Ana içeriğe atla

Kış Yaklaşıyor

Televizyonda yayınlanan popüler bir yarışma programında abartılı bir kızgınlıkla “Kovuldun!” diye bağıran işvereni hatırlıyorsanız eğer, yarışmacıların geleceğinin dudaklarının ucundaki iki kelimeye bağlı olduğunu bilen o küstah karakterin hayatının yeni rolünde de bu yapay dünyanın yaratılmasını istediğini tahmin edebilirsiniz.
Kendini dünyanın yegane lideri konumunda gören ABD Başkanı Donald Trump’ın bu günlerde yapılacaklar listesinin en başında İran nükleer meselesi var. İçindeki şovmen daha ölmemiş olacak ki bu sefer de beğenilen televizyon dizisi Game of Thrones’un (Taht Oyunları) bir karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Hazırlattığı afişte dizinin sloganı haline gelen “Winter is Coming” (Kış Yaklaşıyor) sözünü “Sanctions are Coming” (Yaptırımlar Yaklaşıyor) olarak İran’a uyarlayan Trump, dizide kullanılan ve özellikle ‘O’ harfine eklenen üç dikey çizgiyle kendini farklılaştıran yazı tipi ile de ses getireceğinden emin olduğu tweet mesajını tamamladı. İran tarafının Trump’ın bu oyununu devam ettirip benzer afişler hazırlaması ise bu oldukça sıkıntılı konunun belki de tek eğlenceli detayı oldu. 
ABD’nin İran ile yapılan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinin ardından ağustos ayında yeniden uygulamaya konulan yaptırımlarla İran’ın otomotiv ile altın dahil değerli madenleri hedef alınmıştı. 5 Kasım itibariyle yürürlüğe giren ikinci yaptırım paketi ise İran’ın özellikle petrol ihracatını engellemeye yönelik. Ayrıca gemicilik, finans, bankacılık sektörü de hedeflenmiş durumda. Amaç ise nükleer konusunda yeni bir anlaşma için Tahran’ı görüşme masasına oturtabilmek.
Yaptırımların yürürlüğe girdiği 5 Kasım, tarih itibariyle de dikkat çekici. 4 Kasım 1979’da İslam Devrimi sonrasında Tahran’daki Amerikan elçiliği basılmış ve 52 Amerikalı diplomat 444 gün boyunca rehin tutulmuştu. Yani Trump’ın dünyasında bu bir ödeşme vakti.
İran konusundaki politikasında özellikle Transatlantik ilişkiler açısından düşünüldüğünde, ABD yalnızlığın ihtişamını tercih etse de, yaptırımların getireceği ekonomik baskıdan gerçek anlamda siyasi bir sonuç alabilmesi için bu ilişkileri daha fazla hırpalamaktan vazgeçmesi gerekiyor. AB yaptığı açıklamalarda 2015’te imzalanan nükleer anlaşmanın Avrupa’nın, bölgenin ve tüm dünyanın güvenliği için hayati olduğunu belirtmesine rağmen, Amerikan pazarını kaybetmek istemeyen firmaların İran ile ticarete devam etmesini nasıl sağlayacaklarına yönelik bir formül geliştiremediler. İran ise ABD’yi sözünü tutmamakla suçlarken tekrar masaya oturmayacağının da sinyalini verdi.
Ekonomisi yaptırımlar başlamadan önce de oldukça kötü durumda olan İran’da, halk memnuniyetsizliğini uzun zamandır protestolarla gösteriyor. Suçu Batı veya İsrail’e atma eğiliminde olan siyasilere karşın, ülkenin ekonomisine ve refahına yatırım yapacağına, Ortadoğu’da vekalet savaşlarına dalan ve buralara maddi ve askeri yardımı esirgemeyen yönetimine karşı halktaki kızgınlık da büyüyor. Ancak bu kızgınlık ABD’nin hayal ettiği rejim değişikliğini hayata geçirmeye yetecek güçte değil. İran 1979’dan beri bu tür yaptırımlarla baş etmeye alışmış durumda. Tarihsel olarak bakıldığında, toplumdan gelen baskı siyasi bir sonuç olarak geri dönmemekte. İran ekonomik sıkıntılar ne ölçüde olursa olsun ulusal çıkarlarını ve güvenliğini öncelikli tutuyor. Yaptırımların İran ekonomisine zarar vereceği muhakkak ancak bu durum İranlıları masaya oturtup ABD’nin dikte edeceği bir anlaşmayı kabul ettirmeye yetmeyecektir.
Türkiye için ise, petrol ithalatı konusunda yaptırımlardan geçici muafiyet hakkı alması, her şeye rağmen Türkiye-ABD ilişkilerinde bir iyileşme olduğunu gösteriyor. Hele ki sadece birkaç ay önce ABD’nin Rahip Brunson davası nedeniyle Türkiye’ye de yaptırım uygulayabileceği düşünüldüğünde. Cemal Kaşıkçı cinayetindeki bilgi paylaşımı da bu yakınlığı sağlarken, gündemlerinde halen sıkıntı yaratacak olan S-400 alımı, Halkbank davası ve Suriye’deki Kürtlere destek konuları mevcut yerini koruyor.
Game of Thrones adıyla diziye uyarlanan kitap serisinin yazarı George R.R. Martin, The New York Times’a verdiği bir röportajda “Kış Yaklaşıyor” sözünü şöyle açıklıyordu; “Westeros halkları güç, statü ve zenginlik için kendi savaşlarını yürütüyor. Bu savaşlara öyle yoğunlaşıyorlar ki ‘kış yaklaşıyor’ tehdidini görmezden geliyorlar, halbuki bu hepsini ve dünyalarını yok edebilecek bir tehdit. Bizler bir sonraki seçimi düşünürken bunu görmezden geliyoruz.” Bu tehdit Martin’e göre öncelikle iklim değişikliği. Günümüzde ise demokrasinin ve temsil ettiği değerlerin geleceği de söz konusu. Trump İran yaptırımları konusunda kendini Game of Thrones’un yenilmez karakterleriyle özdeşleştiredursun, 6 Kasım ara seçimleri birçok yönden kendi başkanlık döneminin değerlendirildiği, bir nevi iktidar için referandum olma özelliğini taşıyor. 2020 başkanlık seçimleri için de bir gösterge niteliğinde.
Karel Valansi, OBJEKTİF, Şalom Gazetesi 7 Kasım 2018 http://www.salom.com.tr/koseyazisi-108590-kis_yaklasiyor.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri