Ana içeriğe atla

Birleşmiş Milletler ve Global Siyaset - UİK Panorama

BM’nin reform ihtiyacı ve insani diplomasinin artan önemi

Karel Valansi
Gazeteci- Yazar, T24, Şalom Gazetesi

Birleşmiş Milletler geçmiş dönem Genel Sekreterlerinden Kofi Annan’ın önemli bir sözü vardır; “Birleşmiş Milletler’e bir alternatif yok. Hala insanlığın en iyi son umudu” demişti 1997’de. Bu sözü hala geçerli. BM’nin bir alternatifi yok ve günümüzde dünyada barışı korumak ve ülkeler arası işbirliğini güçlendirmek için yeni bir uluslararası örgütü sıfırdan kurma lüksümüz bulunmuyor. İstense bile, değişen güç odakları, devlet dışı aktörler, farklılaşan öncelikler ile devletlerin yeniden bir örgüt kurabilmek için gerekli olan hedefler veya değerlerde dahi anlaşmakta zorlanacağını öngörmek mümkün. 

Öte yandan BM ideal yapıdan uzakta. BM, İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden böylesine yıkıcı bir savaşın yaşanmaması, barışı tesis etmek ve gelecek nesilleri savaş acısından korumak umuduyla, o dönemin gerçeklerine göre kurgulanmıştı. Ancak BM’nin günün şartlarına, dönemin ihtiyaçlarına göre kendini sürekli yenilemesi ve daha dinamik bir yapıya kavuşması lazım. BM’nin kuruluşundan bu yana hem üye sayısı önemli bir oranda arttı, hem de çalışma alanları genişledi. Bu durum BM’nin uluslararası konumunu güçlendirirken aynı zamanda örgütü hem hantallaştırıyor, hem de karar almayı zorlaştırıyor. 

BM’nin reform ihtiyacı ise hiç bitmiyor. Ana hedef güç kullanımını sınırlayan, barışçıl çatışma çözümünü teşvik eden, hukukun üstünlüğünü destekleyen ve insan haklarını önceleyen ilkelere saygı duyan üyelerin işbirliğini oluşturmak olmalı. Güvenin ve diyaloğun oluşacağı böylesi bir ortamda hem çatışmalar kontrol altına alınabilir hem çevre, salgın gibi tüm ülkeleri ilgilendiren konularda işbirliği teşvik edilebilir. Tabi bunun için de büyük veya küçük, fakir veya zengin, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin sistemdeki paylarının garantiye alınması ve güçlü ülkeleri de kontrol altına alabilecek bir sistem geliştirilmeli. 

BM barışı tesis etmede, ülkelerin egemenliğini korumada yetersiz kaldığını görebiliyoruz. Ancak başka bir alternatif olamadığına göre reform bu konuda başvurulabilecek tek çare olarak kalıyor. Nitekim Eylül 2024’te New York’ta düzenlenecek olan “Geleceğin Zirvesi” bu konuları görüşmek üzere tüm üye ülke liderlerini bir araya getirecek. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sözleriyle, “Bugün yaptığımız ya da yapamadığımız seçimler daha fazla çöküşe ya da daha yeşil, daha iyi, daha güvenli bir gelecek için atılıma neden olabilir.”

Türkiye ise BM’nin kurucu üyelerinden biri. BM bütçesine ve kurumlarına katkı veren, tarihi ilişkileri ve coğrafi konumuyla öne çıkan, özellikle güvenlik konseyinin yeniden yapılanması gerektiği konusundaki eleştirisini açıkça ifade eden bir ülke. İnsani diplomasi ise genelde sivil toplum örgütleri veya bazı BM kurumlarıyla özdeşleşen bir konuydu yakın zamana kadar. Ancak günümüzde Türkiye dâhil birçok ülke insani diplomasiyi bir dış politika aracı olarak kullanmakta. Bu terimi ilk 2013’te dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan duymuştuk. Davutoğlu’nun “Türk dış politikasının en önemli unsuru” olarak tanımladığı insani diplomasi, özellikle Somali, Myanmar, Afganistan gibi kriz bölgelerinde ve Suriyeli mültecilere yönelik açık kapı politikasında ön plana çıktı. BM Güvenlik Konseyi’nin var olan yapısı nedeniyle bu tür insani krizlerde yetersiz kaldığını savunan Türkiye, küresel çapta insani güvenliğin ön plana çıkarılmasını destekliyor ve BM’de daha kapsayıcı bir sistemin oluşturulmasının amaçlanması gerektiğini savunuyor.

UİK Panorama - Ebru Canan-Sokullu & Aylin Ece Çiçek sordu uzmanlar cevapladı 4 Kasım 2022 https://www.uikpanorama.com/blog/2022/11/04/ps/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unutmayacağız

Unutmayacağız... Bu sözü ne kadar da çok tekrarlıyoruz. Oysa çok değil birkaç yıl sonra her şey gibi o unutulmaz denen şey de unutuluyor. Zamanın akışına bırakılıyor. Bir tek anne-babalar, eşler, çocuklar hatırlıyor, acısını en derinde hissediyor. Bir tek onlar için o yangın devam ediyor. Ateş bir tek düştüğü yeri yakıyor. Bu söz bir kere de hatalı çıksın istiyorum, olmuyor, çıkmıyor. Bu sene 15 Kasım’da bir yazı aradı gözlerim. Ama kuru kuru bir haber değildi istediğim, bulamadım. Fark ettim ki  bu konuyla ilgili sosyal medyada paylaşabileceğim yazılar ya daha önce kendi yazdıklarım, ya Şalom Gazetesi’nde çıkanlar, ya da geçen sene ben dahil dört kişiyle röportaj yapan Agos’un söyleşisiydi. Bu kadar. Aradan geçen 13 sene, 15 ve 20 Kasım saldırılarının vahşetini, korkunçluğunu, kayıplarını unutturmuş olmalı.  Çok daha önemli görülen konular olmalı ki, El Kaide terör örgütünün İstanbul’un göbeğine gerçekleştirdiği bu saldırılar konuşulmadan, kurbanları anılmadan geçilebiliyor. Ya

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri