Ana içeriğe atla

Ortadoğu’da güçlenen ittifak: İsrail-Mısır

Mısır ile İsrail 26 Mart 1979’da barış anlaşmasına imza atarken, İran İslam devrimi ile sarsılan Ortadoğu’da barışın mümkün olabileceğini göstermek istemişlerdi. O günden bugüne geçen 39 yılda, iki ülke işbirliği daha çok güvenlik üzerine kuruldu. Filistin konusu ikili ilişkilerin gelişmesini engelliyordu. Özellikle halk için İsrail bir tehditti. Ancak günümüzde Mısır ile İsrail’in ilişkileri tarihinde hiç olmadığı kadar iyi. Halkın İsrail algısı değişmemiş olmasına rağmen, artan işbirlikleri aralarında artan güvenin de bir göstergesi.

Ortadoğu, 1979 yılının başında İran’da yaşanan İslam devrimi ile çalkalanırken, Mısır ile İsrail Washington’da, 1948 yılından beri süregelen savaş halini sona erdirecek ve her iki tarafın egemenlik ve toprak bütünlüğünü kabul eden bir barış anlaşmasına imza atıyorlardı. 26 Mart 1979’daki bu tarihi imza ile Mısır, İsrail’i tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. ABD, bu anlaşmanın bölge ülkelerini İsrail ile barış yapmaya sevk edeceği ümit etmişti. Menahem Begin ve Enver Sedat barış çabalarından ötürü 1978 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görülmüşlerdi. Ancak suikasta kurban giden Sedat, İsrail’in anlaşma uyarınca Sina’dan çekildiğini göremeyecekti.
Enerjide ortaklık
Birkaç sene öncesine kadar Mısır ile İsrail arasındaki ilişkiler en iyi niyetliler tarafından bile ancak soğuk barış olarak nitelenebilirdi. 1979 yılında imzalanan anlaşma Arap dünyasının İsrail ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olsa da, Filistin konusu ilişkilerin merkezinde kalmaya, Mısır halkının çoğunluğu için İsrail bir tehdit unsuru olarak görülmeye devam etti.
Bugün ise ikili ilişkiler tarihinde hiç olmadığı kadar gelişti. Şubat ayında 15 milyar dolarlık bir enerji anlaşmasına imza atan taraflar, ticari anlamda işbirliklerini güçlendiriyorlar. Bu sayede İsrail düşlediği gibi bir doğalgaz ihracatçısı olmaya bir adım daha yaklaşırken, Mısır da bir enerji merkezi (hub) olabilir. İsrail gazı 2012’den beri atıl vaziyette duran Mısır’ın LNG tesislerinde işlenebilir, bu sayede Mısır’ın Zohr sahası yatırımcı çekebilir.
Bu gelişme oldukça ilginç çünkü sadece on sene öncesine kadar İsrail doğalgazını Mısır’dan ithal ediyor ve Sina’da boru hatlarına karşı düzenlenen her sabotajda sıkıntı çekiyordu. 2009’da Tamar, 2011’de Leviathan doğalgaz kaynaklarını keşfettiğinden beri İsrail dünyanın önemli enerji oyuncularından biri oldu. Doğalgaz ise artık ters yöne, İsrail’den Mısır’a doğru akmaya başlayacak.
İlişkilerini öncelikle güvenlik konularında geliştiren İsrail ve Mısır için bu adım, ekonomik anlamda önemli ve uzun vadeli bir işbirliğinin de başlangıcını ifade ediyor. Ayrıca zengin doğalgaz kaynakları ile İsrail, komşularıyla artık stratejik ve ekonomik bağlar da kurabiliyor. Bunun diğer örnekleri de Ürdün, Filistin Yönetimi, hatta Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İtalya.
Enerji deyince, Türkiye aslında İsrail gazı için maliyet açısından en uygun ve en hızlı çözümü sunuyor ancak konu güven meselesinde takılıp kalıyor. Her ne kadar İsrail bu seçeneği listesinden çıkarmamış olsa da ve ilk baştan beri deyim yerindeyse yumurtalarını tek sepete koymayacağını ilan ettiyse de, şu anki önceliği -Mavi Marmara anlaşması ve büyükelçilerin atanmasına rağmen- ikili ilişkilerde güvenin hâlâ tesis edilemediği, laf dalaşının dönem dönem devam ettiği Ankara değil.

Güvenlik konusu önceliğini koruyor
Ortadoğu ülkeleri günümüzde geleneksel dost-düşman tanımlamalarından oldukça uzaklaştılar. Ortak tehdit algıları daha önce işbirliği yapacağına ihtimal verilmeyen birçok ülkeyi birbirine yakınlaştırıyor. İran tehdidi İsrail ile Körfez ülkelerini, Müslüman Kardeşler, Hamas veya IŞİD tehdidi İsrail ve Mısır’ı yakınlaştırabiliyor. Bölge ülkeleri, konu güvenlik olunca, birçok konuda işbirliğine daha önce hiç olmadığı kadar hazır. İsrail ile Mısır’ın 39 yıl önce imzaladıkları barış anlaşmasından beri temel işbirlikleri de güvenlik konusunda kuruldu. Her iki ülke de bölgedeki istikrarsızlıktan endişe ediyor. 
Türkiye ile İsrail arasında yeniden kurulmaya çalışılan güvenin İsrail ile Mısır arasında mevcut olduğu ardı ardına gelen haber ve açıklamalardan anlaşılıyor. Öyle ki, 1979 barış anlaşması Mısır ve İsrail’in Sina’da bulundurabileceği asker sayısını sınırlamışken, Mısır IŞİD tehdidine karşı İsrail’in de onayı ile bölgedeki asker sayısını gittikçe arttırıyor. Times of Israel’in Mısır genelkurmay başkanlığının açıklamasına dayandırdığı habere göre, Mısır geçen sene 25 bin olan asker sayısını neredeyse ikiye katlayarak 42 bine yükseltti.
İsrail’in Sina’da Kahire’nin onayıyla gizli hava harekâtı gerçekleştirerek Mısır’a destek verdiği Washington Post ve New York Times’ın şubat ayındaki haberlerinde yer aldı. 15 Haziran 2017’deki INSS’in raporu da aynı noktaya dikkat çekiyordu; “İki ülke arasındaki güven öyle bir noktaya erişti ki İsrail Mısır’a askeri, teknolojik ve operasyonel istihbarat sağlarken, IHA’larla Mısır’ın onayı ile Sina’da hava harekâtı gerçekleştirebiliyor.” Hamas ise bir diğer ortak tehdit unsuru olarak kabul ediliyor.
İran ise iki ülkenin de tehdit algısında üst sıralarda bulunuyor. Bu durum Suudi Arabistan’ı da çerçeveye ekliyor. Her ne kadar ekonomik sorunlarında yardımına Suudi Arabistan yetişmiş olsa da, Mısır Riyad’ın bir uydusu olmaya direniyor, kendi egemenliğini korumak ve eskisi gibi bölgenin söz sahibi ülkesi rolüne dönmek istiyor.

Netanyahu ile Sisi’nin New York görüşmesi
Ana sorun Filistin konusunda çıkıyor. Siyasilerin ajandasında Filistin konusu gerilere itilmişse de, Mısır halkı tarafından Ortadoğu sorunlarının ana sebebi olarak görülüyor. İki devletli çözüm için 2002 Arap Barış Planını destekleyen Mısır, barış görüşmelerinde de kolaylaştırıcı rolünü üstlenmeye hazır. Bunun gerçekleşebilmesi için 2016 yılında Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri İsrail’i ziyaret etmişti. Ancak bu ziyaret akıllarda daha çok, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte izledikleri Euro 2016 finali ile kaldı.
Bu sıcak ilişkilere rağmen güvenlik endişeleri aynı yılın aralık ayında İsrail’e Kahire büyükelçiliğini boşaltma kararı aldırmış, büyükelçi ancak sekiz ayın ardından, Ağustos 2017’de görevine geri dönebilmişti.
İlişkilerin bir diğer dönüm noktası 2017’de gerçekleşti. Enver Sedat’ın İsrail meclisindeki tarihi konuşmasının ve Menahem Begin’in İsmailiye ziyaretinin gerçekleştiği 1977 yılından 40 yıl sonra, Mısır Devlet Başkanı Abdul Fettah el Sisi ile Netanyahu, Eylül 2017’de New York’taki BM toplantısı öncesinde bir araya geldi. Bu görüşme, genelde kapalı kapılar ardında gerçekleşen toplantılar döneminin sona erdiğini gösteriyordu.

Amerikan desteği
İlişkilerin temelinde ise ABD yer alıyor. İsrail-Mısır barış anlaşması ABD’nin Ortadoğu politikasının bir sonucuydu. Mısır ve İsrail anlaşma sayesinde yüklü bir Amerikan yardımına hak kazanırken, iki ülkenin işbirliği ABD ile kendi ilişkilerini de olumlu yönde etkiliyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Amerikan elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı ise Kahire’de endişe ile karşılanıyor.
Bu günden tam 39 yıl önce, 26 Mart 1979’da, İsrail ile Mısır barış anlaşmasına imza atarken Ortadoğu’da yeni bir dönemi başlatmışlardı. Bugüne kadar güvenlik odaklı ilerleyen işbirlikleri günümüzde halen güvenlik öncelikli olsa da, ikili ilişkilerin oldukça geliştiğini ve enerji başta olmak üzere ekonomik alanda da gelişeceğini gösteriyor. İki ülke arasında kurulmuş olan güven ise ilişkilerinin temelini oluşturuyor. 
Karel Valansi, Şalom Gazetesi 21 Mart 2018 http://salom.com.tr/haber-106223-ortadoguda_guclenen_ittifak_Israilmisir.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Ahmet Han: “Türkiye ile İsrail kadar stratejik çıkarları bu kadar örtüşen iki ülke daha yok”

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile İsrail’de üç çocuğun kaçırılmasının ardından başlayan süreci, son Gazze operasyonunun hem İsrail-Filistin ilişkilerinin geleceğine hem de dünyada artan antisemitizme etkisini konuştuk. Ayrıca yaşanan tüm bu olayların Türkiye’deki yansımaları ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini tartıştık. Dökme Kurşun Operasyonu’ndan sonra İsrail ile Hamas arasında sükûnete karşı sükûnet anlayışı hâkimdi. Ne değişti? İsrailli üç çocuğun kaçırılıp öldürülmesi ile mi işler değişti yoksa daha önceden bunun sinyalleri var mıydı? Tarafların ikisinin de birbirleri ile ilgili bir algıları var. Kim kimin neyi ne kadar stokladığını biliyor. Bu bakımdan herkesin bir müdahale eşiğinin olduğunu düşünüyorum. Yüksek sesle çok söylenmiyor ama pişe pişe bir noktaya geldiği zaman taraflar biliyor ki artık orada mutfağa girmek, müdahale etmek lazım. Bu İsrail için Hamas’ın silahlanması ve altyapısını geliştirmesi ile