Uluslararası kuruluşların temsilcileri,
Sayın Hahambaşım, değerli Ruhani Liderler,
Türk Yahudi toplumunun mensupları ve değerli konuklar,
Yıl 1941. Doğu Avrupa kendi Nazilerini yaratmış, Almanya’nın 7-8 yıla yaydığı tüm Yahudi karşıtı kararları birkaç ay içinde yasalaştırmıştı. Bölgede kurulan kamplarda Yahudiler için ‘nihai çözüm’ hızlandırılmıştı.
Yahudilerin kaçmak ya da ölümü beklemek dışında bir seçenekleri yoktu.
Gidecek yerleri de yoktu. Kimse onları kabul etmiyordu. Tek çare İngiliz mandası altındaki Filistin’di.
Nazi zulmünden kaçan Avrupalı Yahudiler hayatları pahasına Filistin’e sığınmak istiyorlardı. Arapların tepkisini çekmek istemeyen İngiltere ise, vize almayı oldukça zorlaştırmış, hatta imkansız kılmıştı.
Kara ve deniz yoluyla bir mülteci akını yaşanırken, bu durumdan pay çıkarmak isteyenler de yok değildi. Bunlardan biri Struma gemisi ile Filistin’e seyahat bileti satan açgözlülerdi. İstanbul’da vize alma garantisi, lüks kamaralar ve yeni dizel motor gibi yalan vaatlerle duyurulan Struma, gerçekte motoru bozuk eski bir yük gemisiydi.
12 Aralık 1941’de Köstence'den kalkan gemi, zorlu bir yolculuk sonunda İstanbul Sarayburnu'na vardı. Ancak İstanbul’a varış onlar için bekledikleri özgürlüğü getirmedi. Filistin vizesi sahibi olan veya ilerleyen hamilelik gibi farklı gerekçesi olan birkaç kişi dışında kimsenin gemiden ayrılmasına, karaya ayak basmasına izin verilmedi.
Fahiş fiyatlarla satılan biletler ile, en fazla 100 kişinin sığabileceği gemiye 800’e yakın kişi bindirilmişti. Gemide doğru düzgün kamara olmadığı gibi tek bir tuvaleti vardı. İnsanlar sıra ile uyuyor, güverteye çıkıp nefes almak için tartışmalar yaşanıyordu. Etraf insan dışkısı ile dolmuştu.
Karantina ilan edilen gemi tam 72 gün boyunca İstanbul açıklarında, insanlık dışı koşullarda bekletildi. Türk Yahudi Toplumunun destekleri ile gıda yardımı yapılan gemiden gelen yardım çağrılarına, “bizi kurtarın” pankartlarına, yakarışlara rağmen Struma, bu süre boyunca tarihin kara bir lekesi olarak denizin ortasında, artık dikkat çekmeyen bir ayrıntı olarak kalakaldı.
İngiltere, Struma yolcularına Filistin vizesi vermeyi reddetti. Tarafsız kalarak savaştan kaçınabilme isteği içindeki Türkiye, tam burada, biraz açıkta bekleyen gemidekilerin kurtuluş ümitleri olamadı. Romanya ise kurtulduğu Yahudileri geri almayacağını söylüyordu. Amerika konuya duyarsız kalmıştı.
23 Şubat akşamı Struma, Türk römorkörleri tarafından çekilerek Karadeniz’e, Türk karasularının dışına bırakıldı. Motoru çalışmayan gemi ertesi gün, 24 Şubat sabahı, Sovyet denizaltısı tarafından batırıldı. Gemiden sadece bir kişi sağ kurtulabildi.
77 yıl sonra bugün, yine bir Şubat günü, 768 kişiye mezar olan bu suların önünde bir araya geldik. Bu elim hadisede birçok ülkenin sorumluluğu bulunmakta. Ancak bu anmanın amacı suçluyu aramak değil. Burada toplanmamızın asıl sebebi, bu ve benzeri hadiselerin tekrarlanmaması, bu acıların yeniden yaşanmaması.
Bu yüzden Struma faciasından ders çıkarmak, hafızalarda canlı tutulmasını sağlamak zorundayız. Bizler, ancak yaşananlardan öğrenebilir ve bu felaketlerin yol açtığı acıların tekrarını engelleyebiliriz.
Ve ancak böyle, barış ve sevgi dolu yarınlar yaratabilir ve çocuklarımıza daha güvenli bir dünya bırakabiliriz.
Struma faciasının her sene anılması yolunu açan devletimize, valiliğimize, Dışişleri Bakanlığımıza teşekkür eder,
Dün veya bugün, yurtlarını terk etmek zorunda kalan, çaresizlikten ölümü göze alıp bu zorlu yolculuklara çıkan ve hayatını kaybeden tüm insanların anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Yorumlar