BM’nin reform ihtiyacı ve insani diplomasinin artan önemi“
Birleşmiş Milletler geçmiş dönem Genel Sekreterlerinden Kofi Annan’ın önemli bir sözü vardır; “Birleşmiş Milletler’e bir alternatif yok. Hala insanlığın en iyi son umudu” demişti 1997’de. Bu sözü hala geçerli. BM’nin bir alternatifi yok ve günümüzde dünyada barışı korumak ve ülkeler arası işbirliğini güçlendirmek için yeni bir uluslararası örgütü sıfırdan kurma lüksümüz bulunmuyor. İstense bile, değişen güç odakları, devlet dışı aktörler, farklılaşan öncelikler ile devletlerin yeniden bir örgüt kurabilmek için gerekli olan hedefler veya değerlerde dahi anlaşmakta zorlanacağını öngörmek mümkün.
Öte yandan BM ideal yapıdan uzakta. BM, İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden böylesine yıkıcı bir savaşın yaşanmaması, barışı tesis etmek ve gelecek nesilleri savaş acısından korumak umuduyla, o dönemin gerçeklerine göre kurgulanmıştı. Ancak BM’nin günün şartlarına, dönemin ihtiyaçlarına göre kendini sürekli yenilemesi ve daha dinamik bir yapıya kavuşması lazım. BM’nin kuruluşundan bu yana hem üye sayısı önemli bir oranda arttı, hem de çalışma alanları genişledi. Bu durum BM’nin uluslararası konumunu güçlendirirken aynı zamanda örgütü hem hantallaştırıyor, hem de karar almayı zorlaştırıyor.
BM’nin reform ihtiyacı ise hiç bitmiyor. Ana hedef güç kullanımını sınırlayan, barışçıl çatışma çözümünü teşvik eden, hukukun üstünlüğünü destekleyen ve insan haklarını önceleyen ilkelere saygı duyan üyelerin işbirliğini oluşturmak olmalı. Güvenin ve diyaloğun oluşacağı böylesi bir ortamda hem çatışmalar kontrol altına alınabilir hem çevre, salgın gibi tüm ülkeleri ilgilendiren konularda işbirliği teşvik edilebilir. Tabi bunun için de büyük veya küçük, fakir veya zengin, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin sistemdeki paylarının garantiye alınması ve güçlü ülkeleri de kontrol altına alabilecek bir sistem geliştirilmeli.
BM barışı tesis etmede, ülkelerin egemenliğini korumada yetersiz kaldığını görebiliyoruz. Ancak başka bir alternatif olamadığına göre reform bu konuda başvurulabilecek tek çare olarak kalıyor. Nitekim Eylül 2024’te New York’ta düzenlenecek olan “Geleceğin Zirvesi” bu konuları görüşmek üzere tüm üye ülke liderlerini bir araya getirecek. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sözleriyle, “Bugün yaptığımız ya da yapamadığımız seçimler daha fazla çöküşe ya da daha yeşil, daha iyi, daha güvenli bir gelecek için atılıma neden olabilir.”
Türkiye ise BM’nin kurucu üyelerinden biri. BM bütçesine ve kurumlarına katkı veren, tarihi ilişkileri ve coğrafi konumuyla öne çıkan, özellikle güvenlik konseyinin yeniden yapılanması gerektiği konusundaki eleştirisini açıkça ifade eden bir ülke. İnsani diplomasi ise genelde sivil toplum örgütleri veya bazı BM kurumlarıyla özdeşleşen bir konuydu yakın zamana kadar. Ancak günümüzde Türkiye dâhil birçok ülke insani diplomasiyi bir dış politika aracı olarak kullanmakta. Bu terimi ilk 2013’te dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan duymuştuk. Davutoğlu’nun “Türk dış politikasının en önemli unsuru” olarak tanımladığı insani diplomasi, özellikle Somali, Myanmar, Afganistan gibi kriz bölgelerinde ve Suriyeli mültecilere yönelik açık kapı politikasında ön plana çıktı. BM Güvenlik Konseyi’nin var olan yapısı nedeniyle bu tür insani krizlerde yetersiz kaldığını savunan Türkiye, küresel çapta insani güvenliğin ön plana çıkarılmasını destekliyor ve BM’de daha kapsayıcı bir sistemin oluşturulmasının amaçlanması gerektiğini savunuyor.
UİK Panorama - Ebru Canan-Sokullu & Aylin Ece Çiçek sordu uzmanlar cevapladı 4 Kasım 2022 https://www.uikpanorama.com/blog/2022/11/04/ps/
Yorumlar