Ana içeriğe atla

Maccabi İstanbul’un kuruluşu

Romanya’dan Viyana’ya, İstanbul ve İzmir’den Tel Aviv’e uzanan bir aile öyküsü Ziffer’lerinki. İstanbul’u ziyaret eden Daniel Ziffer ile büyükbabası Avraam Ziffer’i ve kurucularından olduğu İstanbul’daki Maccabi Spor Kulübünü konuştuk.


Daniel Ziffer, tarih öğretmeni. Her yaz olduğu gibi bu yaz da aile tarihini araştırmak için çok sevdiği Türkiye’ye geldi ve anne ile babasının evlendiği İstanbul Haydarpaşa’daki Hemdat İsrael Sinagogunu ilk kez ziyaret etti. Daha önceki gelişinde annesinin mezun olduğu Erenköy Kız Lisesinin yüzüncü kuruluş törenine katılmıştı. Sohbetimiz sırasında Şalom’dan sonra en uzun süreli Türk Yahudi yayını olan El Tiempo gazetesinin başyazarı David Fresko hakkında yeni bir kitabının yayınlanmak üzere olduğunun müjdesini verdi. Suadiye Otelinde bir araya geldiğimiz Daniel ile gerilere, ailesinin İstanbul’a taşınma kararı ile birlikte yön değiştiren yaşamlarını ve Maccabi Spor Kulübünün kuruluşunu konuştuk. İşte kendi anlatımıyla büyükbabasının yaşamı ve Maccabi İstanbul.

İSTANBUL’A GELİŞ
1800’lerin sonlarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bağlı Romanya’da Yahudilere karşı pogromlar artmıştı. Ziffer ailesinin küçük çocukları vardı ve güvenli bir yerde yaşamak istiyorlardı. O dönem Yahudiler için iki seçenek mevcuttu; Amerika veya Osmanlı. Baba Ziffer, İstanbul’da dükkanları olan bir tekstil şirketinde çalışıyordu. Patronu eğer İstanbul’u düşünürse, bu dükkanların işletmesini teklif etti. Müşterilerinden az çok Türkçe öğrenmişti, Rumca da biliyordu Romence ve Almancanın yanında, kabul etti. O dönem birçok dil duymak mümkündü İstanbul sokaklarında, dünyanın merkeziydi.
İlk önce ev fiyatları uygun olduğu için Arap Cami yakınlarındaki Yahudi mahallesinde oturdular, daha sonraları Galata’ya taşındılar. Aile, Daniel Ziffer’in büyükbabası Avraam’ı İngilizce öğrenmesi için İstanbul’da İskoç okuluna yolladı. Okulun müfredatında spor çok önemliydi; futbol, boks yaparlardı.
Zaten spora çok meraklı bir gençti. Abisi David ile birlikte Avusturyalıların birçok ülkede kurduğu bir jimnastik kulübü olan, Galata’daki Totonya’ya gidiyorlardı. Bu kulüp aynı zamanda Almanca konuşan kişileri bir araya getirecek kültürel faaliyetler de düzenlerdi. Alt katta jimnastik antrenmanları için kullanılan büyük salonda Almanya’dan gelen müzisyenler konserler verir, tiyatro piyesleri sergilenirdi. Ayrıca önemli bir basın merkeziydi. I. ve II. Dünya Savaşları sırasında ise casus merkezi oldu ve Türk Polisi birçok kez bu merkezleri kapattı. Bu kulübe herkes girebilirdi, Yahudiler bile.
Ancak 1885’te Viyana’dan gelen bir mektup her şeyi değiştirdi. Avusturya bir kanun çıkarmıştı, tüm Yahudilerin üyeliklerinin iptalini buyurdu. Ertesi gün Yahudi üyelerin kulübe girmesi men edildi. Almanlardan önce Avusturyalılar Aryan ırkının üstünlüğü üzerinde durmuş, filozoflar, düşünürler bu fikri geliştirmeye başlamışlardı. Yahudiler ile Aryanların bir arada olmasını engellemeye de spor kulüplerinden başlamışlardı.
Aynı dönemlerde Siyonizm’in babası Theodorl Herzl genç bir öğrenci olarak Viyana Üniversitesinde hukuk ve edebiyat okuyordu. Aynı mektup ona da geldiğinde Herzl okulun eskrim takımındaydı. Bu mektupla üniversitede spor yapması yasaklandı ve eskrim takımından kovuldu. Bu olay Herzl’in hayatında önemli bir nokta teşkil etti.
5 Ocak 1895’te, kulübe girmelerinin yasaklanmasından sadece birkaç gün sonra, Ziffer Kardeşler ve birkaç spor meraklısı arkadaşları, kendi Yahudi kulüplerini kurmaya karar verdi. O zamanlar Avraam henüz 17 yaşındaydı. Çok güçlü, yapılıydı ve başta jimnastik olmak üzere tüm spor dallarına ilgisi vardı. Bu konuda bir uzman oldu ama hiçbir zaman profesyonel sporcu olmadı. Hayatını hep spor dışındaki işlerde çalışarak kazandı.
KULÜBÜN KURULUŞU
Yahudi kulübü önce İstanbul’da Yahudilerin yoğun yaşadığı Galata’da kuruldu. O dönem Avraam, Avusturya Elçiliğinde çalışıyordu. Kapitülasyonlar sonucu Avusturya Osmanlı borçlarına karşılık tren istasyonları, pul ve tütün sektörünü elinde tutuyordu. Garip olan, bir Yahudi Avusturya Elçiliğinde çalışabiliyor ancak Avusturyalıların kurduğu spor kulübüne giremiyordu. İşin daha da ilginç yanı, Yahudi kulübünü kurmak için gereken bütçenin bir kısmını Avusturya Elçiliği karşıladı. Amaçları Yahudi gençleri sokaktan koparmak ve spora yönlendirmekti. Kulüp ilk önce Avusturya’nın tescilli okulu olan Goldsmith İlkokulunun binası ve bahçesini kullandı. Bu Yahudi okulunda Avraam öğrencilere jimnastik dersleri de verdi.
1908’de her şey değişti. Osmanlı hükümeti spor ve kültürel aktivitelerine daha fazla bütçe ayırmaya karar verdi. Osmanlı ve Yahudi fonlarıyla birçok Maccabi şubesi kurabildiler Balat, Hasköy, Galata, Moda, Haydarpaşa’da. İzin almaları da kolaylaştı, içişlerinin korumasındaydılar. Zamanla jimnastikten her türlü spora genişledi; futbol, basket, voleybol, hentbol, boks, eskrim, bisiklet… Ortaokul yaşındaki çocuklar hafif spor programıyla başlardı. Ağır jimnastiğe ancak 18 yaşında, vücut gelişimini tamamladıktan sonra geçilirdi.
Kızlar da farklı günlerde bu kulüplere devam edebiliyorlardı. Ancak aileler uzun kollu bluz ve diz altı etek giymelerini şart koşmuştu. Kız sporcuların olması önemliydi çünkü yılda birkaç kez müsabaka yaptıkları Yunan ve Bulgar Maccabi takımlarında kızlar da vardı.
1909’da Maccabi Filistin açıldı. Avraam onlar için jimnastik kurallarını içeren bir çalışma kitapçığı hazırladı. İstanbul dışında İzmir, Halep, Şam ve Beyrut’ta da Maccabi şubeleri açıldı. Hatta Beyrut üniformaların üretildiği merkez olmuştu.
Maccabi’de herkes spor yapabilirdi, Yahudi olma zorunluluğu yoktu. Mesela Selim Sırrı Tarcan jimnastiğe Maccabi İstanbul’da başlamıştı. Ordudayken diğer subaylarla jimnastik yapmaya gelirdi. Selim Sırrı haftada iki kere Harbiye’deki subaylara eskrim öğretmesi için Avraam’ı davet etti.
SAVAŞ YILLARINDA SPOR
I. Dünya Savaşı başladığında spor aktiviteleri de azaldı. Türk, Rum ve Yahudi takımlardan oluşan bir futbol ligi vardı o dönem, Fenerbahçe’de maç yaparlardı. 1919’da İngiliz ve Fransız subaylardan oluşan takımlar da lige katıldılar.
Avraam 1912’de Romanya’dan tanıdıkları bir ailenin kızı ile evlendi. Ancak İstanbul’da difteriye yakalanan gelin, 1917’de vefat edince kocasına kız kardeşi ile evlenmesini vasiyet etti. O yıllarda gelinin ailesi Viyana’da yaşıyorlardı. 1920’de Viyana’ya gidip evlenme teklif etti kız kardeşe, yani Daniel’in büyükannesine. Eşi altı ay kadar kaldığı İstanbul’a alışamadığı için Avraam Viyana’ya taşındı, kırtasiye işine girdi. Spor ve Maccabi ile bağları hâlâ çok kuvvetliydi. Viyana savaştan sonra Maccabi merkezi haline geldi ve Avraam Uluslararası Maccabi’nin başkan yardımcılığına yükseldi.
GERİ DÖNÜŞ
Cumhuriyet ilan edildiğinde Avraam Viyana’daydı. İlk anayasa ile Maccabi ve benzeri takımlar yasaklandı. Türk takımlarında spor yapabilirlerdi ancak. Maccabi bu şeklide bitti. Daha sonra Avusturya kökenli Bar Kohba kuruldu. Ancak nasıl izin aldıklarını bilmiyor Daniel. Yahudi sporcular, Türkiye’yi 1932 ve 1935 yıllarında düzenlenen Maccabiat Oyunlarında temsil ettiler.
Avraam ise, 1932’de bir şeylerin ters gittiğini ve Yahudilerin yaşamının Avusturya’da çok zor olacağını hissetti ve aile Türkiye’ye taşınmaya karar verdiler. İzmir’e taşındılar ve elektrik malzemeleri satan bir dükkan açtılar. Avraam’ın uzman jimnastik öğretmeni belgesi vardı. Bu belgeye sahip ilk kişiydi Osmanlı’da. Ünü Karşıyaka’ya ulaştı. Bir alt kümeye düşen Karşıyaka futbol takımına antrenör olarak çağırıldı. Ücretsiz olarak kabul etti, onları bir üst lige taşımaya söz verdi ve başardı. Takımla çektirdiği hatıra fotoğrafının arkasına “kişisel zaferim” olarak not etti o günü.
Daniel büyükbabasının öldüğü güne kadar spor yaptığını anlattı. Jimnastik eğitimini geliştirmek için yoga ve meditasyon kitabı okurdu ve bunu kendi jimnastik programına eklemişti. Yaşlılar yurdunda yaşadığı dönem bu bilgisini kullandı ve haftada iki kez yurdun sakinlerine yoga yaptırırdı. Oturdukları yerden, kasları çalışmaya devam etsin, kan dolaşımı artsın diye. 
Karel Valansi, Şalom Gazetesi 25 Temmuz 2017 http://www.salom.com.tr/haber-103868-maccabi_Istanbulun_kurulusu.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri