Ana içeriğe atla

Siyah Kuşak Operasyonu

İsrail ordusu salı sabahı erken saatlerde, bir çok terör saldırısından sorumlu tuttuğu Filistin İslami Cihat örgütünün Gazze sorumlusu Baha Ebu al-Ata'yı öldürdüğünü açıkladı. Aynı örgütün Şam'daki temsilcisi de benzer bir operasyonla yaralandı. Buna karşılık İslami Cihat örgütü İsrail'e yönelik roket saldırısına başladı. Tel Aviv'e kadar uzanan roketler sebebiyle bir çok şehirde okul ve iş yerleri kapandı, halk sığınaklara sığındı. İsrail karşılık verdi, Gazze'de birçok İslami Cihat hedefi vuruldu. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre bir bölümü sivil 34 kişi öldü. Perşembe sabahı, BM ve Mısır arabuluculuğunda, iki taraf arasında bir ateşkes yapıldı ve bölge bir sonraki raunda kadar sessizliğe büründü.

İki günlük gerginlik birçok farklı konuya dikkatimizi çekti. İslami Cihat liderinin bu hafta öldürülmesi, yani zamanlama, Netanyahu'nun Gantz'ın yürüttüğü hükümeti kurma görüşmelerini kilitleme çabası olarak değerlendirildi ilk bakışta. Halkı yeniden ulusal güvenlik tehdidi altında, zaten hep var olan güvenlik endişesi altında birleştirdi. Bu saldırı, kurulamayan hükümet ve siyaset tartışmanın, Netanyahu'nun yolsuzluk davalarını konuşmanın, Arap Ortak Listesi'nin desteğinde bir hükümet kurma görüşmelerinin İsrail için bir lüks olduğunu gösterdi. İsrail her zaman tetikte olmalıydı, düşman uyumaz mesajı bu saldırılarla halka hatırlatıldı.

Her ne kadar kabine bu saldırıyı bir hafta önceden onaylamış, Netanyahu'nun açıklamasına göre ordu ve istihbarat bir fırsat penceresi yakaladığı için saldırı bu zamanda gerçekleşmiş olsa da, tüm bu olaydan politik olarak kazançlı çıkanın Netanyahu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gantz'ın Arap partilerle görüşmesi tıkanacaktır ve halk desteği bulması daha da zorlaşacaktır. Bir haftadır saldırının olacağını bilen Netanyahu'nun tweet'lerine baktığımızda da Gantz ve olası koalisyonunun tehlikelerini hatırlatıyor ve halkı hazırlıyordu.

Bunun yanı sıra halkın "Bize şu an tecrübeli lider lazım" diyeceği malum. Bunun da 'Bay Güvenlik' olarak da adlandırabileceğimiz, en zor durumlardan bile siyasi manevralarla kurtulmada çok becerikli olduğunu bildiğimiz Netanyahu'nun işine geldiği muhakkak. Ölüm-kalım meselesi söz konusu olduğunda kim Netanyahu'nun yolsuzluk davalarıyla ilgilenir ki.

Bir de şu var: Hatırlarsanız son seçimlerin hemen öncesinde, Netanyahu Aşdod kentinde bir konuşma yaparken roket saldırısı nedeniyle sirenler çalmış ve korumalar Netanyahu'yu sahneden indirmişti. Bu görüntüler uzun süre konuşulmuş ve Netanyahu'nun deyim yerindeyse karizmasını çizmişti. Bu haftaki saldırı bir nevi bu aşağılanmaya cevap oldu. Bu sayede Netanyahu halka, "İsrail kontrolüm altında merak etmeyin" mesajını da vermiş oldu.

Trump'ın geçtiğimiz günlerde bir toplantıda mizahi bir dille dediği gibi; İsrail sürekli seçim yapıyor ama seçilen yok. Ama işlerin durduğunu sanmayın. Netanyahu son iki seçimi kaybetmesine rağmen geçici hükümetin başında. Hatta başbakanlık dışında da birçok bakanlığı kendi yönetiyor. En son geçen hafta, Naftali Bennett'i Savunma Bakanı olarak atadı. Yani işler tıpkı Netanyahu'nun istediği gibi yürüyor. Ve hala tartışmalar Netanyahu üzerinden yürüyor çünkü koltukta kalmak için elinden her geleni yapacağına inanılıyor.

Bu olayın gösterdiği bir diğer şey, İsrail'in Gazze'ye yönelik tutumundaki değişiklik. İsrail ile Hamas'ın 2014'teki son büyük savaştan beri aralarında 'sükûnete karşı sükûnet' diye özetleyebileceğim uzatılmış bir ateşkes hali vardı. O zamandan beri İsrail Gazze'de olan biten her şeyden Hamas'ı sorumlu tutacağını açık açık dile getiriyor, Hamas'ın Gazze'deki durumu kontrol altına alması gerektiğini hatırlatıyordu. Ancak bu son operasyon, İsrail'in Hamas'ın bu konuda yetersiz geldiğini düşündüğünü ve kendisinin işi ele alması gerektiğine karar verdiğini gösteriyor.

Gazze'de Hamas'ın ardından gelen ikinci güç olan İslami Cihat, İran destekli paramiliter bir örgüt. Hamas gibi halka karşı ve günlük hayatı idame ettirme gibi bir sorumluluğu olmadığı için daha rahat hareket ediyor. Amacı Hamas'ın yerini almak, İsrail'e savaş açarak halkın desteğini kazanmak. Patronu İran'ın stratejisi kapsamında, dikkatleri Tahran'ın nükleer çalışmaları ve Suriye'deki aktivitelerinden kısa süre de olsa uzaklaştırmak da bu işin bonusu sayılabilir.

Hamas ise çatışmasızlık durumunun sürmesini tercih ediyor. Mısır ile Refah kapısı açılmışken, elektrik krizi azalmışken, bu durumun bozulmasını istemiyor. Ancak bir yandan kontrolün kendisinde olduğunu göstermek ve İsrail'i uzak tutmak isterken öbür yandan İran'ı karşısına almak istemiyor çünkü desteğini sürdürmesini garantilemesi lazım. Bu ikilem Hamas'ı zorluyor.

Ateşkes sonrası İsrail, Siyah Kuşak Operasyonu'nun başarıyla sonuçlandığını açıkladı. Demir Kubbe'nin gerekliliği bir kez daha kanıtlandı. Netanyahu artık denklemin değiştiğini açıkladı. "Teröristler halkı hedef alırken kendi halklarının arkasına gizleniyordu ve böylece çifte savaş suçu işliyorlardı," diyen Netanyahu, "Artık terör örgütlerinin liderleri bizim bir cerrah titizliğinde onlara ulaşabileceğimizi biliyorlar," diye ekledi.

Öte yandan, İsrail ordusunu askeri anlamda yenemeyen İslami Cihat, Tel Aviv dahil İsrail şehirlerinde hayatı durma noktasına getirdi, halk sığınaklarda mahsur kalırken günlük düzen bozuldu. Eğitimin yanı sıra ekonomik faaliyetler duraksadı. Bu da İslami Cihat tarafından başarı olarak kabul edildi.

Ayrıca, tüm bu olaylar gösterdi ki, Mısır iki tarafla da görüşen ülke olarak durumu sakinleştirebildi ve bir ateşkes sağlanabildi. Gazze halkının yanında olduğunu her fırsatta dile getiren Türkiye ise, İsrail ile bozulan ilişkileri nedeniyle ancak kınama yaparak konuya müdahil olabildi.

Karel Valansi, T24, 15 Kasım 2019 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/siyah-kusak-operasyonu,24494

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri