Ana içeriğe atla

Bir de Tayvan'a bakmalı

24 Şubat sabahı, Rusya hiçbir uyarıyı dikkate almayarak Ukrayna'ya yönelik -dört koldan- askeri operasyona başladı. Çünkü Batı'nın "ağır ekonomik yaptırım uygularız"dan öteye gidemeyecek cevabını öngörebiliyordu. Batı'nın Ukrayna'nın arkasında güçlü bir şekilde duramayacağını tahmin etmek zaten pek zor değildi. Askeri seçeneğin masada olmadığının bu kadar net olduğu bir durumda Kırım ilhakının tekrarı yüksek olasılıktı. Batı'nın yavaş adımları diplomatik çözüm seçeneğini azalttı. Minsk protokolü ise artık işlevini yitirdi. Şimdi Rusya-Ukrayna doğrudan görüşmeleri ile yeni bir sayfa açılıyor. 

Rusya Batı'nın zayıf noktasını biliyor. 2014 yılından beri uygulanan yaptırımların daha da sertleşeceğini göze alarak planına start verdi. Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetlerini tanıyan Rusya'nın bir noktada bu bölgeyi de ilhak etmesi ve federasyona eklemesi seçeneği mevcut. 

Tüm bu gelişmelere bakıldığında, anlaşılan o ki tarihe hayranlık ve emperyalist rüyalar günümüz dünya düzenini belirleyen ve istikrarını sağlayan ülkelerin sınırlarına ve egemenlik hakkına saygı, kendi kaderini tayin etme, demokrasi gibi değerlerin önüne geçebiliyor. 

Thomas Friedman'ın deyimiyle Rusya'nın bu yaptığı, "21. yüzyılın küreselleşmiş dünyasında bir süper güç tarafından yapılan 18. yüzyıl tarzı bir toprak gaspı". Rusya'nın SSCB sonrası kurulan ve pek de memnun olmadığı, kendisine dayatıldığını düşündüğü dünya düzenini değiştirmeyi amaçladığını söylemek de mümkün. Bu nedenle Moskova'nın muhatabı olarak Kiev'den çok Washington'u görüyor. Batı'nın Rusya'ya yönelik kararları ise nükleer tehdit altındaki Ukrayna'nın kaderini belirliyor. 

Dünyanın tüm dikkati Ukrayna ve Rusya üzerindeyken, farklı bir coğrafyada benzer bir gerginlik tırmandıkça tırmanıyor. Batı ile yakınlaşmaktan yana olan ve demokrasi ile yönetilen Ukrayna gibi Tayvan da benzer bir şekilde, tarihsel bağlarının bulunduğu, otokratik ve eski imparatorluk günlerini özlemle anan güçlü komşusunun tehdidi altında. 

Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Batı'nın Rusya'ya yönelik cevabının dünyanın öbür ucundakiler tarafından da dikkatlice takip edildiğini belirtti. Doğrudur. Pekin Rusya'ya verilen tepkiyi dikkatlice takip ediyor ve bu, Tayvan konusundaki duruşunu etkileyebilir. Ancak birebir Rusya'nın Ukrayna politikasını tekrarlayacağı veya Batı'nın ilgisi Ukrayna üzerindeyken bundan Tayvan'ı ilhak etmek için yaralanacağını ise düşünmemek gerek. Çünkü Çin farklı. 

Çin, ABD'nin uluslararası sistemdeki yükselişinin ardından ortaya çıkan en büyük güç. ABD'nin en önemli rakibi olarak gördüğü Çin'in böylesi bir adımında tepkisinin çok daha sert olacağını bilen Pekin, böylesi bir askeri maceraya girmeyi tercih etmeyecektir. En azından şimdilik. Öte yandan tıpkı Rusya gibi Çin de NATO'nun baskısını üzerinde hissediyor. Bu da iki ülkeyi birbirine yakınlaştırıyor. 

Günümüzde Çin-Tayvan ilişkileri hiç olmadığı kadar gerilmiş durumda. Rekor sayıda Çin savaş uçağı Tayvan'ın hava sahasına giriyor. Bu durum, Pekin'in Tayvan'ı 'yutma' arzusunun bir hatırlatıcısı.

Çin-Tayvan gerginliğini anlamak için 1949 yılına dönmemiz gerekiyor. Komünistler Pekin'in kontrolünü aldığında, Kuomintang milliyetçi parti liderleri Tayvan adasına kaçtı ve o zamandan beri 23 milyonluk adanın idaresinde söz sahibiler. Çin'in baskısı Tayvan'ın uluslararası örgütlere katılmasını engelledi, sadece 14 ülke Tayvan'ın bağımsızlığını tanımış durumda. Aralarında Türkiye yok. 

Çin'in Komünist Partisi Tayvan ile "yeniden" birleşmekten bahsediyor. Gerekirse güç kullanmanın da olasılıklar arasında olduğunu vurguluyor. Oysa Tayvan'a göre bu parti hiçbir zaman onları yönetmedi. Daha da önemlisi Tayvan kendisini bağımsız bir ülke olarak görüyor. Chengchi Üniversitesinin 2021 araştırması da Tayvanlı kimliğinin destek gördüğünü gösteriyor. Araştırmaya göre halkın yüzde 60'dan fazlası kendini 'Tayvanlı' olarak tanımlarken, kendini 'Çinli' veya 'hem Çinli hem Tayvanlı' olarak tanımlayanlar düşüş trendinde. 


Pekin, 
Tayvan'ın Ukrayna olmadığını özellikle belirtiyor. Tayvan'ın her zaman Çin'in ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bunun inkâr edilemez hukuksal ve tarihi bir gerçek olduğunu savunuyor. Oysa bunun Putin'in söyleminin pek bir farkı yok. 2008'di sanırım Putin "Ukrayna gerçek bir ülke değil" demişti. Bu düşünce şeklinin sonucunu Putin liderliğinde en açık şekliyle Kırım'da görmüştük. Çin Lideri Xi Jinping'in Hong Kong ve Tibet'e yönelik sert politikaları da malum. Moskova veya Pekin öyle görmeyi tercih etmese de Ukrayna ve Tayvan bir gerçek. Ve her iki ülke için kendi gerçeklikleri daha önemli. Ve o gerçeklikle komşuları olan bu büyük güçlerle askeri gerginlik var. 

Artık var olmayan imparatorluklarını diriltmeye çalışan Rusya, Çin ve liderlerinin bir diğer ortak özelliği ABD baskısı altında olmaları. Tayvan konusunda ABD'nin tepkisi ancak stratejik belirsizlik olarak tanımlanabilir. Tayvan ise Çin ile bir savaşı engellemek için ABD desteğinin kritik önemde olduğunu belirtiyor. ABD Başkanı Biden her ne kadar bir öğrencinin "Tayvan'ı koruyacak mısınız?" sorusuna "Evet" cevabını vermiş olsa da, kısa süre sonra Beyaz Saray ABD'nin dış politikasında bir değişikliğe gitmeyeceğini vurguladı. 

ABD ile Tayvan arasında diplomatik ilişkiler mevcut değil ancak ticaret özellikle de silah ticareti ilişkilerinin çerçevesini belirliyor. Ayrıca Çin'in baskısı Tayvan'ın ekonomik bir deve dönüşmesine engel olamadı. Özellikle bilgisayar çipi söz konusu olduğunda dünya üretiminin yüzde 65'i Tayvan'a ait. Coğrafi olarak da ABD'nin Çin'i çevrelemesi için Tayvan, Güney Kore ve Filipinler ile birlikte jeostratejik bir konumda. Artan gerginliğin ardından bu hafta Tayvan boğazından Ralph Johnson Amerikan savaş gemisinin kendini göstere göstere geçmesi de Çin'e bir uyarı olarak okunabilir. Son olarak ABD 100 milyon dolarlık Patriot anlaşmasıyla Tayvan'ın kendisini korumasının garantisini vermiş durumda. Yani Çin Tayvan'a yönelik emellerini gerçekleştirmek için Rusya benzeri bir adım atarsa karşısında çok daha sert bir ABD bulur.

Karel Valansi, T24, 1 Mart 2022 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/bir-de-tayvan-a-bakmali,34407





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri