Ana içeriğe atla

Netanyahu nasıl kazandı?

Bu seçimlerin bir Netanyahu referandumu görünümünde olduğunu söylemiştik. Adayların kampanya söylemleri, yapılan değerlendirmeler, alınan sonuçlar hep Netanyahu ile ilgiliydi; Netanyahu’nun siyasi geleceği, Netanyahu’nun tercihleri, Netanyahu’nun Ben Gurion’un rekorunu geçme ihtimali, Netanyahu’nun soruşturma süreci…

Mavi Beyaz ittifak da Netanyahu’ya karşı kurulmuştu. Madem güvenlik en önemli kartı, üç eski genelkurmay başkanının yer aldığı bir partiden daha güven telkin edici ne olabilir, diye düşünenleri ise Netanyahu yine hatalı çıkardı. Siyasi sihirbaz olarak adlandırılan Netanyahu bu seçimleri de başarıyla bitirdi ve Devlet Başkanı Reuven Rivlin tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Bundan sonrası Knesset’e girebilen ve koalisyonda yer alacak parti liderleriyle kıyasıya bir pazarlık süreci artık.
Netanyahu bu seçimlerde dış politika başarılarını öne çıkaran bir kampanya yürüttü. Ve bunda başarılı da oldu. ‘Yeri doldurulamaz lider’ imajını dünya liderleriyle birlikte verdiği fotoğraflarla pekiştirdi. İsrail sokaklarını süsleyen Trump ile fotoğrafının altında yazılı olan “Başka bir ligde” sözü aslında kampanyasının da özetiydi.
Seçimlerin hemen öncesinde yaptığı Washington ve Moskova ziyaretlerinin yanı sıra, Çin, Macaristan, Romanya, Çad, Umman, Brezilya liderleriyle görüşmeleri, oluşturduğu ‘süper diplomat’ imajını destekledi. Seçim öncesi ziyaret trafiğine bir Arap ülkesini de eklemek istediği ama bunda başarılı olmadığı ise basına yansıyan bir diğer bilgi oldu.
Dünya liderleriyle kurduğu iyi ilişkiler sayesinde İsrail’in hiç olmadığı kadar güçlendiğinin altını hep çizdi. Bu konuda Trump Kudüs, Golan Tepeleri ve İran kararlarıyla Netanyahu’nun vazgeçilmezlik iddiasını pekiştirdi. Rusya da, seçimlere az kala 37 yıldır Suriye’den geri alınamayan İsrailli askerin cenazesinin iadesini sağlayarak Netanyahu’nun hanesine bir puan daha yazılmasını sağladı.
Seçim sonuçları Netanyahu’nun dış politikayı öne çıkaran kampanyasında başarılı olduğunu gösterdi. Tüm bu ilişkilerin onun sayesinde yeşerdiğini, İsrail’in onun politikaları sayesinde güvende kaldığını ve ancak onun liderliğinde güvenli kalmaya devam edebileceği düşüncesinin halkta da ağır bastığını gösterdi.
Seçimlerde istediği onayı alan Netanyahu’nun dış politikada büyük bir değişikliğe gitmeyeceğini söylemek mümkün. Arap ülkeleriyle ilişkilerini ortak İran tehdidi sayesinde iyileştirmeye devam ederken, Filistinliler konusunda çözümsüzlük yaklaşımını devam ettirecektir. Ramazan sonrasına ertelenen Yüzyılın Anlaşması ile ilgili ise büyük bir beklenti yok. Olur da bir şekilde barış görüşmeleri başlarsa, Netanyahu hükümetinin katılacağından eminim. Ancak amacı iki devletli çözüme ulaşmak değil, ABD’nin çabasını boşa çıkarmamak ve oyunbozan taraf olarak gözükmemek. Aslında bu konuda statükoyu tercih ederken, fiili gerçekler yaratmaya devam edecektir.
Gazze konusunda ise sükuneti ateşkesler ile sağlamaya devam edecek diyebiliriz. Gazze’den gelen saldırılara caydırıcı cevaplar verecek ancak büyük ölçekli bir çatışmayı olabildiğince ötelemek için çaba harcamaya devam edecektir. Tüm dış politika kazanımlarını silebilecek, İsrail’i bir çatışmaya sürükleyecek, Filistin sorununu yeniden ana gündem maddesi yapacak böylesi bir tansiyon yükselmesini engelleyecektir. Tam da bu sebeplerle, seçimler öncesi sağ seçmene mavi boncuk olarak dağıttığı “Batı Şeria’yı ilhak edebiliriz” imasını da bu nedenlerle yerine getirmeyecektir.
Göz ardı ettiği AB ile ilişkiler ise Netanyahu’nun dış politika başarılarım dediği listedeki önemli bir eksiklik. Türkiye ile ilişkiler ise şu an durağan şekliyle seyir ediyor. Ancak Doğu Akdeniz konusu ilişkilerin bir sonraki patlama noktası olarak hazırda bekliyor. Mavi Marmara sonrası normalleşmenin ana katalizatörü olan doğalgaz, geçen zamanda iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırdı. İsrail için enerji bağımsızlığının yanı sıra diplomatik ve stratejik bir araç olan doğalgaz, bu yılın başında bölgenin önemli aktörlerini bir araya getiren Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulmasıyla bu özelliklerini de göstermiş oldu. Ancak bu durum aynı zamanda Türkiye-İsrail ilişkilerinin önündeki ana açmaz olarak karşımızda duruyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı koordinatlarını BM’ye bildirdi. Bu da Türkiye’nin dışlanacağı, özellikle Kıbrıs çevresi söz konusuyken çıkarlarını tehlikeye düşürecek adımlara izin vermeyeceğinin en açık göstergesi. 
Ve son olarak, Netanyahu’nun asıl önceliği hakkındaki soruşturmalardan kurtulmak. Bir çözüm yolu olarak dokunulmazlık elde etmek için uğraş vereceği söylenebilir. Siyasi sermayesi İsrail’deki hukuk sistemini ve demokrasi normlarını aşmaya yetecek mi? Önümüzdeki günlerin en önemli sorusu bu olacak. Her hâlükârda bu konu bizi muhtemelen iki seneye kalmadan yeni bir seçim dönemine getirecektir. İsrail belki de o zaman Netanyahu sonrası bir döneme geçer, belki de Trump sonrası bir ABD ile yüzleşir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri