Ana içeriğe atla

Bu mahallede yaşam olsa

Ankara Yahudilerini yakından tanımak, sorunlarını öğrenmek, Yahudi mahallesinin tarihini ve bugününü konuşmak için Ankara Yahudi Toplumu Başkanı Can Özgön’ün kapısını çaldık. 35 kişiye düşen nüfuslarını ve Ankara Yahudilerinin tarihi yaşatabilmek, sinagogu ayakta tutabilmek için üstlendikleri ağır sorumluluğu konuştuk.

Ankara Yahudilerinin tıpkı şehrin kendisinin gibi üstlerine oturtulmuş bir ‘yeni’ algısı vardır. Ankara şehri Cumhuriyet ile bütünleştiğinden, Cumhuriyet ile kurulmuş gibi algılanır. Oysa Ankara ticaret güzergahı üzerinde kurulu çok eski bir şehir. Ankara Yahudilerin tarihi de Roma dönemine kadar uzanıyor. Romaniyotlar dediğimiz Yahudilere daha sonra Sefaradlar eklenmiş. Ankara hiçbir döneminde çok kalabalık bir Yahudi nüfusuna sahip olmamışsa da şehrin önemli bir parçası oldukları muhakkak.


Ankara ziyaretimde, şehrin Yahudilerinin yaşamlarını, sorunlarını, özlemlerini yakından anlayabilmek için Ankara Yahudi Toplumu Başkanı Can Özgön ile bir araya geldik.

Can Özgön Bursalı bir aileden geliyor. Babası zamanında Ankara’ya çalışmaya gelmiş. Tutununca eşini, daha sonra kendi babasını, kardeşini getirmiş. Can Özgön esas mesleğinin kimyagerlik olduğunu, ODTÜ’den mezun olduğunu belirtiyor ancak 41 yıl ticaretle uğraşmış. “Hayatım boyunca elektrikçi olan babamla çalıştım. 7-8 yaşımdan beri babamın yanında tezgâhtarlığa gittim. Alaylıyım yani. Şişhane, Bankalar Caddesi, Yanıkkapı’yı ezbere bilirim. 1990’da gıda işine girdim. Kültür mantarı, hindi, piliç üretip sattık. Bir avantajım vardı. Ankara’da açılan büyük otellerin aşçılarının hepsi yabancı olur. Ben de dil biliyordum, böylece beni tercih ettiler. Gıda işinin zorlukları vardı ve 2013’te kendimi emekli ettim.”

Can Özgön, Ankara Yahudi Toplumu için 1994 yılından beri bilfiil çalışıyor. 2004 yılından beri de başkan olarak görev yapıyor. Sıfatların bir önemi olmadığını söylüyor, önemli olan bu işe gönül verilmesi. Yardımcısı Musa Yolak ile birlikte sorunları tespit ediyorlar, çözüm yolları buluyorlar, “Çok faal bir yer değil ama sorumlulukları var” diyor.

Önce Ankara’daki Yahudi nüfusunu konuşuyoruz, “Ankara cemaati son zamanlarda ne fazlalaştı, ne eksildi. Aşağı yukarı 35 kişi var diyebilirim. Tabi aralarında sinagoga gelen, toplum sorunlarıyla yakından ilgilenen var, ilgilenmeyen var. Bir sıkıntı çıktığında kendi aramızda çözmeye çalışıyoruz.”

35 kişi kalınca kişi başına düşen sorumluluk da artıyor haliyle. Maddi konularda destek bulmak zaruri hale geliyor, “İstanbul’un [Türk Yahudi Toplumu] maddi konularda desteği var. Büyük bir şey olduğunda İstanbul’dan yardım talep ediyoruz. Bir şey istediğimde hiçbir zaman itiraz etmediler. Tabi ben de sıkmadan, detaylarını ortaya koyarak talep ettim.” 

Özgön maddi konularda Avrupa Birliği’nin projelerine başvurmaya sıcak bakmadığını sözlerine ekliyor, “Avrupa Birliği’nin proje desteği olabilirdi belki ama ben işi ticari düşünmem bu bir gönül işidir, vefa borcudur. Hem başvurmak zor, hem de onlara  mahkum olmak istemiyorum. Kontrolün bende olması lazım çünkü burası ticari bir işletme değil.”

En önemli sorunları kişi sayısı, “Toplamda 35 kişiyi buluyoruz ama minyan [bazı dualar için gereken 13 yaşını aşmış en az on Yahudi erkeğin gerekliliği] meselesi olduğunda sayı çok sıkıntı yaratıyor. İstanbul’dan haham getirterek yılda iki kere, Roş Aşana ve Kipur’da, sinagogu açmaya çalışıyoruz.”

Top topu 35 kişi. Ankara Yahudi Toplumu her zaman sayıca bu kadar az değildi. Özgön anlatıyor: “Yaşım gereği sinagogun olduğu mahallede yaşamadım, eski dönemini bilmiyorum. Ama hayatım sinagogda geçti. O dönem Mazeke Tora vardı. Avram Kohen kurmuştu gençler için. Orada İbranice okuma ve yazmayı öğrendim. Noktalı okumayı bilirim.”

1948’de İsrail’in kurulmasıyla büyük göç vermiş Ankara. “Öncesini bilemem ama Ankara’dan göç 1948’de arttı. Eşimin ikiz teyzeleri 17 yaşında tek başlarına gittiler Ankara’dan mesela.” 1960’larda ise 150 aile yaşarmış Ankara’da, yaklaşık 600 kişi. “Kızılay’daki esnafın hepsi Yahudi’ydi o dönem. Kızılay Caddesi vakti zamanın en popüler caddesiydi. Atatürk bulvarındaki bütün mağazaları Yahudiler işletirdi; Şen Triko’lar, Vog’lar, BKBB’ler… Bu mağazaları bilmeyen, alışveriş etmeyen yok gibiydi. Şimdi ise hiçbir şey yok. Cemaat de yok, dükkan da yok.”

1960’larda şehrin genişlemesiyle göç önce Yahudi mahallesinden şehrin öbür semtlerine doğru başlamış. Samanpazarı, Hamamönü’nden Sıhhiye’ye doğru kaymış. “Yahudiler farklı semtlerde oturmaya başlayınca Samanpazarı’nda kimse kalmadı. Yahudiler genelde ev satın almaz, kirada otururuz. Bence mahalledeki evlerin sahiplerinin çoğu zaten Yahudi değildi. Kiracıları olan Yahudiler taşınınca mahalle de bitti.”

Ankara Yahudileri daha sonraki göçü 1980 darbe öncesinde yaşamış. “O dönem daha çok İstanbul’a göç oldu” diye anlatıyor Özgön. Daha sonraki yıllarda da göç olmuş. Sebepleri ise eğitim, evlilik veya iş hayatının kalbinin İstanbul’da atması, “Öğrencilik yıllarımda İstanbul ve İzmir’den Ankara’ya çok fazla Yahudi talebe gelirdi. İstanbul’daki özel üniversitelerin açılmasından sonra gelmez oldular. Ankara hep göç verdi, hiç almadı.” Şu an Ankara’da yaşayan en genç kişi kendi kızı, 21 yaşında üniversite öğrencisi.

Ankara Yahudi Toplumunun kalbi Yahudi mahallesinde bulunan sinagogda atıyor. Eski bir bina olması sorunları da yanında getiriyor. “200 yıllık bir sinagog. Birkaç sefer renovasyon geçirdi. Sonuncusu 1994 yılında yapıldı. En büyük problemimiz çatı. Özellikle tavanı korumak çok önemli. Sinagogun ilginç bir tavanı var; el işi işlemeler, pentürler... Tüm çatıyı değiştirmek büyük rakam tuttuğundan, her sene bir yerini onarıyoruz. Geçen sene tuvalet kanalı çöktü. Bütün kanalı değiştirdik. Her yer zaten yıkılmışken, tuvaletleri de yeniledik.”

Sinagogun bulunduğu sokak kaderine terk edilmiş durumda. Boş halde, kendi haline bırakılmış köşkler, kapısına zincir vurulmuş evler. Bir dönemin sohbetlerini, gülüşlerini, yaşanmışlıklarını hatırlatsa da, yıkıldı yıkılacak görüntüsüyle bir kültür bölgesi olabilecekken unutulmuş durumda.

Bu eski yapılar aynı zamanda tehlikeli de. Bu evlerden ikisi birkaç sene önce çökmüş ve sinagogun içinde yer alan midraşın duvarını yıkmıştı. Özgön duvarı yeniden yaptırabilmek için verdiği uğraşıyı anlatıyor, “Midraşın üstüne iki ev yıkıldı ve midraşın duvarını yıktı. Dört sene sırf o moloz kaldırılsın da duvarı yeniden yapabileyim diye uğraştım. Türk Yahudi Toplumu Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun çabalarıyla, bir ekip geldi ve hem yıkılan evleri kaldırdı hem bizim duvarı yaptı, dört senenin sonunda.”

Mezarlıklar bir diğer sorunları. Birçok kez saldırıya uğramış, mezar taşları kırılmış. “Mezarlıklarla çok uğraşıyorum, gelip kırıp döküyorlar. Mezara saldıran ne yapıyor? Mermeri kırıyor. Bu hırsızlık değil. Mermer bir işine yaramaz artık, alamaz-satamaz. Birinden, ‘Pis Yahudi’ diye duymuştur, cahil, karşısına Yahudi mezarlığı çıkınca saldırıyor. Şimdi bir şansımız var, mezarlığın karşısında Altındağ Emniyet Müdürlüğü var artık.” Mezarlık konusu açılmışken, gömü için fazla yer kalmadığından mezarlığın artık çok kıymetli olduğunu sözlerine ekliyor. 

Ankara Yahudilerinin artık okulları yok. Eskiden sinagogun hemen yanından bulunan okul yıkılmış. “Şimdi orayı otopark diye kullanıyorlar ve çok tehlikeli. Mesela yılbaşında orada ateş yakmışlar bizim sinagogun duvarının dibinde, çatıya da değmiş. Orada bir yangın çıksa tüm mahalle yanardı.” Özgön, sinagog etrafında bir bekçi olmadığından güvenliği sağlamak için kameralar takıldığını sözlerine ekliyor.

Başta sinagog olmak üzere giderleri yüksek, peki gelir getirecek bir mülkleri var mı diye sordum. “Ankara cemaatinde mülk var ama getirisi yok. Sinagog, içindeki midraş ve yanındaki eski okul arsası. Gelir getirecek bir mülkümüz yok. Üstelik çok yüksek vergi ödüyoruz çünkü arsanın vergisi emlaka göre daha yüksek. Ama orada hiçbir şey yapamıyoruz, kimse kiralamaz.”

Sinagogu ve Yahudi mahallesini ziyaret edince bu güzel sokak nasıl bu hale geldi, neden yok olmaya mahkum edildi diye sormamak elde değil. “Altındağ Belediyesine bağlıyız. Hemen yanında Hamamönü, hemen şuracıkta Hacı Bayram var. Her tarafı yenilediler, renove ettiler. Bir tek bu mahalleyi kendi haline bıraktılar. Bence özellikle yapılmadı. Sit alanı çoğu, eski eserler. İki okul vardı burada. Bu mahallede yaşam olsa, bizim de bir çok sorunumuz çözülecek. Güvenlik için bir bekçisi olacak, sinagogu yaşatabilmek için bir gelir gelebilecek.”

Bu mahallede yaşam olsa…

Bu mahallede yaşam olsa, Ankara’nın eski ve sembolik mahallesi evleriyle, hamamıyla, çeşmesiyle bir kültür hazinesine dönüşecek, yıkılmaktan yok olmaktan kurtulacak.

Bu mahallede yaşam olsa, Ankara halkı bu mahallenin varlığını öğrenecek, bir arada huzurla yaşanabildiğini görecek.

Bu mahallede yaşam olsa, Ankara’da Yahudiler de yaşamış denebilecek.

Çağrım hem belediyeye, hem yetkililere, hem de Ankaralı olup dünyanın dört bir yanına dağılan ve şehirlerine karşı gönül bağı hissedenlere. Siz de bu kültürü yaşatmak için elinizi uzatın.

Karel Valansi, Şalom Gazetesi 13 Şubat 2019 http://www.salom.com.tr/haber-109634-bu_mahallede_yasam_olsa.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri