Ana içeriğe atla

Türkiye ve İsrail her konuda anlaşmamakta anlaştı

Geçtiğimiz hafta Ankara, Antalya ve İstanbul inanılmaz bir diplomasi trafiğine sahne oldu. Ukrayna-Rusya konusundaki kolaylaştırıcılık, ardı ardına gelen üst düzey ziyaretler, ABD Başkanı Joe Biden’ın telefonu… hepsi Türkiye’nin dış politikasındaki bu son makas değişimiyle yeniden bölgesel diplomasinin anahtar oyuncularından biri olduğunu işaret ediyor. Bunlardan İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog’un ziyareti ise sanırım en beklenmeyeniydi.

Az değil Türkiye’yi ziyaret eden son İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres idi. Peres 2007 yılında Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas ile Ankara’da buluşmuş, doğrudan görüşmeler yapmıştı. O dönem dış politikada Türkiye’nin arabuluculuk yönü ağır basıyordu. Peres daha sonra TBMM’de alkışlarla karşılanmış ve etkili bir konuşma yapmıştı. Aralık 2008’de ise İsrail Başbakanı Ehud Olmert Türkiye’deydi. Ankara sayesinde Suriye ile İsrail arasında görüşmeler sürüyordu o dönem. Türkiye her aktörle konuşuyordu, çatışmaların çözümünde önemli roller üstleniyordu.

Olmert’in ziyaretinin hemen ardından gelen Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Operasyonu ise Türkiye-İsrail ilişkilerinde düşüşün başlangıcı oldu. Sonrasını biliyorsunuz; Davos ve “one minute”, alçak koltuk krizi, Mavi Marmara… Diplomatik ilişkiler hiç kesilmedi ancak düzelme de olmadı. Diyalog ancak arka kanallardan devam etti. Büyükelçiler geri çekildi, güvenlik ve istihbarat işbirliği darbe aldı. Turizm bile yara alırken bir tek ticaret artarak yükseldi. Oysa iki ülke arasında tüm bu sorunlar yaşanmamış olsaydı karşılıklı ticarette bu artış çok daha fazla olabilirdi.

Sonra bir değişim dönemi başladı. İsrail, İbrahim Anlaşmaları ile bölgenin Arap ülkeleriyle ilişkilerini resmileştirdi. Ankara’nın müttefiki Katar diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzeltti. Doğu Akdeniz Gaz Forumu bir çok bölge ülkesini bir araya getirirken Türkiye bu oluşumun dışında kaldı, gunboat diplomasisi ters tepti. İsrail’de ise ülkenin en uzun süreli başbakanı Netanyahu’nun devri bitti yeni ve geniş bir koalisyon kuruldu. Aynı dönemde İsrail yedi yıllığına yeni devlet başkanını karşıladı; Isaac Herzog.

Herzog, Peres’ten sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail devlet başkanı oldu. Aynı zamanda Türkiye’yi ilk ziyaret eden İsrail devlet başkanı olan babası Haim Herzog’dan tam 30 yıl sonra aynı görevle Türkiye’ye geldi.

Türkiye ile İsrail daha önce de bir normalleşme çabası içine girmişlerdi. 2016 normalleşmesinde ancak büyükelçiler atanabildi, birkaç bakan (enerji, turizm) ziyareti yapılabildi. Hemen iki yıl sonra Gazze sınırındaki yeni bir kriz ve ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıyla, bu kısa süreli yakınlaşma yeniden geriledi.

Bu seferki normalleşme çabasında büyükelçiler henüz atanmadı ancak devlet başkanları düzeyinde gerçekleşen bu ziyaret adeta ikili ilişkilerin geleceğinin bir sigortası durumunda. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bizzat davet edilen Herzog Beştepe’de en yüksek protokolle karşılandı, 21 pare top atıldı, bayraklar asıldı, milli marşlar dinlendi. Ve bol bol fotoğraf verildi. Bu üst düzey buluşma iki tarafın bu konudaki ciddiyetinin ve isteğinin bir göstergesi. Bundan sonrası -bir terslik olmazsa- çorap söküğü gibi gidecektir.

Erdoğan - Herzog görüşmesinin ardından Beştepe’de Herzog çifti adına verilen yemekte heyetler arasındaki samimiyet ve olumlu hava bu bakımdan oldukça dikkat çekiciydi. Uzun zaman sonra gelen bir rahatlama göze çarpıyordu. Bennett-Lapid koalisyonunun tam desteğini alan ve ‘diplomatik bir hazine’ olarak tanımlanan Herzog’un Türkiye görevini başarıyla yerine getirdiği, bundan sonra işin Bennett ve Lapid ile ilerleyeceği söylenebilir.  

Bu ziyaretten net bir beklenti yoktu. Yapılacak ikili anlaşmalardan çok, bu ziyaretin yapılmış olması kendi başına önemli. Bu buluşma bir dönüm noktasını teşkil ediyor; hem iki ülke, hem de bölge için. Ancak iç politika ve oy uğruna düşmanlaştırılan İsrail artık ‘makbul’ kabul ediliyor demek için de bir hayli erken. Türkiye’nin İsrail’e karşı bu dış politika değişimine yönelik itirazlar, ‘one minute’ler var. Bazı tepkilerin ideolojik, bazılarının sebebi ise halkın yeterince hazırlanmamış olması.

Erdoğan-Herzog görüşmesinin ardından Nisan ayında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in İsrail’i ziyareti etmesi bekleniyor. Bu sayede sembolik değeri yüksek olan büyükelçiler yeniden atanabilir. Ve her iki normalleşmede de itici güç olan enerji konusu detaylıca masaya yatırılabilir. Basın toplantısında da Erdoğan en çok enerji işbirliğine değindi. Doğu Akdeniz’de oluşan ittifakın dışında kalan Ankara bunu değiştirmeye kararlı. Bunun yolu da İsrail ve Mısır ile ilişkilerini normalleştirmekten geçiyor.

İsrail ve Mısır gazını Avrupa’ya ulaştırmanın en ekonomik ve kolay yolu halen Türkiye’de var olan boru hatlarını kullanmaktan geçiyor. Türkiye önemli bir pazar ve bağlantı noktası. Bu nedenlerle konu enerji olduğunda ne İsrail ne de Mısır Ankara’nın bu açılımını ellerinin tersiyle itemiyorlar.

Ukrayna savaşının ardından Rusya’nın enerji avantajını azaltmanın bir yolu da bu işbirliğinden geçiyor. Ukrayna ve Rusya ile görüşebilen, Batı Rusya ile köprüleri atmışken arabuluculukları kabul edilen yegane iki ülke Türkiye ve İsrail. Bir de Suriye konusu var. Hem Türkiye hem de İsrail dikkatli hareket etmeye ve Rusya’yı kızdıracak adımlardan kaçınmaya çalışıyor. Ne de olsa her ikisinin de Suriye’de devam eden askeri operasyonları var ve bunlardan vazgeçmek niyetinde değiller.

Isaac Herzog’un Türkiye ziyareti Ukrayna Savaşı ve Antalya Diplomasi Forumunun gölgesinde kalmış gibi gözüküyor. İsrailli basın mensuplarının gösterdiği yoğun ilgi Türk meslektaşları tarafından paylaşılmıyordu. Ancak bu durum ziyaretin öneminden bir şey yitirmesine sebep olmuyor.

Erdoğan görüşmeyi “bir dönüm noktası” olarak tanımlarken, Herzog ise her iki ülkenin “anlaşamamakta anlaştığını” ve diyalog ile sorunların aşılacağına inandığını belirtti. Herzog’un bu sözleri yani diyalogun yeniden kurulması, bu ziyaretin bir bakıma özeti. Tüm sıkıntılar, tüm pürüzler bir anda ortadan yok olmayacak ancak her iki tarafın işbirliği isteği ve diyalogla ilişkiler devam ettirilebilir. Erdoğan basın toplantısında Filistin ve iki devletli çözümü özellikle belirterek muhtemelen iç siyasetteki eleştirileri azaltma amacını güderken, Herzog hiçbir koşul öne sürmedi. En azından basın toplantısına bunu yansıtmadı. Oysa İsrail’in Hamas ve Kudüs’teki yapılanma konusundaki tutumu belli.

Erdoğan’ın Herzog’u davet etmesi aynı zamanda bugüne dek süren İsrail’e yönelik diyalogdan ve uzlaşıdan uzak sert politikasının da devam etmeyeceğini gösteriyor. Yani bundan sonra İsrail’in iç piyasaya yönelik oluşturulacak popülist söylemlerin favori unsuru olma özelliği azalacaktır diye düşünüyorum.

Ancak iki ülke arasında tüm yaşananlar ağızda sevimsiz bir tat bıraktı. Her iki taraf da temkinli yaklaşıyor bu yeni normalleşmeye. Yaşananlar, sarf edilen sözler unutulmadı. Güven henüz tam olarak tesis edilmedi. Her iki ülke, her iki toplum bu zaman zarfında çok değişti. Öte yandan bölgedeki gelişmeler her iki ülkenin işbirliğini ve diyaloğunu zorunlu kılıyor. Sorunların ise kolay ve sihirli çözümleri yok. Liderler, çatışmalarla dolu bu coğrafyada enerji, güvenlik, istihbarat konusundaki işbirliklerinin tüm tarafların yararına olacağının bilincindeler.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri