı. Tarih ve felsefe ile ilgili de bir çok popüler makalenin sahibi. Biz onu bir de Fatih Altaylı ile yaptığı TV programlarından ve çok farklı, gündem oluşturan açıklamaları ile biliyoruz. Geçtiğimiz pazar günü Limmud’a katılan Şengör’e röportaj teklif ettiğimde hem hemen kabul etti, hem de muhteşem kütüphanesini tanımam için evine davet etti. Bu röportajı bizim o günkü keyifli sohbetimizden derledim. Jeoloji ile ilginiz nasıl başladı, nasıl gelişti? Çok küçükken annem bana bir kitap aldı. Üzerinde bir brontozorun kafası vardı, görmediğim hayvanlar ilginç şeyler diye düşündüm. İlkokul öğretmenim bir fen ve tabiat ansiklopedisi hediye etti. Orada bir paleontoloji bölümü vardı. Çok ilgimi çekti. Meraklıydım. Bir mikroskop seti alındı orada sinekleri inceliyordum. Yazları sık sık Bursa’ya giderdik. Anneannem ve ...