Ana içeriğe atla

İran nükleer anlaşması ve yeni bir déjà vu

İran ile nükleer anlaşmanın imzacıları arasında, bu anlaşmanın kurtarılmasına ve yeniden canlandırılmasına yönelik görüşmelerin yedincisinin adresi Avusturya’nın başkenti Viyana oldu. Ancak bu görüşmelerin içeriğine bakıldığında söylemler açısından bir gelişme yok. Yine ve yeniden bir déjà vu yaşanıyor.

ABD anlaşmaya artık taraf olmadığı için görüşmelere doğrudan katılmıyor. Görüşmeler öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken İran'a karşı “her seçeneğin masada” olduğunu belirterek konuya bir giriş yapmıştı. ABD’nin İran ile dolaylı yürüttüğü görüşmelerde Washington yaptırımları hatırlatarak İran’ın üzerine düşen çok iş olduğunu belirtiyor ve anlaşmanın tamamen “ölebileceği” konusunda uyarıyor.

Mesajlarını AB üzerinden ABD’ye ileten İran ise uygulanan yaptırımlar kaldırılmadan anlaşmaya geri dönmeyeceğini belirtiyor. İran görüşmelerden ayrılıp uranyum zenginleştirmeye dönme tehditlerinden sonra bu hafta iki taslak metinde anlaştıklarını duyurdu. Sürecin bu kadar uzamasında ise karşı tarafı suçladı.

İsrail nükleer bir İran karşısında savaş olasılığını yeniden hatırlatırken, İran’ın nükleer şantaj yaptığı konusunda uyardı. AB tahmin edileceği üzere görüşmelerin ve diyaloğun devamının önemini vurgularken, Arap ülkeleri ise kendilerini de yakından ilgilendiren bu konuyu tribünden izlemeye devam etti. Müzakerelere yeniden ara verilirken, görüşmelere yılbaşından sonra devam edilmesi kararlaştırıldı.

Biraz geriye gidersek, yaklaşık iki yıl süren müzakerelerin ardından İran ile 2015’te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (Joint Comprehensive Plan of Action, JCPOA) olarak adlandırılan nükleer anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmanın imzalanmasının ardından İran uluslararası sisteme geri dönmüş ve yaptırım ve kısıtlamalar peyderpey kaldırılmaya başlanmıştı. Ancak 2018’de dönemin ABD Başkanı Donald Trump tek taraflı olarak ülkesini anlaşmadan çıkarmış ve İran’a yeniden ağırlaştırılmış yaptırım uygulamaya başlamıştı. O tarihten itibaren ABD’nin yokluğunda diğer imzacı ülkeler Fransa, İngiltere, Rusya, Çin ve Almanya İran ile anlaşmanın devamı için çaba harcamaya devam etmişlerdi.

Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi ise bu konuya yeni bir ivme kazandırdı. Biden’ın seçim vaatleri arasında bu anlaşmaya geri dönülmesi de bulunuyordu. Biden Trump’ın İran’a yönelik azami baskı politikasından da geri adım atacağını duyurmuştu. Diyalog yolu yeniden açılıyordu. Öte yandan İran sadece nükleer programı ile değil, aynı zamanda balistik füze programı, yürüttüğü vekalet savaşları ile de rahatsızlık uyandırmaya devam ediyordu. Ancak İran bu konuların nükleer görüşmeler sırasında dile getirilmesine karşı çıkıyor.

Nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için başlatılan görüşmeler olumlu karşılansa da herkesi memnun edecek bir anlaşmaya varmanın zaman alacağının herkes bilincinde. Üstelik değişim sadece ABD’de gerçekleşmedi. İran seçimlerinin galibi Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de daha sert bir politika yürütüyor.

Konu İran’ın nükleer programı olduğunda ortada bir gerçek var; İran ne baskıyla ne de müzakere ile nükleer programından vazgeçmiş değil. 1979’daki İslam devriminden beri baskı ve yaptırımlar altında yaşayan Tahran için, ABD’nin veya bir başka ülkenin baskılarına boyun eğmediğini göstermek bir hayli önemli. Bu durumu ne Trump’ın azami baskı politikası ne de pandemi ile kötüleşen ekonomik durumu değiştirebildi.

Şimdiye kadar görüşmelerde pek bir gelişme yaşanmadı. İran BM denetimcilerinin Karaj’daki tesislerine yeniden kamera takmasına izin verdi ancak daha önceki kayıtlara ulaşım izni vermedi. Bir diğer gelişme olarak da üstünde anlaşılan taslak metinler sayılabilir.

Bu sırada İran, nükleer anlaşmanın tarafı olmayan ama gelişmeleri yakından takip eden ve nükleer İran’ı varoluşsal bir tehdit olarak gören İsrail’e -endişelerini doğrular biçimde- gözdağı vermekte gecikmedi. Tehran Times adlı gazete ana sayfasında dev bir İsrail haritası yayınlayarak “Tek bir yanlış adım!” diyerek tehdit ve baskının İran’da işe yaramadığını belirtti. Gazete ayrıca, Hamaney’in 2013’teki bir konuşmasını alıntılayarak İsrail’in,  İran’ın gerekirse İsrail’i her yerden vurabileceğini unutmuş gözüktüğünü ve bir hata yaptıklarında Tel Aviv ve Hayfa’yı yok edeceklerini yazdı.

İsrail’i bu tehditlerden daha çok rahatsız eden bir şey varsa o da İran’ın Devrim Muhafızlarının bütçesinin geçen seneye oranla 2,4 oranında artacağı ve Tahran’ın petrol gelirlerinin 3,8 milyar poundluk bölümünü orduya devredeceği açıklaması olmalı.

İsrail’i endişelendiren bir diğer konu ise ilişkileri oldukça iyi giden Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) İran konusunda açık bir destek bulamaması. İsrail Başbakanı Naftali Bennett tarihi bir ziyaret ile Veliaht Prens Muhammed Bin Zayid (MBZ) ile görüşerek İran konusunda destek aramıştı. Ancak dış politikasında bir değişim yaşayan ve bölgenin her aktörüyle konuşma çabasında olan MBZ’nin listesinde İran da vardı. Bennett’in ziyaretinden bir hafta önce BAE’nin ulusal güvenlik danışmanı Tahran’ı ziyaret etmişti.

Daha da geriye gidersek, BAE ve İran iki yıl kadar önce Basra Körfezinde güvenliği sağlamak için bir güvenlik işbirliği anlaşması imzalamıştı. Son olarak da BAE, İran ve Türkiye’nin imzaladığı anlaşma ile BAE ürünlerini İran üzerinden Türkiye’ye ulaştırabilecek ve nakliye zamanını ciddi bir şekilde kısaltabilecekti. Ortadoğu’da kutuplaşma azalıyor, işbirliği ve diyalog zamanı başlıyordu.  

Ortadoğu ülkeleri aralarındaki gerilimi azaltacak formüller peşinde. Ancak aynısını nükleer anlaşmanın kurtarılması için söylemek oldukça zor. Zaman ilerliyor ve talepler artıyor. ABD ve İran arasındaki uzlaşı olasılığı ise Viyana’daki dolaylı görüşmelere bakınca pek gelecek vaat etmiyor.

Karel Valansi, OBJEKTİF, Şalom Gazetesi 22 Aralık 2021 https://www.salom.com.tr/koseyazisi-120729-Iran_nukleer_anlasmasi_ve_yeni_bir_dj_vu.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

Ofra Bengio: “Her terör saldırısının ardında İsrail-Filistin çatışması yok”

İ stanbul’u ziyaret eden Profesör Ofra Bengio ile dünyayı sarsan Paris terör saldırılarını, Suriye ve Irak’taki gelişmeleri, 1 Kasım seçimlerini, barış sürecinin geleceğini ve Türkiye-İsrail ilişkilerini konuştuk. Düşüncelerini Şalom okurları için paylaşan Bengio, Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu Tarihi bölümünde profesör ve Moşe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırmacı olarak görev alıyor. Rusya’nın askeri olarak Suriye denklemine dahil olması, tüm ilgili ülkelerin hesaplarını alt üst eden bir gelişme oldu. Rusya neden şimdi harekete geçti? Rusya Suriye’deki güç boşluğunun giderilmesi gerektiğini düşündü. ABD, IŞİD ile savaşma konusunda kendine düşeni yerine getirmiyordu. Obama bazı kırmızı çizgiler belirledi ancak bunları uygulamadı. İkinci olarak, Esad rejiminin sallantıda olduğunu gördü. Öte yandan kimsenin durdurmadığı IŞİD ilerleyip toprak kazanıyordu. Bu durum, Rusya’ya Baas rejimini korumak için gerekli mazereti verdi. Üçüncü olarak, Rusy...