ABD, İran’a yönelik baskısını arttırmaya devam ediyor. Müttefiklerinin telkinlerine rağmen tek taraflı olarak İran nükleer anlaşmasından ayrılan ABD, geçtiğimiz ay içinde Devrim Muhafızlarını da terör örgütü listesine almıştı. Devlet dışı aktörleri görmeye alıştığımız bu listeye İran ekonomisinin hatırı sayılır bir bölümünü de elinde tutan Devrim Muhafızları’nın eklenmesiyle İran’ın petrolünü satması daha da zorlaşıyor.
ABD’nin hedefi, ekonomisi hidrokarbonlara dayalı enerji malları üretimi ve ihracatına bağlı olan İran’ı bu gelirden mahkûm ederek, deyim yerindeyse diz çöktürmek. İçindeki rejim değişikliği isteğini de saklayamıyor. ABD bir destek verse yapay kabul ettiği devrim rejimi çökecek, Amerika dostu İranlılar yönetime geçecek ve eski ‘güzel’ günlere kavuşulacak sanıyor.
İran’ın gelirinin önemli bir bölümünün kaynağı olan petrol ihracatını sıfıra indirerek tamamen bitirmeyi amaçlayan ABD Başkanı Donald Trump bunu kademe kademe uygulamaya soktu. Anlaşmadan ayrılma kararının ardından aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sekiz ülkeye (Çin, Hindistan, Yunanistan, İtalya, Tayvan, Japonya ve Güney Kore) 2 Mayıs’a kadar muafiyet sağlamıştı. Bu muafiyetlerin uzatılması isteğine rağmen, sürenin dolmasıyla birlikte ABD, İran’dan petrol alımını tamamen yasaklamış oldu. ABD, petrol taleplerinin artık İran yerine Suudi Arabistan veya Birleşik Arap Emirlikleri’nden sağlanabileceğini söylüyor. ABD’ye karşı gelip, İran’dan petrol almaya devam edilmesi halinde ise ABD müttefiklerine dahi yaptırım uygulamaya hazır gözüküyor.
2015’te Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya, Çin ve ABD’nin katılımıyla imzalanan İran nükleer anlaşması ABD’siz devam ettirilmeye çalışılıyor. İran anlaşmaya uymaya devam ediyor, Avrupalılar da mevcut anlaşmayı kurtarabilmek, devam ettirebilmek için ABD’yi karşılarına almak pahasına çözümler üretmeye çalışıyor. Bu sebeple İran ekonomisinin çökmesine izin vermek istemiyor, ABD yaptırımlarını bertaraf edecek İran ile özel bir ticaret mekanizması kurmaya çalışıyorlar. Transatlantik ilişkileri ise göz göre göre daha da yıpranıyor.
İran ise ekonomisinde ciddi bir daralma yaşıyor ve bu IMF’nin raporlarına da yansıyor. Tahran verdiği mesajlarla müzakere yolunun açık olduğunu ABD’ye anlatmaya çalışıyor. Fakat aynı zamanda ‘Hürmüz Boğazını kapatırım, OPEC dağılır’ gibi söylemlerle ABD’ye diz çökmeyeceğini, gerektiğinde bu opsiyonları elinde tuttuğunu hatırlatıyor. ABD ise İran’a ne kadar kararlı olduklarını göstermek için USS Abraham Lincoln uçak gemisini Ortadoğu’ya gönderme kararı aldı.
ABD ile İran arasındaki gerginlik artarken, ABD diplomasi araçlarından, diyalogdan gittikçe uzaklaşıyor. Sadece İran’a karşı da değil bu tutumu. ABD, dünya ülkelerine de kimden petrol alıp alamayacağınıza ben karar veririm diyor. Önce Amerika diyen, kurulu düzeni hiçe sayan, İran’ı köşeye sıkıştırmak pahasına yalnız kalmayı göze alan Trump Amerika’sına karşı bir çok ülke karşı pozisyon almaya başlıyor.
Türkiye’ye bakacak olursak, ABD’nin kendisine sağladığı muafiyete rağmen, bir gün bunun sora ereceğinin bilincinde, İran’dan petrol alımının yasaklanacağı güne hazırlık yaptığını görüyoruz. Yani bir başka değişle, ABD’nin kurduğu bu yeni oyunda kuralları kabul etmek zorunda kaldığını anlıyoruz.
Türkiye’nin elini zorlaştıran birçok konu var. Öncelikle Türkiye petrol ve doğalgazda yurtdışına bağımlı. İran petrolü de kaynaklarını çeşitlendirmesi açısından çok önemli bir yer tutuyor. Verilerden Ankara’nın İran’dan aldığı petrol miktarını düşürmeye çalıştığını hatta Kasım 2018’de bunu sıfıra getirdiğini görüyoruz. Bu durumda petrol ithalatında İran yerine Rusya ve Irak’a yöneldiği görülüyor. Ancak ABD’nin bu kararlarıyla Rusya’ya doğru itilen Türkiye’nin bağımlılığı artarken Moskova karşısında eli de gittikçe zayıflıyor.
Öte yandan başka bir ülkeden petrol almak Türkiye için hem işleme hem de yol masrafını arttırıyor. Tüpraş rafinerisi İran petrolünü işlemeye uyumlu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da belirttiği, Tüpraş’ın bir süreliğine kapatılıp teknolojisinin yenilenmesi gerekiyor. Bu da maliyeti arttıracak bir etken.
Muafiyeti sona eren ülkeler Rusya’ya yönelirse, bu durum sadece maliyeti değil, boğazlarda da trafiği ciddi bir şekilde etkileyecektir. Eylül ayındaki ek tedbirlerle bekleme süreleri artan boğazların trafiği, İran petrolünün de çekilmesiyle hem daha da artacak hem de bir çok çevresel tehlikeyi de beraberinde getirecektir.
Türkiye-ABD ilişkilerinin pek de parlak olmaması Ankara’nın ABD’den bir istisna almasını güçleştiriyor. Hatta S400 konusu nedeniyle kendisi bile yaptırımlara tabi olabilir. Bunlara ek olarak Ankara’nın İran’a alternatif olarak sunulan Suudi Arabistan ve BAE ile pek de sıcak olmayan ilişkilerini, petrol fiyatlarındaki dalgalanma ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik zorlukları da eklememiz gerekir.
ABD-İran gerginliği tüm bölgeyi derinden etkiliyor. Amerikan yaptırımlarının İran ekonomisine verdiği zarar ve olumsuz etkileri yadsınamaz. Ancak İslam devriminden beri yaptırımlarla yaşayan, bölgedeki etkinliğini maddi kaynaklar kadar kurduğu yakın ilişkilerle de sağlayan İran’ı dize getirmek pek de kolay değil. ABD’nin İran konusundaki sert tutumu ise dönüp dolaşıp kendisine de zarar verebilir.
Karel Valansi, Şalom Gazetesi OBJEKTİF 8 Mayıs 2019
Yorumlar