5 Ekim akşamı, Uruguay’ın başkenti Montevideo’da bulunan Beth Israel Sinagogu iki önemli konuğunu ağırladı. Türkiye'nin Uruguay Büyükelçisi Hüseyin Müftüoğlu Türk kökenli Yahudilerin oluşturduğu Sefarad Toplumuna ait sinagogu ziyaret ederken yanında, Türkiye Hahambaşısı Rav İsak Haleva’nın Roş Aşana bayramlarını kutlayan tebrik videosu da bulunuyordu. Hahambaşının büyüklerinden duydukları Ladino dilindeki konuşması dinleyicileri heyecanlandırırken, aynı zamanda İzmir ve Aydın’a ait dinledikleri hikayeler de hayallerinde canlanmış oldu. Sayın Müftüoğlu’nun ziyareti ise kendilerini Türk olarak tanımlayan bu grup için çok değerliydi. Uruguay Sefarad Toplumu Başkanı Ricardo Dalva ile görüşmemde “90 yıldan beri ilk kez Türkiye’den resmi bir yetkili bizleri ziyaret etti” diyerek ziyaretin önemine işaret etti.
Yaklaşık 3,5 milyonluk bir nüfusa sahip bu güzel Latin Amerika ülkesi tarihi boyunca İspanya ve Portekiz tarafından işgal edildi ve ancak 1825 yılında bağımsızlığını kazanabildi. Fakat o tarihten 1951’e kadar da bir iç savaş yaşanmış. Bu genç ülke prensip olarak göçmenlere kapılarını açmış ve bu sayede Uruguay’a çeşitli tarihlerde bir çok farklı millet gibi Yahudi göçü de gerçekleşmiş. Hem Uruguay’ı hem de orada yaşayan Yahudileri yakından tanımak için Ricardo Dalva ile Şalom Gazetesi okurları için bir söyleşi yaptık. Devamını kendisinden dinleyelim…
Uruguay’a Yahudi göçü ne zaman başladı?
Uruguay'a Yahudi göçü yaklaşık 100 yıl önce başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından yeni başlayan ayrımcılıkla zorunlu askerlik hizmeti gibi kanunların yanı sıra, din özgürlüğü ve ailelerinin geleceği için endişelenen Türk Yahudilerinin bir bölümü Latin Amerika’ya göç etme kararı aldı. Türklerin ardından 1920-1940 yılları arası savaşlardan kaçan Rusya, Polonya, Macaristan ve diğer Orta Avrupa ülkelerinden Yahudiler geldi. II. Dünya Savaşı sonrasında ise Alman Yahudilerinin göçü başladı. Uruguay’a Yahudi göçleri savaştan ve kıtlıktan kaçan İspanyol, İtalyan, Ermeni ve Yunanlılarla aynı zamanlara denk gelmekte. Uruguay toplumu Yahudi kültürü ve gelenekleri hakkında hiçbir bilgileri olmamasına rağmen, tüm bu farklı göçlerle birlikte, tüm kültürleri, ırkları ve dinleri entegre etme yoluna giderek nüfusunu oluşturdu.
Ana Yahudi toplulukları hangileri?
Geldikleri ülkelere bağlı olarak sosyal, kültürel, dini kimliklerini sürdüren üç ana topluluğumuz var: Sefarad, Alman ve Aşkenaz Topluluğu. Her toplumun kendi sinagogu, kendi mezarlığı var. Uruguay'daki en büyük ve en eski sinagoga biz Sefaradlar sahibiz. 1952’de kurulan sinagog o dönem ailelerin çoğunun yaşadığı mahallede bulunuyor. Sayıları 30 aileye kadar azalan Macar Yahudi toplumu, Aşkenaz toplumuna dahil edildi. Ayrıca kendi sinagogu bulunan Habad ve okulu olan Yavne toplumu var. Hala büyüklerinden gördükleri geleneklerini uygulayan muhafazakâr birkaç sinagog da var. Gördüğünüz üzere Uruguay'da sosyal, kültürel ve dini yaşam için bir çok seçenek mevcut.
Din veya geldikleri yere göre gruplanmış olsalar dahi bu topluluklar bir arada yaşıyor ve hem çalışma hayatında hem de günlük yaşamda birbirlerine derinden bağlılar. Uruguay'ın tam bir ibadet ve din özgürlüğüne sahip, laik bir ülke olduğunu ve anayasasında bu maddenin açıkça yer aldığını hatırlayalım. Uruguay'daki Yahudilerin hayatı çok sakin, günlük hayatın sorunları dışında büyük bir sıkıntıları yok. Ülkede inanç kısıtlaması yok, burada çok iyi yaşadığımızı söyleyebilirim. Bugün göçmenlerin torunlarının üçüncü (ve dördüncü) nesli olarak, kendimizi tamamen ülkenin yaşamına dahil ettik. Uruguay Yahudi vatandaşına karşı çok cömert davrandı.
Uruguay'da kaç Yahudi yaşıyor?
Yahudi nüfus sayımı hiçbir zaman yapılmadı. Ancak yaklaşık 15 bin kişilik bir nüfustan söz etmek mümkün olur. Bir dönem 50 bin kişilik bir Yahudi nüfusuna sahip Uruguay’ın bugün düşük gelebilecek nüfusundaki düşüş, İsrail’in kurulmasının ardından yapılan göçlerden kaynaklanıyor. Nüfusuna oranla en çok aliya gerçekleştiren ülke olarak bu konudaki liderliğini sürdürüyor. Diğer Güney Amerika ülkelerinin aksine demokrasiye olan bağlılığı ve kaçırılma korkusu olmadan yaşanabilmesi onu Arjantin ve Brezilya’dan sonra üçüncü en büyük Yahudi toplumu yapmıştır.
Ne tür toplumsal kurumlarınız mevcut?
İki dilli ve üç dilli okullar (İspanyolca, İbranice ve İngilizce) var. Bu okullarda milli eğitim müfredatına ek olarak din ve gelenek de öğretiliyor. Sağlık sisteminin sorunsuz çalışmasından dolayı kendi hastanemiz yok. Öte yandan yaşlılar için bir bakım evi ve maddi olarak zor durumda olanları destekleyen bir vakfımız var.
Yahudiler hangi şehirlerde yoğunlaşıyor?
Hemen hemen hepsi başkent Montevideo'da yaşıyor, ancak Maldonado ve Paysandú'da da aileler var. 1950-1960 yıllarında ülkenin iç kesimlerinde başka şehirlerde de (Treinta y Tres, Durazno, Flores) yaşayan aileler olmasına rağmen, bunların çoğu başkente, temel olarak çocuklarının eğitim ihtiyaçları nedeniyle taşındı. Yahudi okulları ve bazı fakülteler Montevideo'daydı. Favori yazlık yer ise Punta del Este'dir.
Hükümette veya başka önemli bir pozisyonda görevli olan var mı?
Büyükanne ve büyükbabalarımız yanlarında mesleklerini de getirdi. Özellikle tekstil alanında çalıştılar ve bu sayede çocuklarını üniversitede okutabildiler. Bugün artık her meslek grubunda varız. Birçok hükümette Yahudiler ekonomi, sanayi, madencilik ve jeoloji bakanı olarak görev aldı. Ayrıca farklı politik spektrumdan birçok milletvekili ve senatör de var. Yakın zamanda Sefarad topluluğumuzun bir üyesi Uruguay Parlamentosu tarafından İnsan Hakları Kurumuna ombudsman olarak atandı; bu bizi gururlandıran bir atama.
Türk kökenli Sefarad Yahudilerine odaklanırsak, bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Şu anda Sefarad Türklerin soyundan gelenlerin yaklaşık 2.500 kişi olduğunu tahmin ediyoruz. Soyumuzun 1942’de İspanya’dan sürülen Yahudilerden geldiğini bilerek kendimize Türk diyoruz. Ağırlıklı olarak İzmir ve Aydın'dan, bir kısmı da Selanik'ten geldiler. Halep ve Fas'tan gelenler ise sayıca çok az. Önce büyük çocuklar Uruguay’da çalışmak için Türkiye’den ayrıldı ve para kazanmaya başladıktan sonra ailelerinin geri kalanını getirttiler. Örneğin babaannem ve büyükbabamın ailesi 1926’dan 1930’a kadar farklı yıllarda göç ettiler. Türkiye’de evlerindeki dil Ladino olduğu için İspanyolcaya alışmaları kolay oldu ve topluma hızlı entegre olmalarını sağladı. Bizim evde Ladino günaydın, teşekkürler, güzel dilekler ve kutsamalar için kullanılmaya devam etti. Popüler kelime ve ifadelerin dışında ise Türkçeyi pek bilmiyorlardı. Sefarad mirasını ve geleneklerini sürdürmeye özen gösteriyoruz. Bu gelenekler içinde aileyi bir araya getiren yemeklerin özel bir yeri var. Büyükannelerimiz ve teyzelerimizin bendichas manos’unu kaybetmemize rağmen her kutlamada Sefarad lezzetlerinin eksik olmaması için çaba harcıyoruz.
Kendi aile geçmişinizi paylaşabilir misiniz?
Babam Uruguay'a 1929'da, üç yaşındayken geldi ve anıları ailesinin ona aktardıklarına dayanıyor. Uzun yıllar seyahat etmek için ekonomik olanaklar yoktu, turist vizesi almak zordu ve Uruguay’da yakın zamana kadar Türkiye’nin büyükelçiliği yoktu. Elimizdeki tek Türk pasaportu, fotoğrafında tüm ailenin olduğu büyükanne ve büyükbabamın pasaportu, onu saklıyoruz. Türkiye'ye ilk seyahatim 2008’deydi ve büyüklerimin yaşadığı, çalıştığı sokakları gezerken fark ettim ki büyüklerimiz Türkiye’den öğleden sonra kahve içmeyi, tavla oynamayı, mangal yapmayı ve sigara içme alışkanlığını da beraberlerinde getirmişler.
Ben ise 1956 yılında Rafael (Z”L) ve Raşel (Z”L) çiftinin çocukları olarak doğdum. Baba tarafım Aydın’dan, annem ise devriminden kaçan Rus Yahudilerinin kızıydı. Bir dansta tanışmışlar. Aşkenaz ve Sefarad geleneklerinin bir arada olduğu bir evde büyüdüm. Bir yanda tavuk, patates ve balığa dayalı Aşkenaz yemekleri bir yanda boyoz, börekitas, reçelli yumurtalar, patlıcan, zeytin, domatesli yumurta, baklava, kadayıf, fındık, bal, kuru üzüm ve cezvede pişen Türk kahvesi ile Sefarad gelenekleri vardı. Okul yıllarım Yahudi okulu ile devlet okulu arasında paylaşıldı. Daha sonra mali müşavirlik diploması ile üniversiteden mezun oldum. Küçük yaştan itibaren gençlik derneklerine devam ettim. Uzun yıllar Sefarad toplumunun faaliyetlerine katıldım ve bugün Sefarad Toplumunun başkanı olarak görev yapmanın onurunu yaşıyorum. Benimle birlikte çalışan ikiz çocuklarım ve Tanrı’nın izniyle gelecek ay bir yaşına basacak olan Celeste adında bir torunum var.
1930 ve 1940'larda Avrupa baskısı nedeniyle Latin Amerika hükümetlerinin Nazilerden kaçmaya çalışan Yahudilere vize vermediğini ve Uruguay Sosyalist Partisi'nin Yahudi aleyhtarı eylemleri teşvik ettiğini biliyorum. Şu anki durum nasıl? Güvenlik bütçenizin önemli bir kalemi mi?
Hayır. Uruguay demokrasinin dengesini bozmaya yönelik her türlü girişime karşı sert tepki veriyor. Sadece Yahudilere karşı değil, aynı zamanda dini, kültürel veya ırksal tüm gruplara karşı bu hassasiyeti mevcut. Arjantin'deki AMIA ve İsrail Büyükelçiliği saldırılarından sonra güvenlik önlemleri artırılsa da güvenliğe bütçenin yüzde yüzde 5'inden fazlası ayrılmıyor. Her zaman antisemitizm var olmuştur ama devletin aldığı kararlarla bu engellenmiştir. Uruguaylı nüfustaki antisemitizm bazen Katolik Kilisesi'nin Yahudileri İsa'nın ölümüyle suçlayan vaazları nedeniyle, bazen de siyasi partilerinin ajandaları nedeniyle öne çıkar. Öte yandan Holokost’un anlaşılması için birçok çalışma yapıldı. Hükümetler hedeflerini güç veya korku yoluyla arayan Neo-Nazi, milliyetçi veya antisemit gruplara karşı mücadele ettiklerinin işaretlerini açıkça gösterdiler.
Bu durumda Uruguaylı Yahudi işadamı David Fremd’in 2016 yılında antisemit bir saldırıda öldürülmesi bir istisna mıydı?
Yıllar önce de benzer bir cinayet işlendi. Bu cinayetlerin dengesiz insanlar tarafından işlendiğini ve istisnai olduklarını söyleyebiliriz. David sevilen biriydi ve dükkanının çok yakınında saldırıya uğrayıp öldürüldüğünde sadece sakince yürüyordu.
Şaşırtıcı bir şekilde Uruguay, Balfour Deklarasyonunu destekledi ve İsrail Devletini tanıyan ilk Latin Amerika ülkesi oldu. Şaşırtıcı çünkü Arjantin gibi Uruguay'ın da Mengele gibi Nazilerin kendi adları altında yaşadığı ülkelerden biriydi. İsrail-Uruguay ilişkileri nasıl?
Nazi Almanlarının kaçış hikayeleri iyi büyüdük. Bu olayların en bilineni Arjantin'de Nazi Adolf Eichmann'ın yakalanması sırasında Uruguay Yahudilerinin desteği anlatıldı bizlere. Arjantin Devlet Başkanı Domingo Perón, para karşılığında Arjantin gibi geniş bir ülkede saklanmalarını kolaylaştırıyordu. Uruguay’ın ise başından beri İsrail ile sağlam bir ilişki kurdu. En büyük uluslararası baskı anlarında bile boyun eğmedi. Oylamanın üzerinden 70 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, İsrail Devleti'nin kuruluşunu onaylayan BM kararını için yaptığı çalışmalar nedeniyle Uruguay'ın BM temsilcisi Enrique Rodriguez Fabregat'ın adı İsrail’de saygıyla anılmaya devam ediyor. İki ülke arasında özellikle ticaret önemli bir yer tutuyor.
Türk Yahudi Toplumunun karşılaştığı sorunlardan biri toplumun yaşlanması, karışık evliliklerin artması, asimilasyon, düşük doğum oranı nedeniyle nüfusun azalması ve göç olarak sıralanabilir. Uruguay'da durum nasıl?
Uruguay da bu gerçeklikten kaçmaz. Bunu mükemmel bir şekilde sentezlediniz. Uruguay’daki gerçek de bu. Göç konusunda ise yılda 100 kadar ailenin aliya yaptığını tahmin ediyorum. Sefarad kültürünü, geleneklerini ve dini ritüelleri sürdürmeye önem veriyoruz. Birkaç yıl içinde toplum liderlerinin yeni stratejiler bulmak ve yenilikçi liderler aracılığıyla toplumun geleceğini şekillendirmek zorunda kalacaklarını düşünüyorum.
Türk Sefarad Toplumuna selamlarımı iletirken kısa vadede dedelerimizin yaşadığı toprakları ziyaret etmeyi umuyorum. Uruguay’ı ziyaret etmeyi düşündüğünüzde kapılarımız sizi ağırlamak için açık. Valansi soyadı Uruguay'a da ulaştı ve bir çok kişi İstanbul’da Dalva soyadının devam ettiğini söyledi. Bu nedenle mesafeye rağmen çok yakınız. Röportaj için Uruguay Sefarad Topluluğu adına size ve tabii ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Uruguay Büyükelçisi Sayın Hüseyin Müftüoğlu’na temas ve katılımı için teşekkür ederim.
Karel Valansi, Şalom Gazetesi, 2 Kasım 2022 https://www.salom.com.tr/haber/123697/uruguay-sefarad-toplumu-baskani-ricardo-dalva-mesafeye-ragmen-cok-yakiniz
Yorumlar