Ana içeriğe atla

Yankı odaları

İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması’nın 2017 sonuçlarını açıkladı. Hani dilimizden düşürmediğimiz kutuplaşma gerçekte var mı, düşündüğümüz kadar vahim mi diye merak ediyorsanız, araştırmanın birçok çarpıcı bulgusu var. 17 Kasım-20 Aralık 2017 tarihleri arasında, 16 ilde, 18 yaş üstü 2004 kişi ile yüz yüze gerçekleştirilen görüşmelerle bu sonuçlara ulaşıldığını not ederek, önce toplumdan başlayalım.
Din her yönüyle Türk halkını etkiliyor. İlk ve orta öğretimde din dersinin zorunlu olması desteklenirken, ‘bilim ile çelişse bile din her zaman doğrudur’ diyenlerin oranı %55.2. ‘Bir insan dindarsa ahlaklı olur’ diyenlerin oranı ise %46 olarak sonuçlara yansımış. En büyük azınlık ise kadınlar. “Eğer ülkede insanlar iş bulamıyorsa çalışmak kadınlardan çok erkeklerin hakkıdır” düşüncesine onay verenler %49.7. Araştırmalar aksini gösterse bile, çalışan kadının çocuğunun bundan zarar göreceği düşüncesi araştırmaya katılanlar arasında (%55) ağır basıyor.
Katılımcılar kendilerini en yakın AKP’ye (%43.4), en uzak HDP’ye (%52.7) hissediyorlar. 18-29 yaş arası gençlere bakıldığında ise kendilerine en yakın buldukları parti, İYİ Parti (%41.8) ve MHP (%36.1).
Türkiye’de derin bir kutuplaşma mevcut, özellikle siyasi anlamda. Parti seçmeni kendilerine en uzak hissettikleri partinin seçmeniyle arasına sosyal bir mesafe koymaktan yana. Ne kız alıp vermek istiyor (%78.7), ne çocuklarının birlikte oynamasını (%68.4). Onunla iş yapmak da istemiyor (%73.7), komşu olmak da (%69.6).
Kendisine en uzak gördüğü parti taraftarına karşı ahlaki bir üstünlük de hissediyor. Tüm olumlu nitelikler kendi partisinin taraftarlarında toplanırken, tüm olumsuzlukları karşı tarafa yüklüyor. Bu durum siyasal haklara yönelik hoşgörüye de yansıyor. O grubun basın açıklaması yapması, yürüyüş veya toplantı düzenlemesi, eğitim talepleri olması uygun görülmüyor. Hatta katılımcıların yarısı (%50) telefonlarının güvenlik nedeniyle dinlenmesini destekliyor.
Siyasi tartışmalar ancak aile (%63.9), arkadaş (%57.1) gibi yakın çevrede yapılıyor. Kamuya açık alana açıldıkça bu azalıyor. Özellikle sosyal medyada (Facebook %26.7, Twitter %23.8) bu oran gittikçe düşüyor. Bu tartışmalarda aile (%87) ve yakın arkadaşların (%81.2) kişi ile zaten benzer fikirde olduğuna da dikkat çekmek gerek.
Bilgi kaynağı öncelikle televizyon (%79.9), ardından arkadaşlar (%56.3) ve akıllı telefon (%52.5). Her kesim daha tarafsız olduğunu düşündüğü kendi medyasını (gazete ve tv kanalı) takip ediyor.
Ordu (%74.2), Cumhurbaşkanlığı (%57.2), Üniversiteler (%56.6) ve hükümet (%56) en çok güvenilen kurumların başında geliyor. En beğenilen liderler ise Recep Tayyip Erdoğan (5.6/10), Binali Yıldırım (4.4/10) ve Devlet Bahçeli (3.6/10).
Siyasi hafızadaki en fazla kırılmaya yol açan olaylar 15 Temmuz darbe girişimi (%42.4), Kürt sorunu (%34.9), Gezi protestoları (%27.1) olarak sıralanıyor. Ancak seçilen bu olaylar, parti aidiyetine göre değişiklik gösteriyor. Bu da siyasi kutuplaşmanın, farklı bir tarihçenin varlığını gösteriyor. Parti bazında bakıldığında, AKP ve MHP için 28 Şubat muhtırası, Gezi, 15 Temmuz, CHP için 15 Temmuz, 17-25 aralık yolsuzluk suçlaması daha önemli. İYİ Parti Balyoz-Ergenekon davalarına, HDP ise 1980 darbesi ve Kürt sorununa diğer partilere nazaran daha fazla önem vermekte.
Türk halkı en çok terör saldırısından (%89), ekonomik bir krizin çıkmasından (%88.2) ve ülkenin yakın komşusuyla savaşa girmesinden (%84.5) endişe duyuyor. Türkiye’nin en önemli sorunu ise ekonomi ve işsizlik (%51). Güvenlik ve terör (%36.8) ikinci sırada.
Dış politikada ise “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” düşüncesi (%20.4) ağırlığını koruyor. Azerbaycan (%28.4) değişmez dost oluyor, onu Rusya (%12.1) takip ediyor. En büyük tehdit algısı ise ABD (%54.3) ve İsrail (%14). Ciddi bir şekilde Sevr (Sèvres) Sendromu yaşadığımız araştırmanın sonuçlarına yansımış. Avrupalı ülkelerin Türkiye’yi bölüp parçalamak istediğini düşünenlerin oranı %87.6. AB üyeliği için yapılan reformları kapitülasyonlara benzetenler ise %77.3. Avrupalıların hala Haçlı ruhu ile hareket ettiğini düşünenler de %77.6.
Parti aidiyeti kişinin kimliğini bu denli etkisi altına almışken, herkes kendi küçük adacığında yaşamaya başlamış. Kendi gibi düşünen kişilerle birlikte oluyor, görüşüne yakın gazeteleri okuyor, televizyon kanalını izliyor. Sosyal medyadaki çevresi de kendi gibi düşünenlerden oluşmuş. Dolayısıyla farklı bir gerçek, farklı bir bilgi kabul görmüyor. Farklı gördüğünü dinleme, anlama ve empati kurma yeteneği azalmış. “Biz” daha vatansever, onurluyuz, zekiyiz, cömert, açık fikirliyiz ve ülke yararına çalışıyoruz derken, “Onlar” daha zalim, ikiyüzlü, bağnaz, kibirli, bencil ve ülkeye tehdit oluşturuyorlar, deniyor. Bu kadar derin bir siyasi kutuplaşma yaşanırken, toplumun hemfikir olduğu konu yok mu? Tek bir konu var; Suriyeliler ülkelerine geri gönderilmeli. Güler misin, ağlar mısın…
Karel Valansi, Şalom Gazetesi 8 Şubat 2018 http://www.salom.com.tr/haber-105840-yanki_odalari.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

Ahmet Han: “Türkiye ile İsrail kadar stratejik çıkarları bu kadar örtüşen iki ülke daha yok”

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile İsrail’de üç çocuğun kaçırılmasının ardından başlayan süreci, son Gazze operasyonunun hem İsrail-Filistin ilişkilerinin geleceğine hem de dünyada artan antisemitizme etkisini konuştuk. Ayrıca yaşanan tüm bu olayların Türkiye’deki yansımaları ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini tartıştık. Dökme Kurşun Operasyonu’ndan sonra İsrail ile Hamas arasında sükûnete karşı sükûnet anlayışı hâkimdi. Ne değişti? İsrailli üç çocuğun kaçırılıp öldürülmesi ile mi işler değişti yoksa daha önceden bunun sinyalleri var mıydı? Tarafların ikisinin de birbirleri ile ilgili bir algıları var. Kim kimin neyi ne kadar stokladığını biliyor. Bu bakımdan herkesin bir müdahale eşiğinin olduğunu düşünüyorum. Yüksek sesle çok söylenmiyor ama pişe pişe bir noktaya geldiği zaman taraflar biliyor ki artık orada mutfağa girmek, müdahale etmek lazım. Bu İsrail için Hamas’ın silahlanması ve altyapısını geliştirmesi ile ...

Ofra Bengio: “Her terör saldırısının ardında İsrail-Filistin çatışması yok”

İ stanbul’u ziyaret eden Profesör Ofra Bengio ile dünyayı sarsan Paris terör saldırılarını, Suriye ve Irak’taki gelişmeleri, 1 Kasım seçimlerini, barış sürecinin geleceğini ve Türkiye-İsrail ilişkilerini konuştuk. Düşüncelerini Şalom okurları için paylaşan Bengio, Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu Tarihi bölümünde profesör ve Moşe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırmacı olarak görev alıyor. Rusya’nın askeri olarak Suriye denklemine dahil olması, tüm ilgili ülkelerin hesaplarını alt üst eden bir gelişme oldu. Rusya neden şimdi harekete geçti? Rusya Suriye’deki güç boşluğunun giderilmesi gerektiğini düşündü. ABD, IŞİD ile savaşma konusunda kendine düşeni yerine getirmiyordu. Obama bazı kırmızı çizgiler belirledi ancak bunları uygulamadı. İkinci olarak, Esad rejiminin sallantıda olduğunu gördü. Öte yandan kimsenin durdurmadığı IŞİD ilerleyip toprak kazanıyordu. Bu durum, Rusya’ya Baas rejimini korumak için gerekli mazereti verdi. Üçüncü olarak, Rusy...