Ana içeriğe atla

Çin-İran anlaşması: Batı’nın “efsanesi” ve Beijing’in hassasiyeti - yorumlarımla CRJ-Türk

Çin, İran ile imzaladığı 25 yıllık yol haritasına dair Batı basınında çıkan haberleri “manidar” buluyor. Beijing yönetimine göre abartılı haberlerin amacı Çin-İran ilişkilerini şeytanlaştırmak. CRI Türk’e konuşan uzmanlar ise Çin’in aynı zamanda Tahran yönetimi ile ihtilaflı Suudi Arabistan ve İsrail ile derinleşen bağlarına vurgu yapıyor. 

Çin ve İran arasında 25 yıllık kapsamlı iş birliğini öngören çerçeve anlaşma cumartesi günü imzalandı. Çin Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin altı ülkeyi kapsayan Orta Doğu ziyaretinin Tahran durağında atılan imzaların ticaret, terörizm karşıtı önlemler ve salgınla mücadele gibi alanları kapsadığı biliniyor.

Taraflar arasında varılan uzlaşıyı değerlendiren Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian “İmzalar herhangi bir miktarı, özel kontratları ve hedefleri belirlemediği gibi üçüncü tarafları da hedef almıyor.” sözleri ile sürecin zaman içerisinde şekilleneceği mesajını verirken, Batı basını yatırımların 400 milyar doları kapsadığını ve Çin’in bölgeye asker yerleştireceğini gündeme taşıdı.

The New York Times’ın geçen sene temmuz ayında gündeme getirdiği iddiaları maksatlı bulan Çin kamuoyu ise Batı’nın abartılı haberlerle Çin ve İran arasındaki olağan ilişkileri “şeytanlaştırarak” sürece zarar vermek istediğini düşünüyor. Global Times gazetesine konuşan Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Niu Xinchun, “Batı medyası iş birliği niyetini çarpıtarak, nükleer müzakerelerin ortasında İran tehdidini abartmayı ve Batı’nın İran’a uyguladığı yaptırımları haklı çıkarmayı umuyor.” yorumunda bulundu.

HEM SUUDİ ARABİSTAN HEM İSRAİL İZLİYOR

Beijing yönetiminin süreci hassasiyetle yönetmesini gerekli kılan tek neden Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) merkezinde olduğu kimi Batılı ülkelerin pozisyonu değil. Zira, ilk kez 2016 yılında gündeme gelen kapsamlı iş birliği süreci aynı zamanda Tahran yönetimi ile ihtilafları bulunan Suudi Arabistan tarafından dikkatle takip ediliyor.

Marmara Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Bilgehan Alagöz

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin altı günlük gezisine Suudi Arabistan ile başladığını anımsatan Marmara Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Bilgehan Alagöz, Beijing yönetiminin itidalli bir dil kullanarak Riyad ile ilişkileri zedelemek istemediğini söyledi. CRI Türk’e konuşan Alagöz, “Suudi Arabistan bir süredir ABD ile özellikle OPEC’teki pozisyonundan dolayı sorunlar yaşıyor. Bu sebeple Suudi Arabistan da ABD karşısında bir denge unsuru olarak Çin’i görüyor. Böylelikle Çin hem İran hem de Suudi Arabistan ile yakın ilişki tesis edebiliyor.” ifadelerini kullandı.

İran kamuoyunun anlaşmaya dair yüksek perdeden çıkışlarının Çin tarafınca sessizlikle karşılandığını düşünen Dr. Bilgehan Alagöz, şunları söyledi:

“ABD’nin yeni stratejisinin Çin’i Orta Doğu’da çevrelemek olduğu düşünülürse, Çin İran ile böyle bir anlaşma yapıldığı izlenimi yaratmak suretiyle ABD’ye bölgeden çıkmayacağı, hatta daha da derin ilişkiler içine gireceği mesajı vermiş oluyor.”

İLİŞKİLER GELİŞSE DE İSRAİL’İN KIRMIZI ÇİZGİLERİ VAR

İran ile 25 yıllık kapsamlı yol haritasını kayıt altına alan, nükleer anlaşmanın canlanması için çaba harcayan ve duyurduğu 5 maddelik istikrar planı uyarınca Filistin sorununun çözümü için taraflara müzakere teklif eden Çin’in diplomatik hamlelerinden etkilenecek ülkeler arasında İsrail de bulunuyor.

Şalom gazetesi yazarı Karel Valansi, CRI Türk’e yaptığı açıklamada “Çin İsrail’in ikinci en büyük ticaret ortağı konumunda. Bunun dışında Hayfa gibi önemli limanların işletmesinin de Çinli şirketlere verildiğini biliyoruz. Geçen ay İsrail, ABD’den gelen limanı teftiş talebini reddetti.” ifadesi ile ikili ilişkilerin son yıllarda Washington yönetiminin endişelerine rağmen ivme kazandığını belirtti.

Şalom gazetesi yazarı Karel Valansi

Taraflar arasındaki olumlu gelişmelere karşın uluslararası baskılardan muaf olmak isteyen İsrail’in Filistin sorununu gündeme getirecek girişimlere sıcak bakmadığını, nükleer programa sahip olan İran’ı ise varoluşsal bir tehdit olarak gördüğünün altını çizen Valansi, “İsrail, İran’ın uluslararası sisteme entegre edilmesine karşı duracaktır.” diye konuştu.

İSRAİL-ABD İLİŞKİLERİNDE BIDEN BELİRSİZLİĞİ 

İran hususunda atılacak adımların aynı zamanda İsrail ve ABD ilişkilerine bağlı olduğunu dile getiren Şalom gazetesi yazarı Karel Valansi, “Netanyahu, henüz Biden’ın İsrail’e dost mu düşman mı olduğunun tam kararını vermedi. Biden da tüm kartlarını açmadı.” değerlendirmesinde bulundu. Benzer bir tespit de Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Müdürü Amos Yadlin’den geldi.

Eski İsrail İstihbarat Direktörü olan Yadlin, Biden yönetiminin İran’a dönük baskısının selefi Trump’a oranla daha “şüpheli” hale geldiğini kaydederek “Çin de Biden yönetiminin Trump gibi olmayacağını biliyor.” ifadesini kullandı. Ynet sitesine konuşan Yadlin ayrıca, Çin’den gelen desteğin İran’a Washington karşısında manevra alanı sağlayabileceğini aktardı.

BÖLGE ÜLKELERİ DAHA FAZLA “SİYASET” TALEP EDEBİLİR

Küresel ekonomideki ağırlığını ve teknoloji kapasitesini “sorumlu uluslararası güç” payesi ile taçlandırmak isteyen Çin’in Orta Doğu’da yürüttüğü hassas diplomasinin gelecekte hangi meydan okumalarla karşı karşıya kalacağı henüz bilinmese de uzmanlar, bölge ülkelerinin artan taleplerine dikkat çekiyor.

Marmara Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Bilgehan Alagöz, Çin’in Türkiye ve İsrail de dahil olmak üzere hemen her ülke ile merkezinde ekonominin olduğu dış politikasını başarılı olarak niteliyor. Bununla birlikte Alagöz, “Çin’in en büyük çıkmazı bölgedeki siyasi meselelerde ve itilaflı konulardaki sessiz duruşu olacak. Çünkü bölge ülkeleri ilerleyen zaman zarfında Çin’den bu konularda da proaktif bir tutum bekleyecek.” öngörüsünde bulunuyor.

Gökhun Göçmen, CRJ-Türk, 1 Nisan 2021 https://www.criturk.com/cin-iran-anlasmasi-batinin-efsanesi-ve-beijingin-hassasiyeti/ 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Ahmet Han: “Türkiye ile İsrail kadar stratejik çıkarları bu kadar örtüşen iki ülke daha yok”

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile İsrail’de üç çocuğun kaçırılmasının ardından başlayan süreci, son Gazze operasyonunun hem İsrail-Filistin ilişkilerinin geleceğine hem de dünyada artan antisemitizme etkisini konuştuk. Ayrıca yaşanan tüm bu olayların Türkiye’deki yansımaları ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini tartıştık. Dökme Kurşun Operasyonu’ndan sonra İsrail ile Hamas arasında sükûnete karşı sükûnet anlayışı hâkimdi. Ne değişti? İsrailli üç çocuğun kaçırılıp öldürülmesi ile mi işler değişti yoksa daha önceden bunun sinyalleri var mıydı? Tarafların ikisinin de birbirleri ile ilgili bir algıları var. Kim kimin neyi ne kadar stokladığını biliyor. Bu bakımdan herkesin bir müdahale eşiğinin olduğunu düşünüyorum. Yüksek sesle çok söylenmiyor ama pişe pişe bir noktaya geldiği zaman taraflar biliyor ki artık orada mutfağa girmek, müdahale etmek lazım. Bu İsrail için Hamas’ın silahlanması ve altyapısını geliştirmesi ile